Åžirvânî, Hoca Nasîrüddîn-i Tûsî’nin, “Tansûk-nâme” adlı cevher-nâmesinden ÅŸunları nakleder:
Şirvânî, age, s. 77-101. Şirvânî, age, s. 77-101.
“Bizden önceki zamanlarda cevherîler üç kalbur tutarlardı, ama bu günlerde beÅŸ kalbur tutarlar. Birbirinden farklı olan ilk kalburların deliÄŸi dardır. İnciyi sadeften çıkardıktan sonra bu kalbura koyarlar, çalkarlar, aÅŸağı inene habbe ve rîze derler. Küçük olduÄŸu için delinmez. Macunlar ve göz otları için saklarlar. İlk kalburdan geçmeyen inciyi ikinci kalbura koyarlar, çalkarlar, aÅŸağı inene bâbet-i sadî derler.
Manası, aÅŸağı inenin yüz tanesi bir miskaldir, demek olur. Bu inciyi hakkâk deldiÄŸinden sulusunu ve düz, yuvarlak olanını ‘ıkd için seçer, diÄŸerlerini ipe dizer. Buna nisâr-ı sadî derler. İkinci kalburdan geçmeyen inciyi üçüncü kalbura koyarlar, çalkarlar, aÅŸağı inene bâbet-i ÅŸastî derler. Manası, aÅŸağı inenin altmış tanesi bir miskaldir demek olur. Bu inciyi de hakkâk deldiÄŸinden sulusunu ve düz, yuvarlak olanını ‘ıkd için seçer, diÄŸerlerini ipe dizer. Buna nisâr-ı ÅŸastî derler. Üçüncü kalburdan geçmeyen inciyi dördüncü kalbura koyarlar, çalkarlar, aÅŸağı inene bâbet-i pencâhî derler. Manası, aÅŸağı inenin elli tanesi bir miskaldir demek olur. Bu inciyi de hakkâk deldiÄŸinden iyisini, sulusunu ve düz, yuvarlak olanını ‘ıkd için seçer, diÄŸerlerini ipe dizer. Buna nisâr-ı pencâhî derler. Dördüncü kalburdan geçmeyen inciyi beÅŸinci kalbura koyarlar, çalkarlar, aÅŸağı inene bâbet-i çihlî derler. Manası, aÅŸağı inenin kırk tanesi bir miskaldir demek olur. Bu inciyi de hakkâk deldiÄŸinden iyisini, sulusunu ve düz, yuvarlak olanını ‘ıkd için seçer, diÄŸerlerini ipe dizer. Buna
nisâr-ı çihlî derler. BeÅŸinci kalburdan geçmeyenin ‘ıkda yarayanını ‘ıkd yaparlar,
77
büyüğünü ‘ıkd yapmazlar. Çift çift dizip saklarlar” .
Biri dahı ol ‘ıkd-ı ferîdün
Dürr-i yetîmi zerrîn-selâsil (Râmî/Hamami, 2001: 93) Düşdi serâya ‘ıkd-i Süreyyâ ÅŸikest olup
Dest-i kazâdan irdi ana seng-i in’idâm (Râmî/Hamami, 2001: 206)
Görüp bu silk-i mürvârîd-i pür-tâbı hicâbından
Acepdir hâke salmazsa felek ıkd-ı Süreyyâyı (Nef’î/AkkuÅŸ, 1993: 136)
Za’îfî’nin cevâhir-nâmesi’nde incinin renkleri olarak “kâfûrî (şîr-fâm, sifîd-endâm), ÅŸem’î, kâhî”, çeÅŸitleri olarak “necm/nemcî-i şîrîn, ÅŸeffâf-i hoÅŸ-câme” isimleri verilir78.
Åžirvânî, Hoca Nasîrüddîn-i Tûsî’nin, “Tansûk-nâme” adlı cevher-nâmesinden ÅŸunları nakleder:
Şirvânî, age, s. 77-101. Şirvânî, age, s. 77-101.
“Bizden önceki zamanlarda cevherîler üç kalbur tutarlardı, ama bu günlerde beÅŸ kalbur tutarlar. Birbirinden farklı olan ilk kalburların deliÄŸi dardır. İnciyi sadeften çıkardıktan sonra bu kalbura koyarlar, çalkarlar, aÅŸağı inene habbe ve rîze derler. Küçük olduÄŸu için delinmez. Macunlar ve göz otları için saklarlar. İlk kalburdan geçmeyen inciyi ikinci kalbura koyarlar, çalkarlar, aÅŸağı inene bâbet-i sadî derler.
Manası, aÅŸağı inenin yüz tanesi bir miskaldir, demek olur. Bu inciyi hakkâk deldiÄŸinden sulusunu ve düz, yuvarlak olanını ‘ıkd için seçer, diÄŸerlerini ipe dizer. Buna nisâr-ı sadî derler. İkinci kalburdan geçmeyen inciyi üçüncü kalbura koyarlar, çalkarlar, aÅŸağı inene bâbet-i ÅŸastî derler. Manası, aÅŸağı inenin altmış tanesi bir miskaldir demek olur. Bu inciyi de hakkâk deldiÄŸinden sulusunu ve düz, yuvarlak olanını ‘ıkd için seçer, diÄŸerlerini ipe dizer. Buna nisâr-ı ÅŸastî derler. Üçüncü kalburdan geçmeyen inciyi dördüncü kalbura koyarlar, çalkarlar, aÅŸağı inene bâbet-i pencâhî derler. Manası, aÅŸağı inenin elli tanesi bir miskaldir demek olur. Bu inciyi de hakkâk deldiÄŸinden iyisini, sulusunu ve düz, yuvarlak olanını ‘ıkd için seçer, diÄŸerlerini ipe dizer. Buna nisâr-ı pencâhî derler. Dördüncü kalburdan geçmeyen inciyi beÅŸinci kalbura koyarlar, çalkarlar, aÅŸağı inene bâbet-i çihlî derler. Manası, aÅŸağı inenin kırk tanesi bir miskaldir demek olur. Bu inciyi de hakkâk deldiÄŸinden iyisini, sulusunu ve düz, yuvarlak olanını ‘ıkd için seçer, diÄŸerlerini ipe dizer. Buna
nisâr-ı çihlî derler. BeÅŸinci kalburdan geçmeyenin ‘ıkda yarayanını ‘ıkd yaparlar,
77
büyüğünü ‘ıkd yapmazlar. Çift çift dizip saklarlar” .
Biri dahı ol ‘ıkd-ı ferîdün
Dürr-i yetîmi zerrîn-selâsil (Râmî/Hamami, 2001: 93) Düşdi serâya ‘ıkd-i Süreyyâ ÅŸikest olup
Dest-i kazâdan irdi ana seng-i in’idâm (Râmî/Hamami, 2001: 206)
Görüp bu silk-i mürvârîd-i pür-tâbı hicâbından
Acepdir hâke salmazsa felek ıkd-ı Süreyyâyı (Nef’î/AkkuÅŸ, 1993: 136)
Za’îfî’nin cevâhir-nâmesi’nde incinin renkleri olarak “kâfûrî (şîr-fâm, sifîd-endâm), ÅŸem’î, kâhî”, çeÅŸitleri olarak “necm/nemcî-i şîrîn, ÅŸeffâf-i hoÅŸ-câme” isimleri verilir78.