OTANT�K TA�

Hediyelik

V MAKALELER
HEDİYE
Fiyatı      :      TL
Ürünün Özellikleri
  • hediyelik
  • MAKALE

Hediyelik

Hediyelik Bunlardan başka yabancı ülke hükümdarlarına gönderilecek diğer Hediyelikler, Enderûn’da hazine kethüdâsı tarafından düzenlenip oradan Paşakapısı’na getirilir; İstanbul’da bulunan vezirler, kaptan paşa, şeyhülislam ve kazaskerlerle devlet ricâli tarafından bizzat görülüp kuyumcubaşı ve ehl-i vukûf marifetiyle kıymetleri takdir edildikten sonra müfredat kâtipleri tarafından defteri yapılırdı.69
Elçilerin İstanbul’a gelişleri ve huzura kabullerinde Hediyelik sunmaları konusunda Osmanlı kroniklerinde, seyahatnâme ve elçilik raporlarında ayrıntılı bilgiler bulmak mümkündür. Elçilerin İstanbul’da padişah huzuruna kabul merasimlerinin ihtişamlı bir şeklide yapıldığı Batılıların seyahatnâme veya anılarında gayet canlı bir şekilde tasvir edilmiştir.
H. Hümeyra ŞAHİN, Bâbıâlî’de Uygulanan Teşrifât, s. 35.
67 Yasemin DEMİRCAN, “Tıyn-ı Mahtûm: Akdeniz Dünyasının Mucize Toprağı”, Acta Turcica, Yıl:
IV, Ocak 2012, “Kültürümüzde Toprak”, (ed. Emine Gürsoy Naskali-Hilal Oytun Altun), s. 289.
68 Yasemin DEMİRCAN, “Limni Adasında Çıkarılan Tıyn-ı Mahtum Madeni Hakkında”, Osmanlı,
III, Ankara 1999, s. 324.
69 İsmail Hakkı UZUNÇARŞILI, Osmanlı Devleti’nin Merkez ve Bahriye Teşkilâtı, s. 312.
Daha XV. yüzyılın ilk yarısında, Milanolu bir elçinin eşliğinde II. Murat’ın Edirne’deki sarayında üç kez huzura kabul edilen Burgonya dükünün gözlemlerine göre, II. Murat 1433’te, Milano elçisini halka açık büyük bir avluya açılan sarayının kapısı önündeki revakın altında kabul etmişti. İki içoğlanı ve bir cücenin eşlik ettiği Sultan, yerden dört-beş basamak yukarıda kâide örtülü bir taht üzerinde bağdaş kurarak oturmuştu. Askerler ve devlet erkânı ise avlunun duvarları boyunca diziliydi. Elçi, Hediyelikleri avluda gezdirdikten sonra revaka götürülmüş, II. Murat ve diğerlerinin görebilmesi için elçinin arkasından taşınan Hediyelikler yükseğe kaldırılmıştı. Ardından Sultan onunla selamlaşmıştı.70
Konstantin Mihailoviç’in anılarına göre saltanatının başlarında II. Mehmet, hâlâ yaşadığını ve tahtının tehdit altında olmadığını göstermek için, haftada iki kez askerlerinin önüne çıkardı. Elçiler ve Hediyelik leri de bu kamuya açık törenler sırasında kabul edilirdi.71
Gülru NECİPOĞLU, 15. ve 16. Yüzyılda Topkapı Sarayı – Mimarî, Tören ve İktidar, (çev. Ruşen Sezer), İstanbul 2007, s. 41; Frederic HITZEL, “Diplomatik Armağanlar: Osmanlı İmparatorluğu İle Batı Avrupa Ülkeleri Arasında Modern Çağda Yapılan Kültürel Değiş-Tokuş”, Harp ve Sulh-Avrupa ve Osmanlılar, (ed. Dejanirah Couto), (çev. Şirin Tekeli), İstanbul 2010, s.245; Hedda REINDL-KİEL, “Der Duft der Macht Osmanen, islamische Tradition, muslimische Mächte und der Westen im Spiegel Diplomatischer Geschenke”, Wiener Zeitschrift für die Kunde des Morgenlandes, 95, Autrıche 2005, s. 199. (Bu makalenin temininde ve ilgili kısmın tercümesinde yardımlarından dolayı Nermin Yaşar’a teşekkür ederim.)
71 Gülru NECİPOĞLU, 15. ve 16. Yüzyılda Topkapı Sarayı, s. 43.
72 Ogier Gishlain de BUSBECQ, Türk Mektupları, s. 94.
73 Salomon SCHWEIGGER, Sultanlar Kentine Yolculuk, s. 89.
Padişahın huzuruna Hediyelik ile çıkma zorunluluğu ile ilgili olarak yabancı gözlemciler âdetâ söz birliği yapmış gibidirler. XVI. yüzyılda, Busbecq, Türk Mektupları’nda Doğulu hükümdarların huzuruna Hediyeliksiz çıkılmamasının şaşırtıcı bir durum olduğunu belirtmektedir.72 Avusturya elçilik heyetindeki bir vaiz olan Salomon Schweigger, padişahın huzuruna kesinlikle armağansız çıkılamayacağını belirterek bunu bilen İran elçisinin, beraberinde birkaç külçe firûze taşı ile her iki taraf için de çok değerli bir Hediyelik olarak görülen, yirmi bin duka değerinde iki de Kur’ân armağan ettiğini söylemektedir.73 Aynı yazar, sadrazamın huzuruna Hediyelik sunmadan çıkan bir İspanyol kurye ile ilgili gözlemlerini de dile getirmiştir: İspanya’dan barış tekliflerini iletmek üzere 1579 yılında İstanbul’a bir kurye gelmiş ve yaklaşık olarak iki yıl boyunca burada kaldıktan sonra hiçbir sonuç alamadan geri dönmüştü. Pek çok kişi onun İstanbul’a gelmesini hayretle karşılamıştı; çünkü o güne kadar İspanya’nın Osmanlı sarayına elçi gönderdiği hiç duyulmamıştı. Bu nedenle Osmanlı yöneticileri kuşku ile ona yaklaşmışlardı. Haberlerini ve dileklerini iletmek üzere sadrazamın huzuruna çıktığında ise ona biraz aşağılayıcı davranılmıştı. Veziriazam ona, kralının padişahtan bir isteği varsa, tıpkı Avusturya imparatorunun yaptığı gibi, itibarlı kişileri göndermesi gerektiğini, oysa kendisinin basit halktan biri olduğunu; hatta birkaç yıl önce tutsak ve köle olarak İstanbul’da kaldığını söyleyerek sitemlerde bulunmuştu. Üstelik kurye, Türklerin alışık olduğu şekilde armağanlarla gelmediği için de hor görülmüştü.74
Yine Schweigger, kısa süre sonra İstanbul’a Floransa dükü tarafından gönderilen bir elçinin geldiğini ve Floransa Devleti’ne bağlı ticaret gemilerinin serbestçe Türkiye’ye girmelerine izin verilmesi için ricada bulunduğunu belirterek şöyle der: “Fakat bu elçi de bir sonuç alamadı. Eğer değerli armağanlar getirseydi, kuşkusuz çok daha hoş karşılanırdı.”75 Oysa ilk Floransa elçisi 1538 senesinde İstanbul’a gelerek padişaha kıymetli  lerle mektubunu takdim etmiş; padişah, sefirin İstanbul’da fazla konaklamasını istediği için hazineden yiyecek masrafı vermişti.76
XVII. yüzyılda da durum değişmemiş; devletler arası siyaset gereği, Osmanlı Devleti ile ilişkilerini kuvvetlendirmek, iyi ilişkiler kurmak isteyen ülke hükümdarları, elçilerini değerli Hediyeliklerle İstanbul’a yollamaya özen göstermişlerdir.
Salomon SCHWEIGGER, Sultanlar Kentine Yolculuk, s. 95. Salomon SCHWEIGGER, Sultanlar Kentine Yolculuk, s. 96.
İsmail Hakkı UZUNÇARŞILI, Osmanlı Devletinin Merkez ve Bahriye Teşkilâtı, s. 272-277.
1670’te İngiltere Kralı II. Charles’ın sefaret papazı olarak İstanbul’a gelen ve Sadrazam Köprülü Fazıl Ahmet Paşanın huzuruna çıkan John Covel, her görüşmede padişahtan İstanbul kaimmakamına kadar herkese ipekli altın ve gümüş dokunmuş kumaş, kadifeden yapılmış yelek, cübbe vs. Hediyelik verdiklerini; çoğu yerlerde onların da kendi ülkelerindeki gibi devlet büyüklerinin saraydaki törenlerde giydikleri “değişik bir kıyafet’ olarak nitelendirdiği hil’atten kendilerine on altı tane Hediyelik edildiğini, kendisininkini altı buçuk dolara sattığını77; ayrıca beraberindeki şirket müdürü ile bazı tüccarlara kıyafet verilmediğinden onların gücendiğini söylemektedir.78
1655-1656’da İstanbul’da bulunan Fransız Seyyah Jean Thevenot, Hint hükümdarının elçisinin hizmetkârlarıyla birlikte on yedi katır ve dört güzel at ile getirdiği Hediyelik leri anlatırken hiçbir elçinin saraya Hediyeliksiz gelmediğini tekrarlamıştı.79
Elçiler padişah ve sadrazamdan başka diğer görevlilerle görüşmek istediklerinde onlara da Hediyelikler verirlerdi. IV. Mehmet’in yanına gönderilen İsveç Kralı X. Karl Gustav’ın elçisi Cleas Ralamb, İstanbul’a geldiğinde Şeyhülislamı ziyaret etmek istemiş ve ondan kendisini kabulüyle ilgili herhangi bir haber gelmeyişini ise şeyhülislamın ileri sürdüğü birtakım mazeretlerden ziyade, kendisinin Hediyeliksiz geleceğini şeyhülislamın bilmesine bağlamıştı.80 Aynı yazar, Türklerin Hediyelikye olan düşkünlüklerinden bahisle, Sultan İbrahim’in Kandiye’den zaferle dönen Kaptan-ı Derya Yusuf Paşayı, sırf kendisine Hediyelikler getirmediği için idam ettirdiğini de sözlerine eklemiştir.81
“Onların şekli bizim sophisters cüppelerinin kapüşonsuz şekline benzer. Kumaşı beyaz ipek olup, çiçek desenleri veya hilal şekilleri (ve benzeri) ile süslenmiştir, rengi genellikle sarı, kahverengine bakan bir sarı olup üstünde kalın çizgiler vardır; Hediyelik edilecek insanın mevki’ine göre, kumaş, altın veya gümüş sim karıştırılarak dokunmuş olan ipek kumaştan yapılır… Efendiminki 25 veya 30 dolar ediyordu; veznedar, sekreter ve tercümanınki hariç diğerleri de benimki gibi 8 dolar civarındaydı. Bunun çok eski bir adet olduğuna ve rütbelere göre verilmesinin yazılı kayıtlara da geçtiğine eminim.” John COVEL, Bir Papazın Osmanlı Günlüğü, s. 120.
78 John COVEL, Bir Papazın Osmanlı Günlüğü, s. 120.
79 Jean THEVENOT, 1655-1656’da Türkiye, s. 201.
80 “Arz törenin ertesinde, müftüye zatışahanelerinin bir mektubuyla ziyaretlerine gitmek istediğimi
bildirdim ama o mazeret beyan ederek bu göreve yeni atandığını, -gerçekten de sadece sekiz günden
beri görevdeydi- görüşmemiz için bana haber gönderip gün vereceğini duyurdu. Aslında, söyledikleri
tümüyle temelsiz sayılmazdı. Ama işin aslına bakılırsa benim armağanlar yüklenerek gelmediğimi
biliyordu. Dolayısıyla zatışahanelerinin mektubu ile selamlarını alma onurunu pek umursamıyordu.
Daha sonraları ona dolaylı bir iki hatırlatmada bulunduysam da ondan kabul günüyle ilgili herhangi
bir haber gelmedi.” Claes RALAMB, İstanbul’a Yolculuk (1657-1658), (çev. Ayda EREL), İstanbul
2008, s. 45.
81 Claes RALAMB, İstanbul’a Yolculuk, s. 59.
82 Bu konuda Jorga, şunları söylemektedir: “Doğulularda bir elçinin veya bir misafirin boş ellerle
gelmesi sadece bir kayıp değil, karşısındakine hakaret anlamına gelir, zira bu şekilde zarar verme veya
yararlı bir şey yapma gücü küçümsenirdi. Ama böylesine katı disiplinle düzenlenen bir toplulukta
Elçilerin padişahlara Hediyelik ler sunmasındaki zorunluluğun, Osmanlı Devleti’ne karşı önyargı oluşturması bir tarafa82, bu durum daha çok geleneksel şartlarla ilgili olup; yabancı ülke elçilerinin getirdikleri son derece kıymetli ve nadir Hediyeliklerle kendi ülkelerinin gücünü, üstünlüğünü ve şanını Osmanlı İmparatorluğu’na göstermek istedikleri de bir gerçektir.

 

F. Askerî Seferlerde Hediyelikleşme

Osmanlılarda savaş ilanı, Türk devlet geleneği çerçevesinde bayrağa saçı veya kurban sunma gibi birtakım merasimlerle başlayıp sefer alayı ile devam eder, sefer dönüşünde de benzer merasimler uygulanırdı. Yapılan törenlerde ihtişamın ön plana çıkarılması esastı.83
devlet menfaatlerinin şahsi açgözlülük karşılığında satılık olabileceğinin düşünülmesi bu topluluğun ruhunun yanlış anlaşıldığının bir işaretidir.” Nicolae JORGA, Osmanlı İmparatorluğu Tarihi, III, s. 81.
83 Dündar ALİKILIÇ, Osmanlı’da Devlet Protokolü ve Törenler, s. 82; Antoine GALLAND,
İstanbul’a Ait Günlük Hatiralar, I (1672), Ankara 1998, s. 113.
84 (Uyvar Seferi) “…ordu-yı hümayun alayı, esnaf, tüccar ve bazerganlar ve ehl-i hıref kethüdaları
cem’ olup habbazin ve kassab ve bakkal ve biT-cümle esnaf tezyîn saflar tertib ederler, şenlikler ile
Ordu-yı Hümayun kâidelerince Saray-ı Hümayun civarından teveccüh edüp ba’dehu At-meydanı,
Sadr-ı azam sarayı civarında dualar edüp, her esnaf pîşkeşlerin keşide ve kethüdâlarına riayetleri
olurdu.” Abdülkadir Efendi, Topçular Kâtibi Abdülkâdir (Kadrî) Efendi Tarihi (Metin ve Tahlil), I,
(hzl. Ziya Yılmazer), Ankara 2003, s. 245.
85 Abdülkadir Efendi, Topçular Kâtibi ‘Abdülkâdir Efendi Tarihi, I, s. 118.
86 “Edirne kapısında ehl-i esnaf ve bazerganlar meta’larından sa’adetli padişahımıza pîşkeş, atları
ayağına atlas u serâser ve akmişe toplar ile döşenip, kanunları üzere solaklara ve serraclara inâm der-
Padişahın ordusunun başında bizzat komutanlık ettiği seferlere “Sefer¬i Hümayun’ denirdi. Ordunun başında sultan olmadığı zamanlar sadrazam “serdar-ı ekrem” sıfatıyla bulunurdu. Tüm devlet erkânının uygun kıyafet ve teçhizâtla katıldığı Sefer-i Hümayun törenlerinde belli bir sıra izlenirdi. Savaş tuğlarının ve Sancak-ı Şerîf’in saray avlusuna dikilmesinden sonra Eyüb türbesini ziyaret, kılıç kuşanma ve savaş otağının kurulmasına geçilir, son olarak da sefer alayı gerçekleştirilirdi. Bütün bunlar esnasında Fetih Sûresi okunur, hil’at giydireceklere hil’atler giydirilirdi. Esnaf, tüccar ve ehl-i hiref kethüdâları Sultan Ahmet Camisi avlusunda toplanarak padişaha Hediyeliklerini sunar84; esnaf alayla geçip, Hediyelikleri teslim edildiğinde esnaf kethüdâlarına85, solaklara ve saraçlara hil’at inâmında bulunulur ve kurbanlar kesilirdi.86 Sefer safları düzenlenip hazırlandıktan sonra padişahın da dâhiliyle alay büyük bir ihtişamla şehirden çıkardı. Padişah, Edirne’ye geldiğinde Hasbahçe’yi ziyaret eder ve bostancıbaşı tarafından padişaha meyve ve çiçeklerden Hediyelik ler takdim edilip, bostancılara ihsanlarda bulunulurdu.87
Padişah ordunun başında sefere çıkmadığı zamanlarda Sancak-ı Şerîf’i, sefere çıkacak olan sadrazama bizzat eliyle teslim eder; dönüşte de yine aynı şekilde geri alırdı. Sancak-ı Şerîf tesliminde sadrazama samur kürk, en iyisinden (hâsü’l-hâs) hil’at, mücevherlerle süslü iki sorguç88, şemşir, tirkeş ve çeşitli kumaşlar verilirdi.89 Bunlar için hazinede mevcut olanlar hazineden verilir, eksikleri ise satın alınırdı. Örneğin; 17 Temmuz 1688’de Sadrazam Mustafa Paşanın padişaha bayram pîşkeşi olarak takdîm ettiği süslü sorguç, 20 Aralık 1690’da Köprülüzâde Mustafa Paşanın sefer dönüşü, Rikâb-ı Hümayûn’a yüz sürüp Sancak-ı Şerîf’i teslim etmesi sırasında kendisine ihsan olunmuştu.90
bahş ettiler. Ve kurbanlar zebh ettiler.” Abdülkadir Efendi, Topçular Kâtibi ‘Abdülkâdir Efendi
Tarihi, I, s. 374-375.
87 Abdülkadir Efendi, Topçular Kâtibi ‘Abdülkâdir Efendi Tarihi, I, s. 249.
88 Abdurrahman Abdi Paşa, Vekâyi’-nâme, s. 22; TSMA, D, nr. 1071, s. 5/a; TSMA, D, nr. 22, s. 6/a.
89 “Devletlü ve inayetlü sahib-i devlet efendimiz hazretlerine taraf-ı şehriyarîden Sancak-ı Şerîf teslim
olundukda izâz u ikram içün verilen eşyadır. 13 Şaban sene 1102. Nîmtane-i hâsülhâs cedîd, post-ı
semmur, sevb, 1; Üstlük hil’at hâsü’l-hâs cedîd, sevb, 1; atlas top sorguç, 2; altun kabzalı elmaslı
şemşir, 1; inci ve lâl ve zümrüdlü tirkeş, 1; sürh frengî katife şalvar, 1; astar şalvar beyaz daraî, 16
zira; uçkurluk şalvar, atlas, 1 zira; ibrişim sırmalı uçkur, 1; kılabdan püsküllü fular; bera-yı boğça-i
kürk-i sadr-ı ali; sade Hıtayî, 8 zira; astar, 7 zira. Hazine-i Birun’dan masraf olmağla mahalline
kaydolunmak babında ferman sultanımındır.” (12 Mayıs 1691). BOA, D.TŞF, 1/63.
90 TSMA, D, nr. 1071, s. 5/a; TSMA, D, nr. 22, s. 6/a.
91 İsmail Hakkı UZUNÇARŞILI, Osmanlı Tarihi, III/2, s. 30; Ahmet TABAKOĞLU, Gerileme
Dönemine Girerken Osmanlı Maliyesi, İstanbul 1985, s. 68; Hezarfen Hüseyin Efendi, Telhîsü’l-
Savaş zamanlarında orduya bir süvari birliği gönderen ve ayrıca düşman içlerine akınlar düzenleyen Kırım hanları sefere davet edilecekleri zaman kendilerine abadî kâğıt üzerine yazılması âdet olan Nâme-i Hümayûn’un yanısıra, padişahın kendisine mahsus hil’atlerden bir hil’at ile değerli taşlarla süslü kılıç göndermesi kanundu. Ayrıca kendisine gönderilen kırk bin altının on beş bini’i “çizme baha’ veya “tirkeş baha’ adı altında hana, geri kalanı da kalgay sultana ve maiyetindeki askerlere harcırah olarak gönderilirdi.91 Kamaniçe Seferi’ne çağırılan Kırım Hanı Selim Giraya, padişah tarafından iltifat dolu bir mektup ve harp hazırlıkları masrafları için on beş bin altın, ayrıca bir kılıç, biri kürklü ve diğeri kürksüz iki hil’at ve Sadrazam tarafındandan da bir mücevher hançer gönderilmişti. Kalgay ve Nureddin sultanlara ikişer, beyler ve mirzalara elli hil’at gönderilmişti (1672).92 Çehrin Kalesi’nde muhasara edilmiş olan Kazak hatmanına yardıma koşması için emir verilen Kırım Hanı’na bu münasebetle samur kürk giydirilmişti.93
Kırım hanları, Tatar kuvvetleri ile Osmanlı ordusuna gelince bu askerlere âdet üzere hazırlanan pilav, kızartılmış et ikram edilir ve âdet üzere bunlar hemen tüketilirdi.94 Han sefer sırasında padişahın huzuruna çıktığında sorguç, tirkeş, at ve hil’atle taltif edilirdi. II. Osman’ın Hotin Seferi sırasında padişah otağının düşman otağı karşısına kurulmasından sonra Kırım Hanı askerleriyle padişahın huzuruna geldiğinde hanın tacına mücevher bir sorguç ile beline süslü tirkeş konulmuş; ayrıca iki sırmalı kaftan, altın işlemeli takımı ile rahvan bir at verilmişti. Sonraları da her gelişinde birer ikişer samur ve uşak (vaşak) kürk ve hil’at giydirilmişti.95
Beyân Fî Kavânîn-i Al-i Osmân, s. 172; “Kırım hanı Cengiz Han, han neslinden hutbe ve sikke sahibi mülûk-ı İslâmiyyeden olup, Âl-i Osman’a itaat edegelmişlerdir. Nasb u azilleri ve tebdil ü tağyiri taraf-ı saltanatdan olagelmişlerdir. Lakin namelerde ve sair ahvalde padişahana ikrâm u iclâl ile sair mülûkden tekaddüm ederler. Cümle han-zâde vüzerya tasaddur eder. Ve bu hanların küçük karındaşı Kalgay olur, vezir-i kebîr makamındadır. Nureddin dahi vezir-i sagir makamındadır. Ve şirin beğleri vardır, sancakbeğidir. Tatar mirzalarından kaba’ili ki ana Mugay Tatarı derler, cümle zabitleri sancağı Kerş boğazından taşra Dest-i Kıbçak’dan konar ve göçer olur. Tatar tasarrufudur, bir yere asker çıkarmak lazım gelse on oniki adem getürürler ve bir koşun ta’bir ederler. Her karyede kaç koşun çıkarabilürler defter ile ana çıkarlar. Kırım hanı sefere me’mur oldukda kırkbin altun ve murassa kılıç ve hartayla bir kapucı-başı gider.” Mehmet İPŞİRLİ, “Kavânin-i Osmâni ve Râbıta-i Âsitâne”, s. 22.
92 J. Von HAMMER, Osmanlı Devleti Tarihi, XI, s. 259; Halime DOĞRU, Lehistan ‘da Bir Osmanlı
Sultanı – IV. Mehmed’in Kamaniçe-Hotin Seferi ve Bir Masraf Defteri, İstanbul 2006, s. 56; Mehmet
İNBAŞI, Ukrayna ‘da Osmanlılar-Kamaniçe Seferi ve Organizasyonu (1672), İstanbul 2004, s. 46.
93 J. Von HAMMER, Osmanlı Devleti Tarihi, XI, 275.
94 İsmail Hakkı UZUNÇARŞILI, Osmanlı Tarihi, III/2, s. 30-31.
95 İbrahim Peçevî, Tarih-i Peçevî, II, s. 377.
96 J. Von HAMMER, Osmanlı Devleti Tarihi, XI, s. 268; Mehmed Râşid, Tairh-i Raşid, I, İstanbul
1865, s. 460.
Seferlerde yararlık gösteren Kırım hanına ve maiyetindekilere mutad üzere çeşitli Hediyelikler gönderilirdi. Kamaniçe galibiyeti sonucunda hana, kadîm usûle uygun olarak kapaniçe denilen kürk, süslü kılıç ve süslü tirkeş verilmişti.96 Avusturya’ya ait Budin Kalesi’ni muhasara eden Veziriazam ve Serdar-ı Ekrem Süleyman Paşanın emriyle Budin yakınlarındaki sahrada bulunan Han ile maiyetine ve zabitana inâmen Hediyelikler gönderilmişti. Bu Hediyelik ler Kırım Hanı’na nîmtane hil’ata kaplı samur postu, en iyisinden üstlük hil’at, mücevher kılıç, süslü top sorguç ve on bin altın; beraberindeki sultanlara dört elbiselik (sevb) sade hil’at-ı has; Tatar mirza ve askerlerine yirmi sade hil’at kuşaklık ve otuz âlâ hil’at; Kalgay Sultana serâsere kaplı samur postu ve iki bin altın; Kalgay Sultanın beraberindekilere de beş elbiselik sade hil’at kuşaklık ve beş elbiselik a’la hil’at verilmişti (1686).97

Hediyelik

V MAKALELER
HEDİYE
Fiyatı      :      TL
Ürünün Özellikleri
  • hediyelik
  • MAKALE
Ürün Açıklaması Video Tanıtım Yorumlar

Hediyelik

Hediyelik Bunlardan başka yabancı ülke hükümdarlarına gönderilecek diğer Hediyelikler, Enderûn’da hazine kethüdâsı tarafından düzenlenip oradan Paşakapısı’na getirilir; İstanbul’da bulunan vezirler, kaptan paşa, şeyhülislam ve kazaskerlerle devlet ricâli tarafından bizzat görülüp kuyumcubaşı ve ehl-i vukûf marifetiyle kıymetleri takdir edildikten sonra müfredat kâtipleri tarafından defteri yapılırdı.69
Elçilerin İstanbul’a gelişleri ve huzura kabullerinde Hediyelik sunmaları konusunda Osmanlı kroniklerinde, seyahatnâme ve elçilik raporlarında ayrıntılı bilgiler bulmak mümkündür. Elçilerin İstanbul’da padişah huzuruna kabul merasimlerinin ihtişamlı bir şeklide yapıldığı Batılıların seyahatnâme veya anılarında gayet canlı bir şekilde tasvir edilmiştir.
H. Hümeyra ŞAHİN, Bâbıâlî’de Uygulanan Teşrifât, s. 35.
67 Yasemin DEMİRCAN, “Tıyn-ı Mahtûm: Akdeniz Dünyasının Mucize Toprağı”, Acta Turcica, Yıl:
IV, Ocak 2012, “Kültürümüzde Toprak”, (ed. Emine Gürsoy Naskali-Hilal Oytun Altun), s. 289.
68 Yasemin DEMİRCAN, “Limni Adasında Çıkarılan Tıyn-ı Mahtum Madeni Hakkında”, Osmanlı,
III, Ankara 1999, s. 324.
69 İsmail Hakkı UZUNÇARŞILI, Osmanlı Devleti’nin Merkez ve Bahriye Teşkilâtı, s. 312.
Daha XV. yüzyılın ilk yarısında, Milanolu bir elçinin eşliğinde II. Murat’ın Edirne’deki sarayında üç kez huzura kabul edilen Burgonya dükünün gözlemlerine göre, II. Murat 1433’te, Milano elçisini halka açık büyük bir avluya açılan sarayının kapısı önündeki revakın altında kabul etmişti. İki içoğlanı ve bir cücenin eşlik ettiği Sultan, yerden dört-beş basamak yukarıda kâide örtülü bir taht üzerinde bağdaş kurarak oturmuştu. Askerler ve devlet erkânı ise avlunun duvarları boyunca diziliydi. Elçi, Hediyelikleri avluda gezdirdikten sonra revaka götürülmüş, II. Murat ve diğerlerinin görebilmesi için elçinin arkasından taşınan Hediyelikler yükseğe kaldırılmıştı. Ardından Sultan onunla selamlaşmıştı.70
Konstantin Mihailoviç’in anılarına göre saltanatının başlarında II. Mehmet, hâlâ yaşadığını ve tahtının tehdit altında olmadığını göstermek için, haftada iki kez askerlerinin önüne çıkardı. Elçiler ve Hediyelik leri de bu kamuya açık törenler sırasında kabul edilirdi.71
Gülru NECİPOĞLU, 15. ve 16. Yüzyılda Topkapı Sarayı – Mimarî, Tören ve İktidar, (çev. Ruşen Sezer), İstanbul 2007, s. 41; Frederic HITZEL, “Diplomatik Armağanlar: Osmanlı İmparatorluğu İle Batı Avrupa Ülkeleri Arasında Modern Çağda Yapılan Kültürel Değiş-Tokuş”, Harp ve Sulh-Avrupa ve Osmanlılar, (ed. Dejanirah Couto), (çev. Şirin Tekeli), İstanbul 2010, s.245; Hedda REINDL-KİEL, “Der Duft der Macht Osmanen, islamische Tradition, muslimische Mächte und der Westen im Spiegel Diplomatischer Geschenke”, Wiener Zeitschrift für die Kunde des Morgenlandes, 95, Autrıche 2005, s. 199. (Bu makalenin temininde ve ilgili kısmın tercümesinde yardımlarından dolayı Nermin Yaşar’a teşekkür ederim.)
71 Gülru NECİPOĞLU, 15. ve 16. Yüzyılda Topkapı Sarayı, s. 43.
72 Ogier Gishlain de BUSBECQ, Türk Mektupları, s. 94.
73 Salomon SCHWEIGGER, Sultanlar Kentine Yolculuk, s. 89.
Padişahın huzuruna Hediyelik ile çıkma zorunluluğu ile ilgili olarak yabancı gözlemciler âdetâ söz birliği yapmış gibidirler. XVI. yüzyılda, Busbecq, Türk Mektupları’nda Doğulu hükümdarların huzuruna Hediyeliksiz çıkılmamasının şaşırtıcı bir durum olduğunu belirtmektedir.72 Avusturya elçilik heyetindeki bir vaiz olan Salomon Schweigger, padişahın huzuruna kesinlikle armağansız çıkılamayacağını belirterek bunu bilen İran elçisinin, beraberinde birkaç külçe firûze taşı ile her iki taraf için de çok değerli bir Hediyelik olarak görülen, yirmi bin duka değerinde iki de Kur’ân armağan ettiğini söylemektedir.73 Aynı yazar, sadrazamın huzuruna Hediyelik sunmadan çıkan bir İspanyol kurye ile ilgili gözlemlerini de dile getirmiştir: İspanya’dan barış tekliflerini iletmek üzere 1579 yılında İstanbul’a bir kurye gelmiş ve yaklaşık olarak iki yıl boyunca burada kaldıktan sonra hiçbir sonuç alamadan geri dönmüştü. Pek çok kişi onun İstanbul’a gelmesini hayretle karşılamıştı; çünkü o güne kadar İspanya’nın Osmanlı sarayına elçi gönderdiği hiç duyulmamıştı. Bu nedenle Osmanlı yöneticileri kuşku ile ona yaklaşmışlardı. Haberlerini ve dileklerini iletmek üzere sadrazamın huzuruna çıktığında ise ona biraz aşağılayıcı davranılmıştı. Veziriazam ona, kralının padişahtan bir isteği varsa, tıpkı Avusturya imparatorunun yaptığı gibi, itibarlı kişileri göndermesi gerektiğini, oysa kendisinin basit halktan biri olduğunu; hatta birkaç yıl önce tutsak ve köle olarak İstanbul’da kaldığını söyleyerek sitemlerde bulunmuştu. Üstelik kurye, Türklerin alışık olduğu şekilde armağanlarla gelmediği için de hor görülmüştü.74
Yine Schweigger, kısa süre sonra İstanbul’a Floransa dükü tarafından gönderilen bir elçinin geldiğini ve Floransa Devleti’ne bağlı ticaret gemilerinin serbestçe Türkiye’ye girmelerine izin verilmesi için ricada bulunduğunu belirterek şöyle der: “Fakat bu elçi de bir sonuç alamadı. Eğer değerli armağanlar getirseydi, kuşkusuz çok daha hoş karşılanırdı.”75 Oysa ilk Floransa elçisi 1538 senesinde İstanbul’a gelerek padişaha kıymetli  lerle mektubunu takdim etmiş; padişah, sefirin İstanbul’da fazla konaklamasını istediği için hazineden yiyecek masrafı vermişti.76
XVII. yüzyılda da durum değişmemiş; devletler arası siyaset gereği, Osmanlı Devleti ile ilişkilerini kuvvetlendirmek, iyi ilişkiler kurmak isteyen ülke hükümdarları, elçilerini değerli Hediyeliklerle İstanbul’a yollamaya özen göstermişlerdir.
Salomon SCHWEIGGER, Sultanlar Kentine Yolculuk, s. 95. Salomon SCHWEIGGER, Sultanlar Kentine Yolculuk, s. 96.
İsmail Hakkı UZUNÇARŞILI, Osmanlı Devletinin Merkez ve Bahriye Teşkilâtı, s. 272-277.
1670’te İngiltere Kralı II. Charles’ın sefaret papazı olarak İstanbul’a gelen ve Sadrazam Köprülü Fazıl Ahmet Paşanın huzuruna çıkan John Covel, her görüşmede padişahtan İstanbul kaimmakamına kadar herkese ipekli altın ve gümüş dokunmuş kumaş, kadifeden yapılmış yelek, cübbe vs. Hediyelik verdiklerini; çoğu yerlerde onların da kendi ülkelerindeki gibi devlet büyüklerinin saraydaki törenlerde giydikleri “değişik bir kıyafet’ olarak nitelendirdiği hil’atten kendilerine on altı tane Hediyelik edildiğini, kendisininkini altı buçuk dolara sattığını77; ayrıca beraberindeki şirket müdürü ile bazı tüccarlara kıyafet verilmediğinden onların gücendiğini söylemektedir.78
1655-1656’da İstanbul’da bulunan Fransız Seyyah Jean Thevenot, Hint hükümdarının elçisinin hizmetkârlarıyla birlikte on yedi katır ve dört güzel at ile getirdiği Hediyelik leri anlatırken hiçbir elçinin saraya Hediyeliksiz gelmediğini tekrarlamıştı.79
Elçiler padişah ve sadrazamdan başka diğer görevlilerle görüşmek istediklerinde onlara da Hediyelikler verirlerdi. IV. Mehmet’in yanına gönderilen İsveç Kralı X. Karl Gustav’ın elçisi Cleas Ralamb, İstanbul’a geldiğinde Şeyhülislamı ziyaret etmek istemiş ve ondan kendisini kabulüyle ilgili herhangi bir haber gelmeyişini ise şeyhülislamın ileri sürdüğü birtakım mazeretlerden ziyade, kendisinin Hediyeliksiz geleceğini şeyhülislamın bilmesine bağlamıştı.80 Aynı yazar, Türklerin Hediyelikye olan düşkünlüklerinden bahisle, Sultan İbrahim’in Kandiye’den zaferle dönen Kaptan-ı Derya Yusuf Paşayı, sırf kendisine Hediyelikler getirmediği için idam ettirdiğini de sözlerine eklemiştir.81
“Onların şekli bizim sophisters cüppelerinin kapüşonsuz şekline benzer. Kumaşı beyaz ipek olup, çiçek desenleri veya hilal şekilleri (ve benzeri) ile süslenmiştir, rengi genellikle sarı, kahverengine bakan bir sarı olup üstünde kalın çizgiler vardır; Hediyelik edilecek insanın mevki’ine göre, kumaş, altın veya gümüş sim karıştırılarak dokunmuş olan ipek kumaştan yapılır… Efendiminki 25 veya 30 dolar ediyordu; veznedar, sekreter ve tercümanınki hariç diğerleri de benimki gibi 8 dolar civarındaydı. Bunun çok eski bir adet olduğuna ve rütbelere göre verilmesinin yazılı kayıtlara da geçtiğine eminim.” John COVEL, Bir Papazın Osmanlı Günlüğü, s. 120.
78 John COVEL, Bir Papazın Osmanlı Günlüğü, s. 120.
79 Jean THEVENOT, 1655-1656’da Türkiye, s. 201.
80 “Arz törenin ertesinde, müftüye zatışahanelerinin bir mektubuyla ziyaretlerine gitmek istediğimi
bildirdim ama o mazeret beyan ederek bu göreve yeni atandığını, -gerçekten de sadece sekiz günden
beri görevdeydi- görüşmemiz için bana haber gönderip gün vereceğini duyurdu. Aslında, söyledikleri
tümüyle temelsiz sayılmazdı. Ama işin aslına bakılırsa benim armağanlar yüklenerek gelmediğimi
biliyordu. Dolayısıyla zatışahanelerinin mektubu ile selamlarını alma onurunu pek umursamıyordu.
Daha sonraları ona dolaylı bir iki hatırlatmada bulunduysam da ondan kabul günüyle ilgili herhangi
bir haber gelmedi.” Claes RALAMB, İstanbul’a Yolculuk (1657-1658), (çev. Ayda EREL), İstanbul
2008, s. 45.
81 Claes RALAMB, İstanbul’a Yolculuk, s. 59.
82 Bu konuda Jorga, şunları söylemektedir: “Doğulularda bir elçinin veya bir misafirin boş ellerle
gelmesi sadece bir kayıp değil, karşısındakine hakaret anlamına gelir, zira bu şekilde zarar verme veya
yararlı bir şey yapma gücü küçümsenirdi. Ama böylesine katı disiplinle düzenlenen bir toplulukta
Elçilerin padişahlara Hediyelik ler sunmasındaki zorunluluğun, Osmanlı Devleti’ne karşı önyargı oluşturması bir tarafa82, bu durum daha çok geleneksel şartlarla ilgili olup; yabancı ülke elçilerinin getirdikleri son derece kıymetli ve nadir Hediyeliklerle kendi ülkelerinin gücünü, üstünlüğünü ve şanını Osmanlı İmparatorluğu’na göstermek istedikleri de bir gerçektir.

 

F. Askerî Seferlerde Hediyelikleşme

Osmanlılarda savaş ilanı, Türk devlet geleneği çerçevesinde bayrağa saçı veya kurban sunma gibi birtakım merasimlerle başlayıp sefer alayı ile devam eder, sefer dönüşünde de benzer merasimler uygulanırdı. Yapılan törenlerde ihtişamın ön plana çıkarılması esastı.83
devlet menfaatlerinin şahsi açgözlülük karşılığında satılık olabileceğinin düşünülmesi bu topluluğun ruhunun yanlış anlaşıldığının bir işaretidir.” Nicolae JORGA, Osmanlı İmparatorluğu Tarihi, III, s. 81.
83 Dündar ALİKILIÇ, Osmanlı’da Devlet Protokolü ve Törenler, s. 82; Antoine GALLAND,
İstanbul’a Ait Günlük Hatiralar, I (1672), Ankara 1998, s. 113.
84 (Uyvar Seferi) “…ordu-yı hümayun alayı, esnaf, tüccar ve bazerganlar ve ehl-i hıref kethüdaları
cem’ olup habbazin ve kassab ve bakkal ve biT-cümle esnaf tezyîn saflar tertib ederler, şenlikler ile
Ordu-yı Hümayun kâidelerince Saray-ı Hümayun civarından teveccüh edüp ba’dehu At-meydanı,
Sadr-ı azam sarayı civarında dualar edüp, her esnaf pîşkeşlerin keşide ve kethüdâlarına riayetleri
olurdu.” Abdülkadir Efendi, Topçular Kâtibi Abdülkâdir (Kadrî) Efendi Tarihi (Metin ve Tahlil), I,
(hzl. Ziya Yılmazer), Ankara 2003, s. 245.
85 Abdülkadir Efendi, Topçular Kâtibi ‘Abdülkâdir Efendi Tarihi, I, s. 118.
86 “Edirne kapısında ehl-i esnaf ve bazerganlar meta’larından sa’adetli padişahımıza pîşkeş, atları
ayağına atlas u serâser ve akmişe toplar ile döşenip, kanunları üzere solaklara ve serraclara inâm der-
Padişahın ordusunun başında bizzat komutanlık ettiği seferlere “Sefer¬i Hümayun’ denirdi. Ordunun başında sultan olmadığı zamanlar sadrazam “serdar-ı ekrem” sıfatıyla bulunurdu. Tüm devlet erkânının uygun kıyafet ve teçhizâtla katıldığı Sefer-i Hümayun törenlerinde belli bir sıra izlenirdi. Savaş tuğlarının ve Sancak-ı Şerîf’in saray avlusuna dikilmesinden sonra Eyüb türbesini ziyaret, kılıç kuşanma ve savaş otağının kurulmasına geçilir, son olarak da sefer alayı gerçekleştirilirdi. Bütün bunlar esnasında Fetih Sûresi okunur, hil’at giydireceklere hil’atler giydirilirdi. Esnaf, tüccar ve ehl-i hiref kethüdâları Sultan Ahmet Camisi avlusunda toplanarak padişaha Hediyeliklerini sunar84; esnaf alayla geçip, Hediyelikleri teslim edildiğinde esnaf kethüdâlarına85, solaklara ve saraçlara hil’at inâmında bulunulur ve kurbanlar kesilirdi.86 Sefer safları düzenlenip hazırlandıktan sonra padişahın da dâhiliyle alay büyük bir ihtişamla şehirden çıkardı. Padişah, Edirne’ye geldiğinde Hasbahçe’yi ziyaret eder ve bostancıbaşı tarafından padişaha meyve ve çiçeklerden Hediyelik ler takdim edilip, bostancılara ihsanlarda bulunulurdu.87
Padişah ordunun başında sefere çıkmadığı zamanlarda Sancak-ı Şerîf’i, sefere çıkacak olan sadrazama bizzat eliyle teslim eder; dönüşte de yine aynı şekilde geri alırdı. Sancak-ı Şerîf tesliminde sadrazama samur kürk, en iyisinden (hâsü’l-hâs) hil’at, mücevherlerle süslü iki sorguç88, şemşir, tirkeş ve çeşitli kumaşlar verilirdi.89 Bunlar için hazinede mevcut olanlar hazineden verilir, eksikleri ise satın alınırdı. Örneğin; 17 Temmuz 1688’de Sadrazam Mustafa Paşanın padişaha bayram pîşkeşi olarak takdîm ettiği süslü sorguç, 20 Aralık 1690’da Köprülüzâde Mustafa Paşanın sefer dönüşü, Rikâb-ı Hümayûn’a yüz sürüp Sancak-ı Şerîf’i teslim etmesi sırasında kendisine ihsan olunmuştu.90
bahş ettiler. Ve kurbanlar zebh ettiler.” Abdülkadir Efendi, Topçular Kâtibi ‘Abdülkâdir Efendi
Tarihi, I, s. 374-375.
87 Abdülkadir Efendi, Topçular Kâtibi ‘Abdülkâdir Efendi Tarihi, I, s. 249.
88 Abdurrahman Abdi Paşa, Vekâyi’-nâme, s. 22; TSMA, D, nr. 1071, s. 5/a; TSMA, D, nr. 22, s. 6/a.
89 “Devletlü ve inayetlü sahib-i devlet efendimiz hazretlerine taraf-ı şehriyarîden Sancak-ı Şerîf teslim
olundukda izâz u ikram içün verilen eşyadır. 13 Şaban sene 1102. Nîmtane-i hâsülhâs cedîd, post-ı
semmur, sevb, 1; Üstlük hil’at hâsü’l-hâs cedîd, sevb, 1; atlas top sorguç, 2; altun kabzalı elmaslı
şemşir, 1; inci ve lâl ve zümrüdlü tirkeş, 1; sürh frengî katife şalvar, 1; astar şalvar beyaz daraî, 16
zira; uçkurluk şalvar, atlas, 1 zira; ibrişim sırmalı uçkur, 1; kılabdan püsküllü fular; bera-yı boğça-i
kürk-i sadr-ı ali; sade Hıtayî, 8 zira; astar, 7 zira. Hazine-i Birun’dan masraf olmağla mahalline
kaydolunmak babında ferman sultanımındır.” (12 Mayıs 1691). BOA, D.TŞF, 1/63.
90 TSMA, D, nr. 1071, s. 5/a; TSMA, D, nr. 22, s. 6/a.
91 İsmail Hakkı UZUNÇARŞILI, Osmanlı Tarihi, III/2, s. 30; Ahmet TABAKOĞLU, Gerileme
Dönemine Girerken Osmanlı Maliyesi, İstanbul 1985, s. 68; Hezarfen Hüseyin Efendi, Telhîsü’l-
Savaş zamanlarında orduya bir süvari birliği gönderen ve ayrıca düşman içlerine akınlar düzenleyen Kırım hanları sefere davet edilecekleri zaman kendilerine abadî kâğıt üzerine yazılması âdet olan Nâme-i Hümayûn’un yanısıra, padişahın kendisine mahsus hil’atlerden bir hil’at ile değerli taşlarla süslü kılıç göndermesi kanundu. Ayrıca kendisine gönderilen kırk bin altının on beş bini’i “çizme baha’ veya “tirkeş baha’ adı altında hana, geri kalanı da kalgay sultana ve maiyetindeki askerlere harcırah olarak gönderilirdi.91 Kamaniçe Seferi’ne çağırılan Kırım Hanı Selim Giraya, padişah tarafından iltifat dolu bir mektup ve harp hazırlıkları masrafları için on beş bin altın, ayrıca bir kılıç, biri kürklü ve diğeri kürksüz iki hil’at ve Sadrazam tarafındandan da bir mücevher hançer gönderilmişti. Kalgay ve Nureddin sultanlara ikişer, beyler ve mirzalara elli hil’at gönderilmişti (1672).92 Çehrin Kalesi’nde muhasara edilmiş olan Kazak hatmanına yardıma koşması için emir verilen Kırım Hanı’na bu münasebetle samur kürk giydirilmişti.93
Kırım hanları, Tatar kuvvetleri ile Osmanlı ordusuna gelince bu askerlere âdet üzere hazırlanan pilav, kızartılmış et ikram edilir ve âdet üzere bunlar hemen tüketilirdi.94 Han sefer sırasında padişahın huzuruna çıktığında sorguç, tirkeş, at ve hil’atle taltif edilirdi. II. Osman’ın Hotin Seferi sırasında padişah otağının düşman otağı karşısına kurulmasından sonra Kırım Hanı askerleriyle padişahın huzuruna geldiğinde hanın tacına mücevher bir sorguç ile beline süslü tirkeş konulmuş; ayrıca iki sırmalı kaftan, altın işlemeli takımı ile rahvan bir at verilmişti. Sonraları da her gelişinde birer ikişer samur ve uşak (vaşak) kürk ve hil’at giydirilmişti.95
Beyân Fî Kavânîn-i Al-i Osmân, s. 172; “Kırım hanı Cengiz Han, han neslinden hutbe ve sikke sahibi mülûk-ı İslâmiyyeden olup, Âl-i Osman’a itaat edegelmişlerdir. Nasb u azilleri ve tebdil ü tağyiri taraf-ı saltanatdan olagelmişlerdir. Lakin namelerde ve sair ahvalde padişahana ikrâm u iclâl ile sair mülûkden tekaddüm ederler. Cümle han-zâde vüzerya tasaddur eder. Ve bu hanların küçük karındaşı Kalgay olur, vezir-i kebîr makamındadır. Nureddin dahi vezir-i sagir makamındadır. Ve şirin beğleri vardır, sancakbeğidir. Tatar mirzalarından kaba’ili ki ana Mugay Tatarı derler, cümle zabitleri sancağı Kerş boğazından taşra Dest-i Kıbçak’dan konar ve göçer olur. Tatar tasarrufudur, bir yere asker çıkarmak lazım gelse on oniki adem getürürler ve bir koşun ta’bir ederler. Her karyede kaç koşun çıkarabilürler defter ile ana çıkarlar. Kırım hanı sefere me’mur oldukda kırkbin altun ve murassa kılıç ve hartayla bir kapucı-başı gider.” Mehmet İPŞİRLİ, “Kavânin-i Osmâni ve Râbıta-i Âsitâne”, s. 22.
92 J. Von HAMMER, Osmanlı Devleti Tarihi, XI, s. 259; Halime DOĞRU, Lehistan ‘da Bir Osmanlı
Sultanı – IV. Mehmed’in Kamaniçe-Hotin Seferi ve Bir Masraf Defteri, İstanbul 2006, s. 56; Mehmet
İNBAŞI, Ukrayna ‘da Osmanlılar-Kamaniçe Seferi ve Organizasyonu (1672), İstanbul 2004, s. 46.
93 J. Von HAMMER, Osmanlı Devleti Tarihi, XI, 275.
94 İsmail Hakkı UZUNÇARŞILI, Osmanlı Tarihi, III/2, s. 30-31.
95 İbrahim Peçevî, Tarih-i Peçevî, II, s. 377.
96 J. Von HAMMER, Osmanlı Devleti Tarihi, XI, s. 268; Mehmed Râşid, Tairh-i Raşid, I, İstanbul
1865, s. 460.
Seferlerde yararlık gösteren Kırım hanına ve maiyetindekilere mutad üzere çeşitli Hediyelikler gönderilirdi. Kamaniçe galibiyeti sonucunda hana, kadîm usûle uygun olarak kapaniçe denilen kürk, süslü kılıç ve süslü tirkeş verilmişti.96 Avusturya’ya ait Budin Kalesi’ni muhasara eden Veziriazam ve Serdar-ı Ekrem Süleyman Paşanın emriyle Budin yakınlarındaki sahrada bulunan Han ile maiyetine ve zabitana inâmen Hediyelikler gönderilmişti. Bu Hediyelik ler Kırım Hanı’na nîmtane hil’ata kaplı samur postu, en iyisinden üstlük hil’at, mücevher kılıç, süslü top sorguç ve on bin altın; beraberindeki sultanlara dört elbiselik (sevb) sade hil’at-ı has; Tatar mirza ve askerlerine yirmi sade hil’at kuşaklık ve otuz âlâ hil’at; Kalgay Sultana serâsere kaplı samur postu ve iki bin altın; Kalgay Sultanın beraberindekilere de beş elbiselik sade hil’at kuşaklık ve beş elbiselik a’la hil’at verilmişti (1686).97