Osmanlı Devleti’nde devlet ricalinin cülûs Babaya Hediye sunması, ilk dönemlerde ve kanunlarda yer almazken, bu uygulamalara XVI. yüzyılın ikinci yarısından itibaren baÅŸlandığı görülmektedir. Ancak komÅŸu ülkeler ve yabancı ülke hükümdarlarının yeni padiÅŸahın cülusunu tebrik için Babaya Hediyeler göndermesi, kuruluÅŸtan itibaren gelenekler çerçevesinde devam etmiÅŸtir. ÖrneÄŸin; Osman Beyin Karacahisar’ı fethinden sonra Selçuklu Sultanı tarafından hâkimiyet alâmeti olarak, sancak, kaftan ve davul gönderildiÄŸi rivayet edilmektedir.1
1 Âşık PaÅŸazade, Tevârîh-i Âl-i Osman, s. 53; Şükrullah, Dokuz Boy Türkler ve Osmanlı Sultanları Tarihi, [Tercüme: (Nihal) Atsız], İstanbul 1939, s. 26; Sancak, davul, tuÄŸ, kılıç, hil’at vb. eÅŸyalar Türk devletlerinde hâkimiyet sembollerinden sayılırdı. Bahaeddin ÖGEL, Türk Kültür Tarihine GiriÅŸ, VIII, s. 111; M. Altay KÖYMEN, “TuÄŸrul Bey ve Zamanı”, s. 77, 78, 84; Mehmet Altay KÖYMEN, “Alp Arslan Zamanı Selçuklu Saray TeÅŸkilatı”, s. 20, 25; Metbû-tâbî iliÅŸkilerinin sembolü olan sancak, Osmanlı padiÅŸahlarının hâkimiyetinin ve devlet nizamının esasını oluÅŸturmuÅŸtur. Üçler Bulduk, “Çorum Sancağının Osmanlı İdari TeÅŸkilatındaki Yeri-I”, OTAM, 3, 1992, s. 132.
2 Dündar ALİKILIÇ, Osmanlı ‘da Devlet Protokolü ve Törenler-İmparatorluk Seremonisi, İstanbul 2004, s. 40.
Osmanlı Devleti’nde ilk cülûs merasimi II. Murat tarafından yaptırılmış olup2 teÅŸrifat usûl ve kaidelerinin yerleÅŸtiÄŸi XVII. yüzyılda, cülûs merasimlerinde Babaya Hediye leÅŸme önemli bir yere sahipti. Cülûs merasimlerinin büyük bir bölümünü biat merasiminin ardından yapılan ve ilk günden baÅŸlayıp uzun bir süre devam eden cülûs tebrikleri ve cülûs pîşkeÅŸinin sunulması oluÅŸtururdu. Osmanlı padiÅŸahları, tahta cülûslarını uç vilayetlere ve tâbi devletlere “cülûsiye” denilen Babaya Hediye lerle bildirirlerdi.3 ÖrneÄŸin; Kırım hanlarına cülûslar, bir nâme-i hümâyûn ile bildirilir ve cülûsiye olarak kırk bin altın, serâser nîmten, samur kürk ve mücevherlerle süslenmiÅŸ kılıç gönderilirdi.4 Sancak beyleri ve tâbi devletlerin elçilerinden sonra, komÅŸu ülkelerden cülûs tebriki için gelen elçiler kabul edilir, onlar getirdikleri Babaya Hediyelerini takdim ederlerdi. Bu elçilere yapılan ikramlar diÄŸerlerine nazaran daha gösteriÅŸli olurdu.5 Babaya Hediye ler gelmedikçe elçiler yeni padiÅŸahın huzuruna kabul edilemezlerdi. Fakat bazen Babaya Hediye, tebrik-nâmenin kabulünden sonra ulaşırdı.6
“…etrâf-ı bilâd ve memâlik-i adalet-bünyad hükkâmına ahkâm-ı kadr-ihkâm tahrîr ve evâmir-i biÅŸaret-fercam tastîr olunup, …adet-i mu’tâde üzere valiyân-ı vilâyet ve hâkiman-ı memleket, cülûs-ı sa’adet-menus pîşkeÅŸlerini serîr-i ikbâle irsâl eylemekde alâ vechi’l-kemâl, isti’câl eyleyeler diyü tenbih-i te’kid iÅŸtimal ile berîd-i tayr-tarîd isâl eylediler.” (1595-III. Mehmet’in cülûsu). Hasan Bey-Zâde Ahmed PaÅŸa, Hasan Bey-zâde Târihi-Metin ve İndeks (1003-1045), III, (hzl. Åževki Nezihi Aykut), Ankara 2004, 436.
4 İsmail Hakkı UZUNÇARŞILI, Osmanlı Tarihi, III/2, Ankara 2003, s. 33.
5 Bekir KÜTÜKOÄžLU, “Åžah Tahmasb’ın III. Murad’a Cülûs Tebriki”, Tarih Dergisi, XI, 15, İstanbul 1960, s. 5-6; Ali Seydi Bey, TeÅŸrifat ve TeÅŸkilâtımız (TeÅŸrifat ve TeÅŸkilât-ı Kadimemiz), (hzl. Niyazi Ahmet BanoÄŸlu), tsz., s. 143, 144; Ebru BAYKAL, Osmanlılarda Törenler, Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmaış Yüksek Lisans Tezi, Edirne 2008, s. 43.
6 İsmail Hakkı UZUNÇARŞILI, Osmanlı Devletinin Merkez ve Bahriye Teşkilâtı, Ankara 1988, s.
308.
7 Naîmâ Mustafa Efendi, Tarih-iNâ’îma, III, s. 1016-1017.
8 İsmail Hakkı UZUNÇARŞILI, Osmanlı Tarihi, III/2, s. 197.
Osmanlı Devleti’nin iliÅŸki içerisinde olduÄŸu ülkelerden cülûs tebriki için elçi ve Babaya Hediye gelmesi iyi niyet ifadesi olarak algılanır; cülûs için elçi ve Babaya Hediye gelmeyiÅŸi ise gözden kaçmaz; bu durum karşı tarafın Osmanlı Devleti ile iliÅŸkilerinde dostâne olmadığı ÅŸeklinde yorumlanırdı. Nitekim 1644’te Avusturya ile Macarlar arasında çıkan anlaÅŸmazlıkta Osmanlı Devleti’nin arabuluculuk yapmasının saÄŸlanması amacıyla gelen Avusturya elçisi, on dört yıl gibi uzun bir süreden sonra imparatorun İstanbul’a gönderdiÄŸi ilk elçi idi.7 Bu süre içinde Osmanlı tahtına Sultan İbrahim oturduÄŸu halde Avusturya tebrik için elçi göndermemiÅŸti. PadiÅŸah durumdan duyduÄŸu rahatsızlığı yeni gelen elçiye, “İmparatorunuz bilmiyor ki beÅŸ seneden beri cülûs ettim, bu hal dostâne muamele deÄŸildir.’ diyerek göstermiÅŸti.8
Cülûs töreninden hemen sonraki günler içinde devlet adamları ve ulemâ ayrıca tebrike gelir ve bunlara derecelerine göre hil’at ve kaftanlar giydirilirdi.9 İstanbul dışında bulunan beylerbeyileri ve beyler ise çeÅŸitli vesilelerle sonradan cülûs tebrikine davet edilirlerdi. Tebrike gelenlerin “cülûs pîşkeÅŸi” denilen Babaya Hediye ler takdim etmeleri ve karşılığında cülûs bahÅŸiÅŸi olarak para ve çeÅŸitli Babaya Hediye ler almaları muamelenin bir parçası idi.10
9 BOA, D.BÅžM, nr. 209’da bu tür kayıtlar bulunmaktadır.
10 Zeynep Tarım ERTUÄž, XVII. Yüzyıl Osmanlı Devleti’nde Cülûs ve Cenaze Törenleri, Ankara 1999,
s. 81.
11 “Tuhaf u hedâyâ-yı mergûbe-i gayr-i mükerrere ve gulâmha-yı perî-peyker çekdiler ki tamam ehl-i
divân pesend eyleyüp teşrifât defterlerinde mütekaddiminün akmişe-i Firengî ve çukaha-yı rengîni bu
metâ’-ı mümtâza mümasil yazılmış bulunmadı.” Selânikî Mustafa Efendi, Tarih-i Selânikî I, s. 57.
“Serdarlık ile feth-i kal’a itmeÄŸin cülûs-ı saltanat pîşkeÅŸin kanûn üzre on iki kat çekdiler. Vasatü’l-hal idi”. Selânikî Mustafa Efendi, Tarih-i Selânikî, I, s. 57.
“Vezir-i azam Köprülüzâde Mustafa PaÅŸa hazretlerinin cülûs-ı hümayûn-ı ÅŸevketmakrun pîşkeÅŸi olmak üzere ihda eyleyip gönderdiÄŸi emtialar vech-i meÅŸruh üzere harem-i ÅŸerif tarafından Darüssaade AÄŸası Ahmed AÄŸa ma’rifetiyle kuşçubaşı yediyle gelip teslim-i hazine olmuÅŸdur: Kenarlarıyla kırmızı ve yeÅŸil ve beyaz yazma minakârî, vasat ve sagir ve hurde yüz yirmi beÅŸ elmas ile murassa müşebbek bir kıt’a çengal kuÅŸak. Bu kuÅŸak isti’mal için harem-i ÅŸerif defterine altmış altıncı diyu yazılıp teslim olunmuÅŸdur. Anber, dirhem yüz kırk. GeldiÄŸi hînde yetmiÅŸ dirhemi ihsân olunub baki yetmiÅŸ dirhemdir. Semmur, tahta, aded bir; dibâ, donluk, aded dört, sade Hıtayî, donluk, aded bir; telli Hıtayî, donluk, aded dokuz; taraklı atlas, donluk, aded iki; iÅŸleme ÅŸal, aded iki.” (13 Temmuz 1691). TSMA, D, nr. 22, s. 18/b.
1567’de Kaptan Piyale PaÅŸa, Pulya (Polye) yakınlarında düşman kalesine yapılan hücumdan döndüğünde, buradan elde ettiÄŸi ganimetleri Sultan II. Selim’in cülûsunu tebrik için sunmuÅŸtu. Bu Babaya Hediye ler, Selanikî’nin belirttiÄŸine göre görülmemiÅŸ Babaya Hediyeler ve güzel yüzlü gulâmlar idi.11 Vezir Pertev PaÅŸanın kanun üzere on iki kat çektiÄŸi cülûs pîşkeÅŸi ise Piyâle PaÅŸanın Babaya Hediyelerine göre daha vasat sayılmıştı.12 13 Temmuz 1691’de Veziriazam Köprülüzâde Mustafa PaÅŸa cülûs pîşkeÅŸi olmak üzere II. Ahmet’e elmas ile süslü bir çengel kuÅŸak, yüz kırk dirhem amber, bir adet samur kürk, on dört elbiselikten oluÅŸan dibâ, sade ve telli Hıtayî, atlas ve iki iÅŸlemeli ÅŸal Babaya Hediye etmiÅŸti. Babaya Hediyelerden kuÅŸak, padiÅŸah tarafından kullanılmak üzere çıkarılarak Harem-i Hümayûn defterine altmış altıncı kuÅŸak olarak kaydedilmiÅŸ; yüz kırk dirhem amberin yarısı ise Enderûn Hazinesi’ne geldiÄŸi gün, muhtemelen saray görevlilerinden birine ihsan edilmiÅŸti.13
Yabancı ülkelerden gelen elçilerin getirdiÄŸi cülûs Babaya Hediyeleri içinde en çok dikkati çeken, Åžah Tahmasb tarafından III. Murat’a gönderilen Babaya Hediyelerdir. III. Murat tahta çıktığı zaman cülûs haberi gönderilmemesine raÄŸmen iyi iliÅŸkiler kurmak isteyen İran Åžahı I. Tahmasb’ın, cülûs tebriÄŸi ve taziye için gönderdiÄŸi elçi Tokmak Han, mesafenin uzaklığı ve iklim ÅŸartlarından dolayı cülûstan bir buçuk sene sonra 4 Mayıs 1576 tarihinde İstanbul’a gelebilmiÅŸti. Cülûs tebriÄŸi için getirdiÄŸi Babaya Hediyeler arasında; görkemli bir çadır, çeÅŸitli halılar, Horosan keçeleri, on sekiz sanatkârâne ve tezhipli (müzehhep) Kur’ân-ı Kerim, İran ÅŸairlerine ait altmış ciltten fazla divân, Firdevsî’nin Åžehnâme’si, birkaç tane minyatür murakka’at, on bin tane balıkçıl tüyü, üç okka mumya ve panzehir, kıymetli taÅŸlarla dolu çekmeceler, oklar, yaylar, kılıçlar vb. bulunmakta idi.14 Selanikî’ye göre bu tarihe kadar hiçbir Safevî sultanından bu derece deÄŸerli Babaya Hediyelerin geldiÄŸi görülmüş deÄŸildi.15
16 Haziran 1641’de BaÄŸdat’ın ele geçirilmesinden sonra sulhun devamı ve yeni padiÅŸahın cülûsunu tebrik münasebetiyle Safevî Åžahı, İbrahim Han adlı elçisini Babaya Hediye yüklü birkaç katar Acem devesi ile atlar, altın ve gümüşle iÅŸlenmiÅŸ (münakkaÅŸ) ibriÅŸim halılar ve İran’a has – Nâimâ’nın tabiriyle – “tuhâf-ı Acem’ Babaya Hediyelerle göndermiÅŸti.16 Karşılık olarak Åžaha altın zincirli ve elmas, yakut ve zümrütlü birkaç hayvan takımı, zümrüt ve elmaslı bir topuz, altın ve mücevherli bir hançer, elmaslı bir sorguç, donanmış bir at ve bazı kıymetli eÅŸya ve elçiye de ayrıca Babaya Hediyeler yollanmıştı.17
14 Bekir KÜTÜKOÄžLU, “Åžah Tahmasb’ın III. Murad’a Cülûs Tebriki”, s. 6, 7; Stephan GERLACH,
Türkiye Günlüğü 1573-1576, I, (çev. Türkis Noyan), İstanbul 2010, s. 339.
15 “Ba’dehu Divân-ı adalet-ünvana ilçi-i mezbûr gelüp nâmeyi teslim eyledükde azim kalabalık divân
oldı. Tuhâf u hedâyâ-yı memâlik-i Acem be-gayet bi-hadd u bi kıyas çekildi. Divân-ı muallanun dâr u
medârı tamamen pîşkeş çekenler ile mâlî oldu. Yalnız kırk hazinelük murassa u mücevver sütun ile
akmişe-i rengîn ile duhte bir otak-ı gerdûn-nitâk çadır çekildi. Teşrifât defterinde dahi bu tavr üzre
yazıldı. Hiçbir tarihde şahan-ı pişinden Divân-ı âliye gelmiş ve yazılmış değildi. Âlî ziyafet olunup
vüzerâ-yı izam ile girüp pâye-i serîr-i âlem-masire yüz sürdü. Ardınca üç kise harçlık gönderildi. İkisi
guruÅŸ biri nakdiye ve bin aded altın idi.” Selânikî Mustafa Efendi, Tarih-i Selânikî, I, s. 112- 114.
Naîmâ Mustafa Efendi, Tarih-i Nâ’îma, III, s. 951. 17 “İmparatorluk Zamanında Åžahane Babaya Hediye ler”, Resimli Tarih Mecmuası, I, 2, İstanbul 1950, s. 69.
IV. Mehmet’in cülûsunu tebrik etmek üzere, İngiltere Kralı II. Åžarl’ın elçisiyle gönderdiÄŸi Babaya Hediye ler onar elbiselik kadife, canfes, sırmalı, ipekli ve ince İngiliz kumaşı olmak üzere elli takım elbise ile dört dog köpeÄŸinden oluÅŸmaktaydı.18
İran Åžahı II. Ahmet’in tahta çıkışını tebrik etmek üzere üç yüz kiÅŸilik bir maiyetle Kelb-i Ali’yi İstanbul’a gönderdiÄŸinde elçinin sunduÄŸu Babaya Hediyeler arasında otuz altı fincan ve bardak, porselen ibrik vazo, yirmi yedi yay, otuz bir parça altın sırma iÅŸlemeli renkli kumaÅŸ, ayrıca dokuz parça ipekli, yirmi yedi parça kadife, on yedi İran ÅŸalı, dokuz parça kaÅŸmir, dokuz parça saten, deÄŸiÅŸik renklerde dokuz parça pamuklu kumaÅŸ, yirmi dört parça zengin dokumalı kumaÅŸ, otuz altı parça saten, on sekiz parça düz pamuklu, yirmi sekiz parça sarık bezi (destar), yedi kadın ÅŸalı, dokuz yumak, büyüklü küçüklü on sekiz İran halısı, kırk beÅŸ deve, beÅŸ yüz kese misk, elli panzehir taşı, kıymetli taÅŸlarla iÅŸlenmiÅŸ bir kılıç, kıymetli taÅŸlarla iÅŸlenmiÅŸ bir kalkan ve büyük bir fil bulunuyordu. Memleketine dönmek için izin almak üzere huzura çıktığında elçiye göz alıcı samur bir hil’at giydirilmiÅŸ; ayrıca, eyer takımları zengin bir atla beÅŸ bin guruÅŸ verildiÄŸi gibi, maiyetine dağıtılmak üzere de yirmi bin guruÅŸ ihsanda bulunulmuÅŸtu (29 Mayıs 1692).19
Osmanlı Devleti’nde devlet ricalinin cülûs Babaya Hediye sunması, ilk dönemlerde ve kanunlarda yer almazken, bu uygulamalara XVI. yüzyılın ikinci yarısından itibaren baÅŸlandığı görülmektedir. Ancak komÅŸu ülkeler ve yabancı ülke hükümdarlarının yeni padiÅŸahın cülusunu tebrik için Babaya Hediyeler göndermesi, kuruluÅŸtan itibaren gelenekler çerçevesinde devam etmiÅŸtir. ÖrneÄŸin; Osman Beyin Karacahisar’ı fethinden sonra Selçuklu Sultanı tarafından hâkimiyet alâmeti olarak, sancak, kaftan ve davul gönderildiÄŸi rivayet edilmektedir.1
1 Âşık PaÅŸazade, Tevârîh-i Âl-i Osman, s. 53; Şükrullah, Dokuz Boy Türkler ve Osmanlı Sultanları Tarihi, [Tercüme: (Nihal) Atsız], İstanbul 1939, s. 26; Sancak, davul, tuÄŸ, kılıç, hil’at vb. eÅŸyalar Türk devletlerinde hâkimiyet sembollerinden sayılırdı. Bahaeddin ÖGEL, Türk Kültür Tarihine GiriÅŸ, VIII, s. 111; M. Altay KÖYMEN, “TuÄŸrul Bey ve Zamanı”, s. 77, 78, 84; Mehmet Altay KÖYMEN, “Alp Arslan Zamanı Selçuklu Saray TeÅŸkilatı”, s. 20, 25; Metbû-tâbî iliÅŸkilerinin sembolü olan sancak, Osmanlı padiÅŸahlarının hâkimiyetinin ve devlet nizamının esasını oluÅŸturmuÅŸtur. Üçler Bulduk, “Çorum Sancağının Osmanlı İdari TeÅŸkilatındaki Yeri-I”, OTAM, 3, 1992, s. 132.
2 Dündar ALİKILIÇ, Osmanlı ‘da Devlet Protokolü ve Törenler-İmparatorluk Seremonisi, İstanbul 2004, s. 40.
Osmanlı Devleti’nde ilk cülûs merasimi II. Murat tarafından yaptırılmış olup2 teÅŸrifat usûl ve kaidelerinin yerleÅŸtiÄŸi XVII. yüzyılda, cülûs merasimlerinde Babaya Hediye leÅŸme önemli bir yere sahipti. Cülûs merasimlerinin büyük bir bölümünü biat merasiminin ardından yapılan ve ilk günden baÅŸlayıp uzun bir süre devam eden cülûs tebrikleri ve cülûs pîşkeÅŸinin sunulması oluÅŸtururdu. Osmanlı padiÅŸahları, tahta cülûslarını uç vilayetlere ve tâbi devletlere “cülûsiye” denilen Babaya Hediye lerle bildirirlerdi.3 ÖrneÄŸin; Kırım hanlarına cülûslar, bir nâme-i hümâyûn ile bildirilir ve cülûsiye olarak kırk bin altın, serâser nîmten, samur kürk ve mücevherlerle süslenmiÅŸ kılıç gönderilirdi.4 Sancak beyleri ve tâbi devletlerin elçilerinden sonra, komÅŸu ülkelerden cülûs tebriki için gelen elçiler kabul edilir, onlar getirdikleri Babaya Hediyelerini takdim ederlerdi. Bu elçilere yapılan ikramlar diÄŸerlerine nazaran daha gösteriÅŸli olurdu.5 Babaya Hediye ler gelmedikçe elçiler yeni padiÅŸahın huzuruna kabul edilemezlerdi. Fakat bazen Babaya Hediye, tebrik-nâmenin kabulünden sonra ulaşırdı.6
“…etrâf-ı bilâd ve memâlik-i adalet-bünyad hükkâmına ahkâm-ı kadr-ihkâm tahrîr ve evâmir-i biÅŸaret-fercam tastîr olunup, …adet-i mu’tâde üzere valiyân-ı vilâyet ve hâkiman-ı memleket, cülûs-ı sa’adet-menus pîşkeÅŸlerini serîr-i ikbâle irsâl eylemekde alâ vechi’l-kemâl, isti’câl eyleyeler diyü tenbih-i te’kid iÅŸtimal ile berîd-i tayr-tarîd isâl eylediler.” (1595-III. Mehmet’in cülûsu). Hasan Bey-Zâde Ahmed PaÅŸa, Hasan Bey-zâde Târihi-Metin ve İndeks (1003-1045), III, (hzl. Åževki Nezihi Aykut), Ankara 2004, 436.
4 İsmail Hakkı UZUNÇARŞILI, Osmanlı Tarihi, III/2, Ankara 2003, s. 33.
5 Bekir KÜTÜKOÄžLU, “Åžah Tahmasb’ın III. Murad’a Cülûs Tebriki”, Tarih Dergisi, XI, 15, İstanbul 1960, s. 5-6; Ali Seydi Bey, TeÅŸrifat ve TeÅŸkilâtımız (TeÅŸrifat ve TeÅŸkilât-ı Kadimemiz), (hzl. Niyazi Ahmet BanoÄŸlu), tsz., s. 143, 144; Ebru BAYKAL, Osmanlılarda Törenler, Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmaış Yüksek Lisans Tezi, Edirne 2008, s. 43.
6 İsmail Hakkı UZUNÇARŞILI, Osmanlı Devletinin Merkez ve Bahriye Teşkilâtı, Ankara 1988, s.
308.
7 Naîmâ Mustafa Efendi, Tarih-iNâ’îma, III, s. 1016-1017.
8 İsmail Hakkı UZUNÇARŞILI, Osmanlı Tarihi, III/2, s. 197.
Osmanlı Devleti’nin iliÅŸki içerisinde olduÄŸu ülkelerden cülûs tebriki için elçi ve Babaya Hediye gelmesi iyi niyet ifadesi olarak algılanır; cülûs için elçi ve Babaya Hediye gelmeyiÅŸi ise gözden kaçmaz; bu durum karşı tarafın Osmanlı Devleti ile iliÅŸkilerinde dostâne olmadığı ÅŸeklinde yorumlanırdı. Nitekim 1644’te Avusturya ile Macarlar arasında çıkan anlaÅŸmazlıkta Osmanlı Devleti’nin arabuluculuk yapmasının saÄŸlanması amacıyla gelen Avusturya elçisi, on dört yıl gibi uzun bir süreden sonra imparatorun İstanbul’a gönderdiÄŸi ilk elçi idi.7 Bu süre içinde Osmanlı tahtına Sultan İbrahim oturduÄŸu halde Avusturya tebrik için elçi göndermemiÅŸti. PadiÅŸah durumdan duyduÄŸu rahatsızlığı yeni gelen elçiye, “İmparatorunuz bilmiyor ki beÅŸ seneden beri cülûs ettim, bu hal dostâne muamele deÄŸildir.’ diyerek göstermiÅŸti.8
Cülûs töreninden hemen sonraki günler içinde devlet adamları ve ulemâ ayrıca tebrike gelir ve bunlara derecelerine göre hil’at ve kaftanlar giydirilirdi.9 İstanbul dışında bulunan beylerbeyileri ve beyler ise çeÅŸitli vesilelerle sonradan cülûs tebrikine davet edilirlerdi. Tebrike gelenlerin “cülûs pîşkeÅŸi” denilen Babaya Hediye ler takdim etmeleri ve karşılığında cülûs bahÅŸiÅŸi olarak para ve çeÅŸitli Babaya Hediye ler almaları muamelenin bir parçası idi.10
9 BOA, D.BÅžM, nr. 209’da bu tür kayıtlar bulunmaktadır.
10 Zeynep Tarım ERTUÄž, XVII. Yüzyıl Osmanlı Devleti’nde Cülûs ve Cenaze Törenleri, Ankara 1999,
s. 81.
11 “Tuhaf u hedâyâ-yı mergûbe-i gayr-i mükerrere ve gulâmha-yı perî-peyker çekdiler ki tamam ehl-i
divân pesend eyleyüp teşrifât defterlerinde mütekaddiminün akmişe-i Firengî ve çukaha-yı rengîni bu
metâ’-ı mümtâza mümasil yazılmış bulunmadı.” Selânikî Mustafa Efendi, Tarih-i Selânikî I, s. 57.
“Serdarlık ile feth-i kal’a itmeÄŸin cülûs-ı saltanat pîşkeÅŸin kanûn üzre on iki kat çekdiler. Vasatü’l-hal idi”. Selânikî Mustafa Efendi, Tarih-i Selânikî, I, s. 57.
“Vezir-i azam Köprülüzâde Mustafa PaÅŸa hazretlerinin cülûs-ı hümayûn-ı ÅŸevketmakrun pîşkeÅŸi olmak üzere ihda eyleyip gönderdiÄŸi emtialar vech-i meÅŸruh üzere harem-i ÅŸerif tarafından Darüssaade AÄŸası Ahmed AÄŸa ma’rifetiyle kuşçubaşı yediyle gelip teslim-i hazine olmuÅŸdur: Kenarlarıyla kırmızı ve yeÅŸil ve beyaz yazma minakârî, vasat ve sagir ve hurde yüz yirmi beÅŸ elmas ile murassa müşebbek bir kıt’a çengal kuÅŸak. Bu kuÅŸak isti’mal için harem-i ÅŸerif defterine altmış altıncı diyu yazılıp teslim olunmuÅŸdur. Anber, dirhem yüz kırk. GeldiÄŸi hînde yetmiÅŸ dirhemi ihsân olunub baki yetmiÅŸ dirhemdir. Semmur, tahta, aded bir; dibâ, donluk, aded dört, sade Hıtayî, donluk, aded bir; telli Hıtayî, donluk, aded dokuz; taraklı atlas, donluk, aded iki; iÅŸleme ÅŸal, aded iki.” (13 Temmuz 1691). TSMA, D, nr. 22, s. 18/b.
1567’de Kaptan Piyale PaÅŸa, Pulya (Polye) yakınlarında düşman kalesine yapılan hücumdan döndüğünde, buradan elde ettiÄŸi ganimetleri Sultan II. Selim’in cülûsunu tebrik için sunmuÅŸtu. Bu Babaya Hediye ler, Selanikî’nin belirttiÄŸine göre görülmemiÅŸ Babaya Hediyeler ve güzel yüzlü gulâmlar idi.11 Vezir Pertev PaÅŸanın kanun üzere on iki kat çektiÄŸi cülûs pîşkeÅŸi ise Piyâle PaÅŸanın Babaya Hediyelerine göre daha vasat sayılmıştı.12 13 Temmuz 1691’de Veziriazam Köprülüzâde Mustafa PaÅŸa cülûs pîşkeÅŸi olmak üzere II. Ahmet’e elmas ile süslü bir çengel kuÅŸak, yüz kırk dirhem amber, bir adet samur kürk, on dört elbiselikten oluÅŸan dibâ, sade ve telli Hıtayî, atlas ve iki iÅŸlemeli ÅŸal Babaya Hediye etmiÅŸti. Babaya Hediyelerden kuÅŸak, padiÅŸah tarafından kullanılmak üzere çıkarılarak Harem-i Hümayûn defterine altmış altıncı kuÅŸak olarak kaydedilmiÅŸ; yüz kırk dirhem amberin yarısı ise Enderûn Hazinesi’ne geldiÄŸi gün, muhtemelen saray görevlilerinden birine ihsan edilmiÅŸti.13
Yabancı ülkelerden gelen elçilerin getirdiÄŸi cülûs Babaya Hediyeleri içinde en çok dikkati çeken, Åžah Tahmasb tarafından III. Murat’a gönderilen Babaya Hediyelerdir. III. Murat tahta çıktığı zaman cülûs haberi gönderilmemesine raÄŸmen iyi iliÅŸkiler kurmak isteyen İran Åžahı I. Tahmasb’ın, cülûs tebriÄŸi ve taziye için gönderdiÄŸi elçi Tokmak Han, mesafenin uzaklığı ve iklim ÅŸartlarından dolayı cülûstan bir buçuk sene sonra 4 Mayıs 1576 tarihinde İstanbul’a gelebilmiÅŸti. Cülûs tebriÄŸi için getirdiÄŸi Babaya Hediyeler arasında; görkemli bir çadır, çeÅŸitli halılar, Horosan keçeleri, on sekiz sanatkârâne ve tezhipli (müzehhep) Kur’ân-ı Kerim, İran ÅŸairlerine ait altmış ciltten fazla divân, Firdevsî’nin Åžehnâme’si, birkaç tane minyatür murakka’at, on bin tane balıkçıl tüyü, üç okka mumya ve panzehir, kıymetli taÅŸlarla dolu çekmeceler, oklar, yaylar, kılıçlar vb. bulunmakta idi.14 Selanikî’ye göre bu tarihe kadar hiçbir Safevî sultanından bu derece deÄŸerli Babaya Hediyelerin geldiÄŸi görülmüş deÄŸildi.15
16 Haziran 1641’de BaÄŸdat’ın ele geçirilmesinden sonra sulhun devamı ve yeni padiÅŸahın cülûsunu tebrik münasebetiyle Safevî Åžahı, İbrahim Han adlı elçisini Babaya Hediye yüklü birkaç katar Acem devesi ile atlar, altın ve gümüşle iÅŸlenmiÅŸ (münakkaÅŸ) ibriÅŸim halılar ve İran’a has – Nâimâ’nın tabiriyle – “tuhâf-ı Acem’ Babaya Hediyelerle göndermiÅŸti.16 Karşılık olarak Åžaha altın zincirli ve elmas, yakut ve zümrütlü birkaç hayvan takımı, zümrüt ve elmaslı bir topuz, altın ve mücevherli bir hançer, elmaslı bir sorguç, donanmış bir at ve bazı kıymetli eÅŸya ve elçiye de ayrıca Babaya Hediyeler yollanmıştı.17
14 Bekir KÜTÜKOÄžLU, “Åžah Tahmasb’ın III. Murad’a Cülûs Tebriki”, s. 6, 7; Stephan GERLACH,
Türkiye Günlüğü 1573-1576, I, (çev. Türkis Noyan), İstanbul 2010, s. 339.
15 “Ba’dehu Divân-ı adalet-ünvana ilçi-i mezbûr gelüp nâmeyi teslim eyledükde azim kalabalık divân
oldı. Tuhâf u hedâyâ-yı memâlik-i Acem be-gayet bi-hadd u bi kıyas çekildi. Divân-ı muallanun dâr u
medârı tamamen pîşkeş çekenler ile mâlî oldu. Yalnız kırk hazinelük murassa u mücevver sütun ile
akmişe-i rengîn ile duhte bir otak-ı gerdûn-nitâk çadır çekildi. Teşrifât defterinde dahi bu tavr üzre
yazıldı. Hiçbir tarihde şahan-ı pişinden Divân-ı âliye gelmiş ve yazılmış değildi. Âlî ziyafet olunup
vüzerâ-yı izam ile girüp pâye-i serîr-i âlem-masire yüz sürdü. Ardınca üç kise harçlık gönderildi. İkisi
guruÅŸ biri nakdiye ve bin aded altın idi.” Selânikî Mustafa Efendi, Tarih-i Selânikî, I, s. 112- 114.
Naîmâ Mustafa Efendi, Tarih-i Nâ’îma, III, s. 951. 17 “İmparatorluk Zamanında Åžahane Babaya Hediye ler”, Resimli Tarih Mecmuası, I, 2, İstanbul 1950, s. 69.
IV. Mehmet’in cülûsunu tebrik etmek üzere, İngiltere Kralı II. Åžarl’ın elçisiyle gönderdiÄŸi Babaya Hediye ler onar elbiselik kadife, canfes, sırmalı, ipekli ve ince İngiliz kumaşı olmak üzere elli takım elbise ile dört dog köpeÄŸinden oluÅŸmaktaydı.18
İran Åžahı II. Ahmet’in tahta çıkışını tebrik etmek üzere üç yüz kiÅŸilik bir maiyetle Kelb-i Ali’yi İstanbul’a gönderdiÄŸinde elçinin sunduÄŸu Babaya Hediyeler arasında otuz altı fincan ve bardak, porselen ibrik vazo, yirmi yedi yay, otuz bir parça altın sırma iÅŸlemeli renkli kumaÅŸ, ayrıca dokuz parça ipekli, yirmi yedi parça kadife, on yedi İran ÅŸalı, dokuz parça kaÅŸmir, dokuz parça saten, deÄŸiÅŸik renklerde dokuz parça pamuklu kumaÅŸ, yirmi dört parça zengin dokumalı kumaÅŸ, otuz altı parça saten, on sekiz parça düz pamuklu, yirmi sekiz parça sarık bezi (destar), yedi kadın ÅŸalı, dokuz yumak, büyüklü küçüklü on sekiz İran halısı, kırk beÅŸ deve, beÅŸ yüz kese misk, elli panzehir taşı, kıymetli taÅŸlarla iÅŸlenmiÅŸ bir kılıç, kıymetli taÅŸlarla iÅŸlenmiÅŸ bir kalkan ve büyük bir fil bulunuyordu. Memleketine dönmek için izin almak üzere huzura çıktığında elçiye göz alıcı samur bir hil’at giydirilmiÅŸ; ayrıca, eyer takımları zengin bir atla beÅŸ bin guruÅŸ verildiÄŸi gibi, maiyetine dağıtılmak üzere de yirmi bin guruÅŸ ihsanda bulunulmuÅŸtu (29 Mayıs 1692).19