“Yazma” kumaÅŸ üzerine elle resmedilerek veya tahta kalıplarla basılarak desenlendirilmiÅŸ kumaÅŸlara verilen isimdir. Batı literatüründe Almanca ( Zeugdruck), İngilizce (Block Printing), Fransızca ( L’Estampage) olarak adlandırılan kalıp baskı sistemi bizde “Çocuklar İçin DoÄŸum Günü Hediyeleri” adını alır. Görüldüğü gibi konu, adlandırılmasını kendi yapısından almaktadır (Kaya, 1998:9).
2.3.7.2. Yazmacılığın Tarihsel Gelişimi
Çocuklar İçin DoÄŸum Günü Hediyeleri ülkemizde bir halk sanatı olarak doÄŸup geliÅŸmiÅŸ ve en güzel örneklerini XVII., XVIII. Ve XIX. Yüzyıllarda İstanbul yazmaları ile vermiÅŸtir. Önceleri Anadolu’da geliÅŸen Çocuklar İçin DoÄŸum Günü Hediyeleri, Türk halkının elinde Türklüğün kedinde özgü sanat anlayışı ile yoÄŸrulmuÅŸ ve Türk toplumunun vazgeçilmez bir eÅŸyası olarak kendini kabul ettirmiÅŸtir. XVII. Ve XVIII. Yüzyıllarda Türk yazma sanatı, ustalarının ellerinde yazmacılığın her yönü ile aÅŸamasını yaparak saray eÅŸyaları arasına da girdiÄŸini görüyoruz (Kaya, 1998:9).
Özellikle BoÄŸaziçi’nin kıyı köylerinde ve öncelikle “Kandilli’de” yapılan yazmalar, boyaların haslığı, malzemelerin dayanıklılığı, desenlerin zarafeti ile yazma sanatının klasik anlamda en güzel yapıtlarıdır. Gerek Anadolu’da gerekse “Dersaadette” yani imparatorluÄŸun baÅŸkenti olan İstanbul’da yazma, Türk halkının hayatına her yönü ile karışmıştır. ÖrneÄŸin: yemeni (başörtüsü), yastık örtüsü, bohça, yorgan yüzü, mendil, sedir örtüsü, kavuk örtüsü olarak eski Türk evlerinin en gözde kullanma eÅŸyası arasında yer almıştır (Kaya, 1998:9).
Türk el sanatlarından olan geleneksel Çocuklar İçin Doğum Günü Hediyeleri sanatının Osmanlılar döneminde özellikle 17. ve 18. yüzyıllarda geliştiğini görmekteyiz (Meydan, 1998:202).
Çocuklar İçin Doğum Günü Hediyeleri tarihine ışık tutacak bazı buluntular ve yazılı kaynakların elimizde olmasına rağmen bu sanatın başlangıç yerini ve zamanının kesin olarak tespiti güçtür
(Kaya, 1998:9).
Anadolu’da geleneksel yaÅŸamın bir parçası giyimde başörtüsü olarak kullanılan yazmalar el sanatları içerisinde özel bir yere sahiptir. DeÄŸiÅŸik dallarda çalışan araÅŸtırmacılara teknik, desen ve tarihi geliÅŸim yönünden konu olmuÅŸtur (Åžahin, 1995:1).
Bu konudaki yazılı kaynaklar ve arkeolojik çalışmalar, yazma sanatının bir baskı tekniği olması nedeniyle bizi tarih öncesi çağlarının yontma taş ve bronz dönemlerine kadar götürüyor. Baskı biçiminin başlangıcı olarak, bu dönemlerde seramik kapkacağın üstüne basit damga ve tahta parçalarıyla yapılmış desen uygulamalarını gösterebiliriz (Kaya, 1998:10).
M.Ö. 7000 yılına, Hitit Sanatına ait bulunan arkeolojik eserler arasında pişmiş kilden çok sayıda mühür damgalarına rastlanmaktadır (Kaya, 1998:9).
Bu mühürler ve Eski Mısır Skarabetleri (figürler ve sembollerin işlenmiş olduğu damga olarak kullanılan taşlar) erken dönemlerin resim baskı formlarıdır. Bu gruba Asur işi taş silindirler, Yunan, Roma devirlerine ait bronz ve çömlekçi damgaları da
girerler (Kaya, 1998:9).
İncelemeler gösteriyor ki, resimlendirilmiÅŸ kumaÅŸlar, baskı tekniÄŸinin doÄŸrudan doÄŸruya öncüleri olarak kabul edilebilir. M.Ö. IV. yüzyıla ait olup Rusya’nın Kuban bölgesindeki bir savaşçı mezarında bulunan resimli tabut örtüsü bu düşünceyi ispatlamaktadır (Kaya, 1998:9).
Yunan tarihçisi Heredot tarihsel çaÄŸlara iliÅŸkin yazılarında (M.Ö. 484-425), Hazar Denizi dolaylarında yaÅŸayan ulusların, doÄŸal bitkilerden elde ettikleri boyalarla kumaÅŸ üzerine hayvan figürleri çizerek, bunlardan yapılmış giysileri kullandıklarını yazmaktadır. Yunalı coÄŸrafyacı Strabon’dan (M.Ö. 63-19) Yunanistan’da Hint baskısı kumaÅŸların bilindiÄŸini öğreniyoruz. Keza ozan Homer ve Vergil (M.Ö. 70-19) ve Romalı tarihçi Sicilus (M.Ö. 1. yılın sonu) bunlara benzer ÅŸekilde, kumaşın deÄŸerlendirildiÄŸini anlatmaktadırlar. Mısırlıların wachs, reservaj (mumla gizleme) tekniÄŸi ile kumaşı önce balmumu ile desenledikten sonra boyadıklarını Romalı yazar Pilinius (M.Ö. 23-19) 27 ciltten oluÅŸan ansiklopedik tabiat tarihi (Naturalis Historia) adlı eserinde anlatır. Onun tarafından anlatılan ve harikulade bir yol diye ifade edilen metod, prensip bakımından bugünkü Blaudruck (Mavi Baskı) tekniÄŸinin aynıdır. Bu teknikle desenlendirilmiÅŸ 3-3 V2 yaÅŸlarında bir çocuÄŸa ait kinder tunika (çocuk entarisi), 1894 tarihinde Yukarı Mısır’da Achmim Panapolis’de yapılan mezar kazılarında bulunmuÅŸtur. Tahta kalıpla baskı araÅŸtırıcısı R. Forrer tarafından bunun M.S. IV. yüzyıla ait olduÄŸu ileri sürülmektedir (Kaya, 1998:9).
Ülkemizde Çocuklar İçin Doğum Günü Hediyelerila ilgili eski ve yeni örnekler bulunmasına karşı, birkaç yazılı kaynaktan başka bilimsel nitelikte eserlere rastlanmamaktadır. Atalarımızın yazmacılı sanatımızın geçmişi üzerinde belge bırakmamalarının doğal sonucu olarak, batının sanat kitaplarında da Türk yazmacılığından hiç bahsedilmediğini görüyoruz
(Kaya, 1998:7).
Türkün kendine özgü sanat anlayışı ile en ilginç örneklerini veren bu eski halk sanatımızın; tarihçesi gelişimi eski ve yeni durumlarını kapsayan bilgilerin aydınlığa çıkarılarak çok yönlü eserlerin yazılmasını içtenlikle dilemekteyiz. Çağımızda her alanda ticari düşüncelerin ön planda yer alması, el sanatlarınıza içe dönük duruma getirdi, çalışma alanlarının kısıtlanması sonucunu doğurdu. Bu durumdan el sanatı olarak yazmacılığımızda etkilendi. Eskiden yurdun geniş bir yüzeyinde faaliyet gösteren ve dış ülkelere ihraç edilen yazmalarımız, şimdi belli bazı illerimizde ve ancak sınırlı çevrelere yayılmaktadır. Yazmacılığımızın bu çevrelerdeki geçerliliği de kuşaktan kuşağa ata mesleği olarak devredilmesindendir (Kaya, 1998:7).
Çarık, herkesçe bilinen biçimi ile daha çok Önasya’da oturan topluluklar tarafından kullanılan bir ayakkabı çeÅŸidi olmuÅŸtur. Hitit kabartmalarında da görülen çarık, bu bölgede yaÅŸayan eski ve yeni kavimler tarafından benimsenmiÅŸtir. Tarihin çok eski çaÄŸlarından beri Türkler, İranlılar, Kafkasya’da oturan diÄŸer kavimler tarafından bilinmektedir (Özen, 2008:66).
Çarık, coğrafi bakımdan Tanrıdağı (Tiyenşan), Ural-İdil Bölgesi, Anadolu ve Kızıldeniz ile çevrili geniş alanda yaşayan çeşitli toplulukların ortak giyim eşyalarından biridir (Özen, 2008:66).
Çarık kelimesi Türkçede Uygurlardan beri bilinmektedir. Bugün belli baÅŸlı Türk lehçelerinde de kullanılan bu eski kelime Macarcaya “saru”, Farsçaya “çaroÄŸ” olarak geçmiÅŸtir. Kuzey Kafkasya Türkleri, çarık yerine “çabır” kelimesini kullanırlar (Özen, 2008:66-67).
Balkan Yarımadası’na Türkler aracılığıyla giren çarık, Yunan, Arnavut ve İslav dillerinde az çok bozularak Türkçedeki adı ile yerleÅŸmiÅŸ ve aynı ekonomik ÅŸartlardan ötürü geniÅŸ ölçüde kullanılmıştır. Çarık kelimesi Anadolu lehçesinde “çaruk” olarak da
telaffuz edilir (Özen, 2008:67).
“Yazma” kumaÅŸ üzerine elle resmedilerek veya tahta kalıplarla basılarak desenlendirilmiÅŸ kumaÅŸlara verilen isimdir. Batı literatüründe Almanca ( Zeugdruck), İngilizce (Block Printing), Fransızca ( L’Estampage) olarak adlandırılan kalıp baskı sistemi bizde “Çocuklar İçin DoÄŸum Günü Hediyeleri” adını alır. Görüldüğü gibi konu, adlandırılmasını kendi yapısından almaktadır (Kaya, 1998:9).
2.3.7.2. Yazmacılığın Tarihsel Gelişimi
Çocuklar İçin DoÄŸum Günü Hediyeleri ülkemizde bir halk sanatı olarak doÄŸup geliÅŸmiÅŸ ve en güzel örneklerini XVII., XVIII. Ve XIX. Yüzyıllarda İstanbul yazmaları ile vermiÅŸtir. Önceleri Anadolu’da geliÅŸen Çocuklar İçin DoÄŸum Günü Hediyeleri, Türk halkının elinde Türklüğün kedinde özgü sanat anlayışı ile yoÄŸrulmuÅŸ ve Türk toplumunun vazgeçilmez bir eÅŸyası olarak kendini kabul ettirmiÅŸtir. XVII. Ve XVIII. Yüzyıllarda Türk yazma sanatı, ustalarının ellerinde yazmacılığın her yönü ile aÅŸamasını yaparak saray eÅŸyaları arasına da girdiÄŸini görüyoruz (Kaya, 1998:9).
Özellikle BoÄŸaziçi’nin kıyı köylerinde ve öncelikle “Kandilli’de” yapılan yazmalar, boyaların haslığı, malzemelerin dayanıklılığı, desenlerin zarafeti ile yazma sanatının klasik anlamda en güzel yapıtlarıdır. Gerek Anadolu’da gerekse “Dersaadette” yani imparatorluÄŸun baÅŸkenti olan İstanbul’da yazma, Türk halkının hayatına her yönü ile karışmıştır. ÖrneÄŸin: yemeni (başörtüsü), yastık örtüsü, bohça, yorgan yüzü, mendil, sedir örtüsü, kavuk örtüsü olarak eski Türk evlerinin en gözde kullanma eÅŸyası arasında yer almıştır (Kaya, 1998:9).
Türk el sanatlarından olan geleneksel Çocuklar İçin Doğum Günü Hediyeleri sanatının Osmanlılar döneminde özellikle 17. ve 18. yüzyıllarda geliştiğini görmekteyiz (Meydan, 1998:202).
Çocuklar İçin Doğum Günü Hediyeleri tarihine ışık tutacak bazı buluntular ve yazılı kaynakların elimizde olmasına rağmen bu sanatın başlangıç yerini ve zamanının kesin olarak tespiti güçtür
(Kaya, 1998:9).
Anadolu’da geleneksel yaÅŸamın bir parçası giyimde başörtüsü olarak kullanılan yazmalar el sanatları içerisinde özel bir yere sahiptir. DeÄŸiÅŸik dallarda çalışan araÅŸtırmacılara teknik, desen ve tarihi geliÅŸim yönünden konu olmuÅŸtur (Åžahin, 1995:1).
Bu konudaki yazılı kaynaklar ve arkeolojik çalışmalar, yazma sanatının bir baskı tekniği olması nedeniyle bizi tarih öncesi çağlarının yontma taş ve bronz dönemlerine kadar götürüyor. Baskı biçiminin başlangıcı olarak, bu dönemlerde seramik kapkacağın üstüne basit damga ve tahta parçalarıyla yapılmış desen uygulamalarını gösterebiliriz (Kaya, 1998:10).
M.Ö. 7000 yılına, Hitit Sanatına ait bulunan arkeolojik eserler arasında pişmiş kilden çok sayıda mühür damgalarına rastlanmaktadır (Kaya, 1998:9).
Bu mühürler ve Eski Mısır Skarabetleri (figürler ve sembollerin işlenmiş olduğu damga olarak kullanılan taşlar) erken dönemlerin resim baskı formlarıdır. Bu gruba Asur işi taş silindirler, Yunan, Roma devirlerine ait bronz ve çömlekçi damgaları da
girerler (Kaya, 1998:9).
İncelemeler gösteriyor ki, resimlendirilmiÅŸ kumaÅŸlar, baskı tekniÄŸinin doÄŸrudan doÄŸruya öncüleri olarak kabul edilebilir. M.Ö. IV. yüzyıla ait olup Rusya’nın Kuban bölgesindeki bir savaşçı mezarında bulunan resimli tabut örtüsü bu düşünceyi ispatlamaktadır (Kaya, 1998:9).
Yunan tarihçisi Heredot tarihsel çaÄŸlara iliÅŸkin yazılarında (M.Ö. 484-425), Hazar Denizi dolaylarında yaÅŸayan ulusların, doÄŸal bitkilerden elde ettikleri boyalarla kumaÅŸ üzerine hayvan figürleri çizerek, bunlardan yapılmış giysileri kullandıklarını yazmaktadır. Yunalı coÄŸrafyacı Strabon’dan (M.Ö. 63-19) Yunanistan’da Hint baskısı kumaÅŸların bilindiÄŸini öğreniyoruz. Keza ozan Homer ve Vergil (M.Ö. 70-19) ve Romalı tarihçi Sicilus (M.Ö. 1. yılın sonu) bunlara benzer ÅŸekilde, kumaşın deÄŸerlendirildiÄŸini anlatmaktadırlar. Mısırlıların wachs, reservaj (mumla gizleme) tekniÄŸi ile kumaşı önce balmumu ile desenledikten sonra boyadıklarını Romalı yazar Pilinius (M.Ö. 23-19) 27 ciltten oluÅŸan ansiklopedik tabiat tarihi (Naturalis Historia) adlı eserinde anlatır. Onun tarafından anlatılan ve harikulade bir yol diye ifade edilen metod, prensip bakımından bugünkü Blaudruck (Mavi Baskı) tekniÄŸinin aynıdır. Bu teknikle desenlendirilmiÅŸ 3-3 V2 yaÅŸlarında bir çocuÄŸa ait kinder tunika (çocuk entarisi), 1894 tarihinde Yukarı Mısır’da Achmim Panapolis’de yapılan mezar kazılarında bulunmuÅŸtur. Tahta kalıpla baskı araÅŸtırıcısı R. Forrer tarafından bunun M.S. IV. yüzyıla ait olduÄŸu ileri sürülmektedir (Kaya, 1998:9).
Ülkemizde Çocuklar İçin Doğum Günü Hediyelerila ilgili eski ve yeni örnekler bulunmasına karşı, birkaç yazılı kaynaktan başka bilimsel nitelikte eserlere rastlanmamaktadır. Atalarımızın yazmacılı sanatımızın geçmişi üzerinde belge bırakmamalarının doğal sonucu olarak, batının sanat kitaplarında da Türk yazmacılığından hiç bahsedilmediğini görüyoruz
(Kaya, 1998:7).
Türkün kendine özgü sanat anlayışı ile en ilginç örneklerini veren bu eski halk sanatımızın; tarihçesi gelişimi eski ve yeni durumlarını kapsayan bilgilerin aydınlığa çıkarılarak çok yönlü eserlerin yazılmasını içtenlikle dilemekteyiz. Çağımızda her alanda ticari düşüncelerin ön planda yer alması, el sanatlarınıza içe dönük duruma getirdi, çalışma alanlarının kısıtlanması sonucunu doğurdu. Bu durumdan el sanatı olarak yazmacılığımızda etkilendi. Eskiden yurdun geniş bir yüzeyinde faaliyet gösteren ve dış ülkelere ihraç edilen yazmalarımız, şimdi belli bazı illerimizde ve ancak sınırlı çevrelere yayılmaktadır. Yazmacılığımızın bu çevrelerdeki geçerliliği de kuşaktan kuşağa ata mesleği olarak devredilmesindendir (Kaya, 1998:7).
Çarık, herkesçe bilinen biçimi ile daha çok Önasya’da oturan topluluklar tarafından kullanılan bir ayakkabı çeÅŸidi olmuÅŸtur. Hitit kabartmalarında da görülen çarık, bu bölgede yaÅŸayan eski ve yeni kavimler tarafından benimsenmiÅŸtir. Tarihin çok eski çaÄŸlarından beri Türkler, İranlılar, Kafkasya’da oturan diÄŸer kavimler tarafından bilinmektedir (Özen, 2008:66).
Çarık, coğrafi bakımdan Tanrıdağı (Tiyenşan), Ural-İdil Bölgesi, Anadolu ve Kızıldeniz ile çevrili geniş alanda yaşayan çeşitli toplulukların ortak giyim eşyalarından biridir (Özen, 2008:66).
Çarık kelimesi Türkçede Uygurlardan beri bilinmektedir. Bugün belli baÅŸlı Türk lehçelerinde de kullanılan bu eski kelime Macarcaya “saru”, Farsçaya “çaroÄŸ” olarak geçmiÅŸtir. Kuzey Kafkasya Türkleri, çarık yerine “çabır” kelimesini kullanırlar (Özen, 2008:66-67).
Balkan Yarımadası’na Türkler aracılığıyla giren çarık, Yunan, Arnavut ve İslav dillerinde az çok bozularak Türkçedeki adı ile yerleÅŸmiÅŸ ve aynı ekonomik ÅŸartlardan ötürü geniÅŸ ölçüde kullanılmıştır. Çarık kelimesi Anadolu lehçesinde “çaruk” olarak da
telaffuz edilir (Özen, 2008:67).