Hediye Kutusu Osmanlı padiÅŸahları validelerine son derece hürmetli davranırlardı. XVI. yüzyılın ikinci yarısından itibaren onların saraydaki hüküm ve nüfuzları daha da artmıştı.42 Buna paralel olarak, III. Murat’ın cülûsundan itibaren uygulanagelen törenlerden biri de Valide Alayı idi.
Valide Alayı cülûs merasiminden birkaç gün sonra yapılırdı. Yeni padiÅŸah cülûsundan sonra validesinin, zevcesi ve kızları olan sultanlarla beraber, Eski Saray’dan Topkapı Sarayı’na naklini emrederdi. Bir gün öncesinden Rikâb-ı Hümayûn ve ÅŸikâr aÄŸaları, kapıcıbaşılar, sultan kethüdâları, padiÅŸah evkafı mütevellileri, haremeyn vakfı erkânı, harem aÄŸaları, baltacılar, darüsaade aÄŸası ve yeni tayin olunan valide sultan kethüdâsına haber gönderilerek hazır olmaları istenirdi. Valide alayı, Bayezid KolluÄŸu (karakolu) önüne geldiÄŸinde yeniçeri aÄŸası ya da sekban başı tarafından karşılanırdı. Araba burada bir müddet durur, bu sırada aÄŸa yer öperek hürmet ve tazimlerini arz ederdi. AÄŸaya bir hil’at giydirilir, yine ona ve maiyyetine önceden belirlenen Hediye Kutusu leri dağıtılırdı. Bu ÅŸekilde her kulluk geldikçe oradaki görevlilere Hediye Kutusuleri verilirken alaydan etrafa paralar saçılırdı. Alay cebehane önüne gelince cebeci başı, valide sultanı selamlayarak Hediye Kutususini alırdı.43
D. Kılıç Kuşanma Merasiminde Hediye Kutusuleşme
Taklîd-i seyf de denilen kılıç kuÅŸanma merasimi, tahta çıkan her yeni hükümdarın cülûsundan birkaç gün sonra büyük bir alayla bazen karadan ve bazen de denizden Eyüb’e giderek oradaki türbede kılıç kuÅŸanması ÅŸeklinde gerçekleÅŸtirilirdi.44 Kılıç en yaygın anlamında gücü ve hâkimiyeti temsil ettiÄŸi için45 kılıç kuÅŸanma merasimi yeni hükümdarın bütün yetkileriyle iktidarı devralması anlamına gelirdi. Ayrıca kılıç, iktidar aracılığıyla adaleti ve barışı saÄŸlamayı simgelerdi.46
Tülay ÇOLAK, Osmanlı Devleti’nde Kadın Efendilik, Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Kayseri 2009, s. 52.
44 Mehmet Zeki PAKALIN, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, II, İstanbul 1993, s. 266.
45 Erkan GÖKSU, Türk Kültüründe Silah, İstanbul 2008, s. 389.
46 Hakan T. KARATEKE, PadiÅŸahım Çok YaÅŸa! Osmanlı Devleti’nin Son Yüzyılında Merasimler,
İstanbul 2004, s. 46;
47 İsmail Hakkı UZUNÇARŞILI, Osmanlı Devletinin Saray Teşkilâtı, s. 199.
Kılıç alayı da denilen bu merasimin sonunda padişah sarayına gelerek bazı görevlilere ihsanda bulunurdu. Bostancı ocağı kayıkçılarına ve teşrifâtçı, pîşkeşçi, mataracı, kürsidâr-ı sim (iskemleci), orta kapı ve Bab-ı Hümayûn nöbetçi kapıcıları, seccadecibaşı, bevvâbin-i dergâh-ı âli bölükbaşıları denilen orta kapı kapıcılarının bölükbaşılarına muayyen miktar altın verilirdi.47 Ayrıca padişahların sefere çıkışlarında kılıç kuşandıklarında da aynı merasim uygulanır ve Hediye Kutusuler verilirdi.
E. Elçi Kabulü ve Ulûfe İhracında Hediye Kutusuleşme
Barış görüşmesi, arabuluculuk gibi çeşitli nedenlerle Osmanlı ülkesine gelen elçiler, imparatorluk merkezinde teşrifât kurallarına göre ağırlanırdı. Elçilerin beraberinde Hediye Kutusu lerle gelmesi elçi kabullerinin en önemli unsurlarındandı. Elçilerin padişahla görüşmesi her zaman mümkün olmaz, bunun için elçinin geleneksel şartlara uyması ve geldiği ülkenin hükümdarından padişaha hitaben yazılmış bir mektup ile Hediye Kutusuler getirmesi gerekirdi. Elçinin boş ellerle gelmesi hoş karşılanmaz, saygısızlık olarak addedilirdi.48 Ayrıca gelen elçinin padişahın Hediye Kutusulerine layık bulunması gerekirdi.49
48 Mehmet İPŞİRLİ, “Elçi”, DİA, XI, s. 10; Nicolae JORGA, Osmanlı İmparatorluÄŸu Tarihi, I, (çev.
Nilüfer Epçeli), İstanbul 2005, s. 408; Defterdar Sarı Mehmed Paşa, Zübde-i Vekaiyât- Tahlil ve Metin
(1066-1116/1656-1704), (hzl. Abdülkadir Özcan), Ankara 1995, s. 44-45; Abdurrahman Abdi Paşa,
Vekâyi’-nâme, s. 422; Mübahat S. KÜTÜKOÄžLU, “XVIII. Yüzyılda Osmanlı Devletinde Fevkalâde
Elçilerin Ağırlanması”, Türk Kültürü AraÅŸtırmaları, XVII, 1-2, s. 223; Paul RICAUT, Osmanlı
İmparatorluÄŸu’nun Hâlihazırının Tarihi (XVII. Yüzyıl), (Tercüme: Halil İnlacık-Nihan Özyıldırım),
Ankara 2012, s. 129; Stephan GERLACH, Türkiye Günlüğü 1577-1578, II, (çev. Türkis Noyan),
İstanbul 2010, s. 725; Ogier Ghislain de BUSBECQ, Türk Mektupları, (çev. Derin Türkömer), Doğan
Kitap, İstanbul 2005, s. 94; Salomon SCHWEIGGER, Sultanlar Kentine Yolculuk (1578-1581), (çev.
H. Turkis Noyan), İstanbul 2004, s. 89; John COVEL, Bir Papazın Osmanlı Günlüğü, (çev. Nurten
Özmelek), İstanbul 2009, s. 120; Jean THEVENOT, 1655-1656’da Türkiye, (çev. Nuray Yıldız),
İstanbul 1978, s. 201; Defter-i TeÅŸrifât’ta elçilerin Hediye Kutusuleri ilgili olarak “Ve elçiler Divân-ı
Hümayûn-ı şevketmakruna gelmezden mukaddem Rikâb-ı Hümayûn-ı meymenetmakruna olan
hedâyâların kendüleri tarafından mu’temed-i aliye adamlarıyla gönderüb ve sa’adetlü sahib-i devlet
hazretlerinin ferman-ı alileriyle teşrifâtî olan efendi tahrir ve defter ve defterin rikâb-ı kamyabe kapu
aÄŸası vesatatıyla firistade olunur. Ve hedâyâların pîşkeşçi-i ÅŸehriyârî ma’rifetiyle birer bevvab-ı
sultaniyyeye verilüb ve Bâbüssaade önünde müterakib olurlar.” denmektedir. TeÅŸrîfâtîzâde Mehmed
Efendi, Defter-i Teşrifât, s. 107.
49 Karl TEBLY, Dersaadette Avusturya Sefirleri, (çev. Selçuk Ünlü), Ankara 1988, s. 24.
50 H. Hümeyra ÅžAHİN, Bâbıâlî’de Uygulanan TeÅŸrifât (1703-1839), Marmara Üniversitesi Türkiyat
Araştırmaları Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2001, s. 16.
İki devlet arasında yapılmış bir anlaÅŸmanın ardından ülkelerine dönecek olan elçiler veya anlaÅŸma için aracılık edenler, önce sadrazamın sarayına gelerek statülerini bildirirlerdi.50 Elçilerin İstanbul’a varışlarının ertesi günü, sadrazam tarafından çeÅŸitli ÅŸuruplar, meyve ve çiçek gönderilerek elçiye “HoÅŸ geldiniz.’ denilir; bunu vezirlerin gönderdikleri meyve ve çiçekler takip ederdi. Bu taltif, daha sonra da diÄŸer vesilelerle tekrarlanır, elçinin hastalanması veya heyette bir salgın görülmesi gibi hallerde yine geçmiÅŸ olsun dilemek üzere çiçek ve meyve gönderilirdi.51
Elçi, İstanbul’a varışından iki üç gün sonra Sadrazam tarafından PaÅŸakapısı’nda kabul edilirdi. PaÅŸakapısı’nın Arz Odası, Mehterhâne-i Amire’den ağır kumaÅŸlarla döşenir; ayrıca bu kabul merasimi için Enderûn Hazinesi’nden de süslü hançer, pala ve kılıçlar, macun ve kahve takımları, gülâbdan, buhurdan ve ağır iÅŸlemeli makramalar ile elmas yakut mühürler yollanırdı. Sadrazam huzuruna çıkarılan elçiye, mektup takdimi ve ikramdan sonra samur kürk; yanındaki, beyzâdelere kakum kürk diÄŸerlerine ise hil’atler giydirilirdi.52 Ertesi günü ise elçi, padiÅŸah için olduÄŸu gibi, Divân-ı Hümayûn’a boÅŸ ellerle gelmenin saygısızlık sayıldığı esasına dayanarak, Hediye Kutusu olarak onlara da deÄŸerli kumaÅŸlar, erguvanî ÅŸallar, kemha parçaları, kadife, Mantua ve Floransa’da üretilmiÅŸ dokumalar, kürkler, gümüş eÅŸyalar ve kâseler, ÅŸekerlemeler, sabunlar, köpekler, atlar ve avcı ÅŸahinler gibi Hediye Kutusuler getirirdi.53 Elçi bunları adamlarıyla PaÅŸakapısı’na gönderirdi.54
51 Mübahat S. KÜTÜKOÄžLU, “XVIII. Yüzyılda Osmanlı Devletinde Fevkalâde Elçilerin
Ağırlanması”, s. 218; Metin AND, “XVI. Yüzyılda Elçilikler ve Elçiler”, Hayat Tarih Mecmuası, 3, 1970, s. 23; İsmail Hakkı UZUNÇARÅžILI, Osmanlı Devletinin Merkez ve Bahriye TeÅŸkilâtı, s. 279.
52 Mübahat S. KÜTÜKOÄžLU, “XVIII. Yüzyılda Osmanlı Devletinde Fevkalâde Elçilerin
Ağırlanması”, s. 218-221; Büyük ve orta elçilere gerek PaÅŸakapısı’nda gerekse sarayda giydirilen
kürkler samurdu. Yalnız büyük ve orta elçi oluşuna göre kürkün kaplı olduğu kumaş değişirdi. Büyük
elçilere serâser, orta elçilere ise çukaya kaplı kürk giydirilirdi. Mübahat S. KÜTÜKOÄžLU, “XVIII.
Yüzyılda Osmanlı Devletinde Fevkalâde Elçilerin Ağırlanması”, 109 nolu dipnot, s. 220.
53 Nicolae JORGA, Osmanlı İmparatorluğu Tarihi, I, s. 408.
54 Mübahat S. KÜTÜKOÄžLU, “XVIII. Yüzyılda Osmanlı Devletinde Fevkalâde Elçilerin
Ağırlanması”, s. 218-221.
Sadrazamı ziyaretinden iki üç gün sonra elçi, padişahın huzuruna kabul edilirdi. Hükümdarı tarafından padişaha gönderilen Hediye Kutusu ler ise bu ziyaretten bir gün önce elçinin birkaç adamı tarafından saraya götürülür ve Bâbüssaade tarafındaki mermer direkler arasına konup etrafı çevrilirdi. Elçinin saraya geliş günü bir ulûfe divânına denk getirilir, aksi taktirde elçinin uzun süre beklediği olurdu. Bazı durumlarda galebe divanı düzenlenirdi. Çoğu zaman büyük bir debdebeyle yapılan elçi kabullerinde, elçiye imparatorluğun şan ve büyüklüğünü; padişahın servet, ihtişam ve kudretini gösterme amacı gözetilirdi.55
55 Mübahat S. KÜTÜKOÄžLU, “XVIII. Yüzyılda Osmanlı Devletinde Fevkalâde Elçilerin
Ağırlanması”, s. 221 Paul RICAUT, Osmanlı İmparatorluÄŸu ‘nun Hâlihazırının Tarihi, s. 129-130.
56 Esad Efendi, Osmanlılarda Töre ve Törenler (Teşrifât-ı Kadime), (hzl. Yavuz Ercan), Tercüman
1001 Temel Eser, İstanbul 1979, s. 80; Mübahat S. KÜTÜKOÄžLU, “XVIII. Yüzyılda Osmanlı
Devletinde Fevkalâde Elçilerin Ağırlanması”, s. 223; Filiz KARACA, Tanzimat Dönemi ve
Sonrasında Osmanlı Teşrifât Müessesesi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü,
Yayımlanmamış Doktora Tezi, İstanbul 1997, s. 22.
57 Esad Efendi, Osmanlılarda Töre ve Törenler, s. 79; Mübahat S. KÜTÜKOÄžLU, “XVIII. Yüzyılda
Osmanlı Devletinde Fevkalâde Elçilerin Ağırlanması”, s. 2234; XVII. Yüzyılda İngiliz sefirinin kabul
merasimini etraflı bir ÅŸekilde yazan Riko ise ÅŸunları söylemektedir: “Sefir sadrazama hulûs arz
ettikten sonra hükümdarla mülakat edeceği gün tayin olunur ve yeniçerilere üç aylık maaş tediye
olunacak gün seçilir. Sefirin önce gireceÄŸi Divânhane’de keseler içinde para küme küme yığılır; sefir
bu odada vezirlerin yanında kırmızı kadifeli koltuğa oturur. Paralar tevzi olunduktan sonra sefir için
bir yemek hazırlanır vezirler, defterdarla beraber sofraya otururlar. Aynı odada iki sofra daha vardır ve
bunlara sefirin maiyetini teÅŸkil eden kimseler ve bazı Türkler otururlar.”; “Ziyafet sona erdikten sonra
çavuÅŸbaşı, sefir ile maiyetinden birkaçını diÄŸer bir odaya götürür, orada onlara ipekli hil’atler
giydirilir. Sonra sefir iki kapıcıbaşı tarafından Arzodasına gönderilir. Sefirlerin Hediye Kutusu leri bütün
debdebe ile bu kafileyi takip eder ve bunları, memur olan ağalar karşılarlardı. Bu kafilenin geçtiği
avlular yeniçerilerle doludur.” Olga ZİROGEVİÇ, “Yabancı Elçilerin Osmanlı Memleketlerinde
Seyahatleri ve Huzura Kabulleri”, Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, 4, Ocak 1968, s. 48-49; İsmail
Hakkı UZUNÇARÅžILI, Osmanlı Devletinin Merkez ve Bahriye TeÅŸkilâtı”, s. 293-294.
58 “Defterdar Efendi’nin ulûfe günü altından alınan kır kısrak, Sadrazamın ulûfe günü Alay
Köşkü’nde verdiÄŸi kır.” BOA. İE.SM, nr. 1732.
Ulûfe günü elçi ve beraberindekiler ikiÅŸer kapıcıbaşı ve divân tercümanı ile arza girdiÄŸinde Hediye Kutusu ler, Bâbüssaade’de kapıcılar tarafından taşınarak önde pîşkeşçi aÄŸa olduÄŸu halde Arz Odası’nın etrafında dolaÅŸtırılıp padiÅŸahın görmesi saÄŸlandıktan sonra hazinedârbaşıya teslim edilirdi.56 Ulûfe dağıtma iÅŸi tamamlanınca teÅŸrifâtçı efendi ruznamçe defterinin gereÄŸini okur ve ruznamçeci efendi ile diÄŸerlerine hil’at giydirilip etek öptürülürdü. Yemekten önce teÅŸrifâtçı tarafından deftere listesi çıkarılan Hediye Kutusu ler, defteriyle birlikte pîşkeşçi aÄŸaya teslim edilir, kapıcılar Hediye Kutusuleri alır ve bâbüssaade önünde dururlardı. Yemek tamamlanınca gülsuyu ve buhur ikramı yapılır, teÅŸrifâtçı, elçi ve beraberindekiler eski Divânhane önüne götürürülerek elçiye ve adamlarına derecelerine göre ve ruznamçe defterinde yazılı olduÄŸu üzere kürk ve hil’atler giydirirdi.57 Ulûfe günü ayrıca, defterdar ve sadrazam Rikâb-ı Hümayûn’a pîşkeÅŸ çekerdi. Bu Hediye Kutusu genellikle at olurdu.58 PadiÅŸah tarafından sadrazama Hatt-ı Hümayûn ile samur kaplı serâser kaftan, sade serâser kaftan59 ve hançer gönderilir60; defterdara ise sade serâser giydirilirdi.61
Elçilerin İstanbul’da kaldıkları süre zarfında, baÅŸta Sadrazam olmak üzere devlet ileri gelenleri tarafından Haliç ve BoÄŸaz’daki çeÅŸitli saray ve kasırlarda ziyafetler verilirdi. Sadrazamın verdiÄŸi ziyafetlerde sohbet edilip sanatkârların hünerleri seyredilir ve elçi ve beraberindekilere Hediye Kutusuleri verilirdi.62
59 TSMA, D, nr. 1995, s. 11/a.
60 “Yeniçerilere aylık verilmesi ile ilgili iÅŸlem sadrazamlıkta tamamlanınca padiÅŸahdan gelmesi
gelenek olan hatt-ı hümayun, samur kürk ve hançer ağa ile gönderilir. .. .Sadrazam Yeniçeri Ağasını
kendi Divânhane kapısı önünde karşılar. Ağa, hatt-ı Hümayûnu saygıyla teslim eder. Hatt-ı
Hümayûnu alan sadrazam saygıyla öper ve sonra kürkü bohçasından çıkarıp öpüp giyer, mücevherle
dolu hançeri de beline takar. Birbiri sıra birkaç kez alkışlanır. Hatt-ı Hümayûnu reisülküttaba verir.
Ödenecek para belirtilince reisülküttab, hatt-ı Hümayûnu yüksek sesle okur. Bu sırada armağanları
getiren ağaya kürk giydirilip sadrazam sarayının Arz odasına gönderilir. Defterdar ve aylık alacak
olan ocak ağaları ve diğerleri kutlama amacıyla sadrazamın eteğini öperler. Sadrazam kendi Arz
odasına gelir. Burada reisülküttab hatt-ı Hümayûnu bir kere daha okur, öper ve sadrazama geri verir.
Padişaha yazılan rapor da sadrazama verilir ve oturulur. Armağanları getiren ağaya çeşitli ikram
yapılır. Tatlı yenir, kahve içilir. Arkasından sadrazam tarafından verilecek armağan meşin keseler
içinde hazine yamakları tarafından getirilip, sadrazamın önüne konur. Maiyetinde olan armağanları da
teşrifâtçı efendi aracılığıyla üzeri yaftalı çıkınlar içinde sadrazamın önünde sahiplerine teslim edilir ve
hil’atleri giydirilir. AÄŸanın dönüşünde onu karşılayanlar merdivan başına kadar uÄŸurlarlar. AÄŸa binek
taşında, sadrazam tarafından armağan edilen süslü ve güzel bir ata binip döner. Uğurlayanlar tekrar
Arz Odası’na dönüp kürk ve hançer aldığından dolayı yeniden sadrazamın eteÄŸini öper ve dönerler.”
Esad Efendi, Osmanlılarda Töre ve Törenler, s. 96.
61 TSMA, D, nr. 1995, s. 11/a.
62Mübahat S. KÜTÜKOÄžLU, “XVIII. Yüzyılda Osmanlı Devletinde Fevkalâde Elçilerin Ağırlanması”, s. 224-227.
63 BOA, KK, nr. 667.
64 İsmail Hakkı UZUNÇARÅžILI, Osmanlı Devleti’nin Merkez ve Bahriye TeÅŸkilâtı, s. 311.
65 Mühabat S. KÜTÜKOÄžLU, “XVIII. Yüzyılda Osmanlı Devletinde Fevkalâde Elçilerin
Ağırlanması”, s. 228-229.
Elçi İstanbul’dan ayrılmadan önce, ikinci kez Divân-ı Hümayûn’a gelerek padiÅŸahın huzuruna çıkarılır63, yine Hediye Kutusu ler sunarak hükümdarına gönderilecek mektubu teslim alırdı.64 Bazı elçilere hükümdarına götürecekleri mektuptan baÅŸka mukabil Hediye Kutusuler de yollanırdı. Bunun için elçinin rütbesinden çok devletle olan münasebetleri göz önünde bulundurulurdu. Bu Hediye Kutusulerin baÅŸlıcalarından at ve at bisâtı önemli bir yer tutar, Raht Hazinesi’nde mevcut olanlar oradan verilir, eksikler ise yeniden yaptırılırdı. 65 Sadrazam tarafından ayrı, padiÅŸah huzurunda kabul edildiÄŸinde ayrı olmak üzere iki at verildiÄŸi olurdu.66 İyi ağırlanan elçilere, at, hil’at, para vb. Hediye Kutusu erden baÅŸka padiÅŸah ve itibarlı kiÅŸiler tarafından çok deÄŸerli baÅŸka Hediye Kutusu ler verildiÄŸi de olurdu. Mesela Mayıs ve Kasım 1576’da, Ortodoks patriÄŸinin temsilcileri tarafından, Limni Adası’nda çıkarılan ve pek çok hastalığın tedavisinde mucizevî faydalar saÄŸladığına inanılan “tıyn-ı mahtûm” adlı deÄŸerli bir toprağın Avusturya elçisine Hediye Kutusu edildiÄŸi görülmektedir.67 Yine, XVI. yüzyılın ortalarından itibaren padiÅŸahların, kendilerini ziyaret eden yabancı görevlilere ve özellikle Osmanlıların müttefiki olan Fransızlara mücevher, kürk vb. geleneksel Hediye Kutusulerin yanına “tıyn-ı mahtûm” da
eklenirdi.68
Hediye Kutusu Osmanlı padiÅŸahları validelerine son derece hürmetli davranırlardı. XVI. yüzyılın ikinci yarısından itibaren onların saraydaki hüküm ve nüfuzları daha da artmıştı.42 Buna paralel olarak, III. Murat’ın cülûsundan itibaren uygulanagelen törenlerden biri de Valide Alayı idi.
Valide Alayı cülûs merasiminden birkaç gün sonra yapılırdı. Yeni padiÅŸah cülûsundan sonra validesinin, zevcesi ve kızları olan sultanlarla beraber, Eski Saray’dan Topkapı Sarayı’na naklini emrederdi. Bir gün öncesinden Rikâb-ı Hümayûn ve ÅŸikâr aÄŸaları, kapıcıbaşılar, sultan kethüdâları, padiÅŸah evkafı mütevellileri, haremeyn vakfı erkânı, harem aÄŸaları, baltacılar, darüsaade aÄŸası ve yeni tayin olunan valide sultan kethüdâsına haber gönderilerek hazır olmaları istenirdi. Valide alayı, Bayezid KolluÄŸu (karakolu) önüne geldiÄŸinde yeniçeri aÄŸası ya da sekban başı tarafından karşılanırdı. Araba burada bir müddet durur, bu sırada aÄŸa yer öperek hürmet ve tazimlerini arz ederdi. AÄŸaya bir hil’at giydirilir, yine ona ve maiyyetine önceden belirlenen Hediye Kutusu leri dağıtılırdı. Bu ÅŸekilde her kulluk geldikçe oradaki görevlilere Hediye Kutusuleri verilirken alaydan etrafa paralar saçılırdı. Alay cebehane önüne gelince cebeci başı, valide sultanı selamlayarak Hediye Kutususini alırdı.43
D. Kılıç Kuşanma Merasiminde Hediye Kutusuleşme
Taklîd-i seyf de denilen kılıç kuÅŸanma merasimi, tahta çıkan her yeni hükümdarın cülûsundan birkaç gün sonra büyük bir alayla bazen karadan ve bazen de denizden Eyüb’e giderek oradaki türbede kılıç kuÅŸanması ÅŸeklinde gerçekleÅŸtirilirdi.44 Kılıç en yaygın anlamında gücü ve hâkimiyeti temsil ettiÄŸi için45 kılıç kuÅŸanma merasimi yeni hükümdarın bütün yetkileriyle iktidarı devralması anlamına gelirdi. Ayrıca kılıç, iktidar aracılığıyla adaleti ve barışı saÄŸlamayı simgelerdi.46
Tülay ÇOLAK, Osmanlı Devleti’nde Kadın Efendilik, Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Kayseri 2009, s. 52.
44 Mehmet Zeki PAKALIN, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, II, İstanbul 1993, s. 266.
45 Erkan GÖKSU, Türk Kültüründe Silah, İstanbul 2008, s. 389.
46 Hakan T. KARATEKE, PadiÅŸahım Çok YaÅŸa! Osmanlı Devleti’nin Son Yüzyılında Merasimler,
İstanbul 2004, s. 46;
47 İsmail Hakkı UZUNÇARŞILI, Osmanlı Devletinin Saray Teşkilâtı, s. 199.
Kılıç alayı da denilen bu merasimin sonunda padişah sarayına gelerek bazı görevlilere ihsanda bulunurdu. Bostancı ocağı kayıkçılarına ve teşrifâtçı, pîşkeşçi, mataracı, kürsidâr-ı sim (iskemleci), orta kapı ve Bab-ı Hümayûn nöbetçi kapıcıları, seccadecibaşı, bevvâbin-i dergâh-ı âli bölükbaşıları denilen orta kapı kapıcılarının bölükbaşılarına muayyen miktar altın verilirdi.47 Ayrıca padişahların sefere çıkışlarında kılıç kuşandıklarında da aynı merasim uygulanır ve Hediye Kutusuler verilirdi.
E. Elçi Kabulü ve Ulûfe İhracında Hediye Kutusuleşme
Barış görüşmesi, arabuluculuk gibi çeşitli nedenlerle Osmanlı ülkesine gelen elçiler, imparatorluk merkezinde teşrifât kurallarına göre ağırlanırdı. Elçilerin beraberinde Hediye Kutusu lerle gelmesi elçi kabullerinin en önemli unsurlarındandı. Elçilerin padişahla görüşmesi her zaman mümkün olmaz, bunun için elçinin geleneksel şartlara uyması ve geldiği ülkenin hükümdarından padişaha hitaben yazılmış bir mektup ile Hediye Kutusuler getirmesi gerekirdi. Elçinin boş ellerle gelmesi hoş karşılanmaz, saygısızlık olarak addedilirdi.48 Ayrıca gelen elçinin padişahın Hediye Kutusulerine layık bulunması gerekirdi.49
48 Mehmet İPŞİRLİ, “Elçi”, DİA, XI, s. 10; Nicolae JORGA, Osmanlı İmparatorluÄŸu Tarihi, I, (çev.
Nilüfer Epçeli), İstanbul 2005, s. 408; Defterdar Sarı Mehmed Paşa, Zübde-i Vekaiyât- Tahlil ve Metin
(1066-1116/1656-1704), (hzl. Abdülkadir Özcan), Ankara 1995, s. 44-45; Abdurrahman Abdi Paşa,
Vekâyi’-nâme, s. 422; Mübahat S. KÜTÜKOÄžLU, “XVIII. Yüzyılda Osmanlı Devletinde Fevkalâde
Elçilerin Ağırlanması”, Türk Kültürü AraÅŸtırmaları, XVII, 1-2, s. 223; Paul RICAUT, Osmanlı
İmparatorluÄŸu’nun Hâlihazırının Tarihi (XVII. Yüzyıl), (Tercüme: Halil İnlacık-Nihan Özyıldırım),
Ankara 2012, s. 129; Stephan GERLACH, Türkiye Günlüğü 1577-1578, II, (çev. Türkis Noyan),
İstanbul 2010, s. 725; Ogier Ghislain de BUSBECQ, Türk Mektupları, (çev. Derin Türkömer), Doğan
Kitap, İstanbul 2005, s. 94; Salomon SCHWEIGGER, Sultanlar Kentine Yolculuk (1578-1581), (çev.
H. Turkis Noyan), İstanbul 2004, s. 89; John COVEL, Bir Papazın Osmanlı Günlüğü, (çev. Nurten
Özmelek), İstanbul 2009, s. 120; Jean THEVENOT, 1655-1656’da Türkiye, (çev. Nuray Yıldız),
İstanbul 1978, s. 201; Defter-i TeÅŸrifât’ta elçilerin Hediye Kutusuleri ilgili olarak “Ve elçiler Divân-ı
Hümayûn-ı şevketmakruna gelmezden mukaddem Rikâb-ı Hümayûn-ı meymenetmakruna olan
hedâyâların kendüleri tarafından mu’temed-i aliye adamlarıyla gönderüb ve sa’adetlü sahib-i devlet
hazretlerinin ferman-ı alileriyle teşrifâtî olan efendi tahrir ve defter ve defterin rikâb-ı kamyabe kapu
aÄŸası vesatatıyla firistade olunur. Ve hedâyâların pîşkeşçi-i ÅŸehriyârî ma’rifetiyle birer bevvab-ı
sultaniyyeye verilüb ve Bâbüssaade önünde müterakib olurlar.” denmektedir. TeÅŸrîfâtîzâde Mehmed
Efendi, Defter-i Teşrifât, s. 107.
49 Karl TEBLY, Dersaadette Avusturya Sefirleri, (çev. Selçuk Ünlü), Ankara 1988, s. 24.
50 H. Hümeyra ÅžAHİN, Bâbıâlî’de Uygulanan TeÅŸrifât (1703-1839), Marmara Üniversitesi Türkiyat
Araştırmaları Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2001, s. 16.
İki devlet arasında yapılmış bir anlaÅŸmanın ardından ülkelerine dönecek olan elçiler veya anlaÅŸma için aracılık edenler, önce sadrazamın sarayına gelerek statülerini bildirirlerdi.50 Elçilerin İstanbul’a varışlarının ertesi günü, sadrazam tarafından çeÅŸitli ÅŸuruplar, meyve ve çiçek gönderilerek elçiye “HoÅŸ geldiniz.’ denilir; bunu vezirlerin gönderdikleri meyve ve çiçekler takip ederdi. Bu taltif, daha sonra da diÄŸer vesilelerle tekrarlanır, elçinin hastalanması veya heyette bir salgın görülmesi gibi hallerde yine geçmiÅŸ olsun dilemek üzere çiçek ve meyve gönderilirdi.51
Elçi, İstanbul’a varışından iki üç gün sonra Sadrazam tarafından PaÅŸakapısı’nda kabul edilirdi. PaÅŸakapısı’nın Arz Odası, Mehterhâne-i Amire’den ağır kumaÅŸlarla döşenir; ayrıca bu kabul merasimi için Enderûn Hazinesi’nden de süslü hançer, pala ve kılıçlar, macun ve kahve takımları, gülâbdan, buhurdan ve ağır iÅŸlemeli makramalar ile elmas yakut mühürler yollanırdı. Sadrazam huzuruna çıkarılan elçiye, mektup takdimi ve ikramdan sonra samur kürk; yanındaki, beyzâdelere kakum kürk diÄŸerlerine ise hil’atler giydirilirdi.52 Ertesi günü ise elçi, padiÅŸah için olduÄŸu gibi, Divân-ı Hümayûn’a boÅŸ ellerle gelmenin saygısızlık sayıldığı esasına dayanarak, Hediye Kutusu olarak onlara da deÄŸerli kumaÅŸlar, erguvanî ÅŸallar, kemha parçaları, kadife, Mantua ve Floransa’da üretilmiÅŸ dokumalar, kürkler, gümüş eÅŸyalar ve kâseler, ÅŸekerlemeler, sabunlar, köpekler, atlar ve avcı ÅŸahinler gibi Hediye Kutusuler getirirdi.53 Elçi bunları adamlarıyla PaÅŸakapısı’na gönderirdi.54
51 Mübahat S. KÜTÜKOÄžLU, “XVIII. Yüzyılda Osmanlı Devletinde Fevkalâde Elçilerin
Ağırlanması”, s. 218; Metin AND, “XVI. Yüzyılda Elçilikler ve Elçiler”, Hayat Tarih Mecmuası, 3, 1970, s. 23; İsmail Hakkı UZUNÇARÅžILI, Osmanlı Devletinin Merkez ve Bahriye TeÅŸkilâtı, s. 279.
52 Mübahat S. KÜTÜKOÄžLU, “XVIII. Yüzyılda Osmanlı Devletinde Fevkalâde Elçilerin
Ağırlanması”, s. 218-221; Büyük ve orta elçilere gerek PaÅŸakapısı’nda gerekse sarayda giydirilen
kürkler samurdu. Yalnız büyük ve orta elçi oluşuna göre kürkün kaplı olduğu kumaş değişirdi. Büyük
elçilere serâser, orta elçilere ise çukaya kaplı kürk giydirilirdi. Mübahat S. KÜTÜKOÄžLU, “XVIII.
Yüzyılda Osmanlı Devletinde Fevkalâde Elçilerin Ağırlanması”, 109 nolu dipnot, s. 220.
53 Nicolae JORGA, Osmanlı İmparatorluğu Tarihi, I, s. 408.
54 Mübahat S. KÜTÜKOÄžLU, “XVIII. Yüzyılda Osmanlı Devletinde Fevkalâde Elçilerin
Ağırlanması”, s. 218-221.
Sadrazamı ziyaretinden iki üç gün sonra elçi, padişahın huzuruna kabul edilirdi. Hükümdarı tarafından padişaha gönderilen Hediye Kutusu ler ise bu ziyaretten bir gün önce elçinin birkaç adamı tarafından saraya götürülür ve Bâbüssaade tarafındaki mermer direkler arasına konup etrafı çevrilirdi. Elçinin saraya geliş günü bir ulûfe divânına denk getirilir, aksi taktirde elçinin uzun süre beklediği olurdu. Bazı durumlarda galebe divanı düzenlenirdi. Çoğu zaman büyük bir debdebeyle yapılan elçi kabullerinde, elçiye imparatorluğun şan ve büyüklüğünü; padişahın servet, ihtişam ve kudretini gösterme amacı gözetilirdi.55
55 Mübahat S. KÜTÜKOÄžLU, “XVIII. Yüzyılda Osmanlı Devletinde Fevkalâde Elçilerin
Ağırlanması”, s. 221 Paul RICAUT, Osmanlı İmparatorluÄŸu ‘nun Hâlihazırının Tarihi, s. 129-130.
56 Esad Efendi, Osmanlılarda Töre ve Törenler (Teşrifât-ı Kadime), (hzl. Yavuz Ercan), Tercüman
1001 Temel Eser, İstanbul 1979, s. 80; Mübahat S. KÜTÜKOÄžLU, “XVIII. Yüzyılda Osmanlı
Devletinde Fevkalâde Elçilerin Ağırlanması”, s. 223; Filiz KARACA, Tanzimat Dönemi ve
Sonrasında Osmanlı Teşrifât Müessesesi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü,
Yayımlanmamış Doktora Tezi, İstanbul 1997, s. 22.
57 Esad Efendi, Osmanlılarda Töre ve Törenler, s. 79; Mübahat S. KÜTÜKOÄžLU, “XVIII. Yüzyılda
Osmanlı Devletinde Fevkalâde Elçilerin Ağırlanması”, s. 2234; XVII. Yüzyılda İngiliz sefirinin kabul
merasimini etraflı bir ÅŸekilde yazan Riko ise ÅŸunları söylemektedir: “Sefir sadrazama hulûs arz
ettikten sonra hükümdarla mülakat edeceği gün tayin olunur ve yeniçerilere üç aylık maaş tediye
olunacak gün seçilir. Sefirin önce gireceÄŸi Divânhane’de keseler içinde para küme küme yığılır; sefir
bu odada vezirlerin yanında kırmızı kadifeli koltuğa oturur. Paralar tevzi olunduktan sonra sefir için
bir yemek hazırlanır vezirler, defterdarla beraber sofraya otururlar. Aynı odada iki sofra daha vardır ve
bunlara sefirin maiyetini teÅŸkil eden kimseler ve bazı Türkler otururlar.”; “Ziyafet sona erdikten sonra
çavuÅŸbaşı, sefir ile maiyetinden birkaçını diÄŸer bir odaya götürür, orada onlara ipekli hil’atler
giydirilir. Sonra sefir iki kapıcıbaşı tarafından Arzodasına gönderilir. Sefirlerin Hediye Kutusu leri bütün
debdebe ile bu kafileyi takip eder ve bunları, memur olan ağalar karşılarlardı. Bu kafilenin geçtiği
avlular yeniçerilerle doludur.” Olga ZİROGEVİÇ, “Yabancı Elçilerin Osmanlı Memleketlerinde
Seyahatleri ve Huzura Kabulleri”, Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, 4, Ocak 1968, s. 48-49; İsmail
Hakkı UZUNÇARÅžILI, Osmanlı Devletinin Merkez ve Bahriye TeÅŸkilâtı”, s. 293-294.
58 “Defterdar Efendi’nin ulûfe günü altından alınan kır kısrak, Sadrazamın ulûfe günü Alay
Köşkü’nde verdiÄŸi kır.” BOA. İE.SM, nr. 1732.
Ulûfe günü elçi ve beraberindekiler ikiÅŸer kapıcıbaşı ve divân tercümanı ile arza girdiÄŸinde Hediye Kutusu ler, Bâbüssaade’de kapıcılar tarafından taşınarak önde pîşkeşçi aÄŸa olduÄŸu halde Arz Odası’nın etrafında dolaÅŸtırılıp padiÅŸahın görmesi saÄŸlandıktan sonra hazinedârbaşıya teslim edilirdi.56 Ulûfe dağıtma iÅŸi tamamlanınca teÅŸrifâtçı efendi ruznamçe defterinin gereÄŸini okur ve ruznamçeci efendi ile diÄŸerlerine hil’at giydirilip etek öptürülürdü. Yemekten önce teÅŸrifâtçı tarafından deftere listesi çıkarılan Hediye Kutusu ler, defteriyle birlikte pîşkeşçi aÄŸaya teslim edilir, kapıcılar Hediye Kutusuleri alır ve bâbüssaade önünde dururlardı. Yemek tamamlanınca gülsuyu ve buhur ikramı yapılır, teÅŸrifâtçı, elçi ve beraberindekiler eski Divânhane önüne götürürülerek elçiye ve adamlarına derecelerine göre ve ruznamçe defterinde yazılı olduÄŸu üzere kürk ve hil’atler giydirirdi.57 Ulûfe günü ayrıca, defterdar ve sadrazam Rikâb-ı Hümayûn’a pîşkeÅŸ çekerdi. Bu Hediye Kutusu genellikle at olurdu.58 PadiÅŸah tarafından sadrazama Hatt-ı Hümayûn ile samur kaplı serâser kaftan, sade serâser kaftan59 ve hançer gönderilir60; defterdara ise sade serâser giydirilirdi.61
Elçilerin İstanbul’da kaldıkları süre zarfında, baÅŸta Sadrazam olmak üzere devlet ileri gelenleri tarafından Haliç ve BoÄŸaz’daki çeÅŸitli saray ve kasırlarda ziyafetler verilirdi. Sadrazamın verdiÄŸi ziyafetlerde sohbet edilip sanatkârların hünerleri seyredilir ve elçi ve beraberindekilere Hediye Kutusuleri verilirdi.62
59 TSMA, D, nr. 1995, s. 11/a.
60 “Yeniçerilere aylık verilmesi ile ilgili iÅŸlem sadrazamlıkta tamamlanınca padiÅŸahdan gelmesi
gelenek olan hatt-ı hümayun, samur kürk ve hançer ağa ile gönderilir. .. .Sadrazam Yeniçeri Ağasını
kendi Divânhane kapısı önünde karşılar. Ağa, hatt-ı Hümayûnu saygıyla teslim eder. Hatt-ı
Hümayûnu alan sadrazam saygıyla öper ve sonra kürkü bohçasından çıkarıp öpüp giyer, mücevherle
dolu hançeri de beline takar. Birbiri sıra birkaç kez alkışlanır. Hatt-ı Hümayûnu reisülküttaba verir.
Ödenecek para belirtilince reisülküttab, hatt-ı Hümayûnu yüksek sesle okur. Bu sırada armağanları
getiren ağaya kürk giydirilip sadrazam sarayının Arz odasına gönderilir. Defterdar ve aylık alacak
olan ocak ağaları ve diğerleri kutlama amacıyla sadrazamın eteğini öperler. Sadrazam kendi Arz
odasına gelir. Burada reisülküttab hatt-ı Hümayûnu bir kere daha okur, öper ve sadrazama geri verir.
Padişaha yazılan rapor da sadrazama verilir ve oturulur. Armağanları getiren ağaya çeşitli ikram
yapılır. Tatlı yenir, kahve içilir. Arkasından sadrazam tarafından verilecek armağan meşin keseler
içinde hazine yamakları tarafından getirilip, sadrazamın önüne konur. Maiyetinde olan armağanları da
teşrifâtçı efendi aracılığıyla üzeri yaftalı çıkınlar içinde sadrazamın önünde sahiplerine teslim edilir ve
hil’atleri giydirilir. AÄŸanın dönüşünde onu karşılayanlar merdivan başına kadar uÄŸurlarlar. AÄŸa binek
taşında, sadrazam tarafından armağan edilen süslü ve güzel bir ata binip döner. Uğurlayanlar tekrar
Arz Odası’na dönüp kürk ve hançer aldığından dolayı yeniden sadrazamın eteÄŸini öper ve dönerler.”
Esad Efendi, Osmanlılarda Töre ve Törenler, s. 96.
61 TSMA, D, nr. 1995, s. 11/a.
62Mübahat S. KÜTÜKOÄžLU, “XVIII. Yüzyılda Osmanlı Devletinde Fevkalâde Elçilerin Ağırlanması”, s. 224-227.
63 BOA, KK, nr. 667.
64 İsmail Hakkı UZUNÇARÅžILI, Osmanlı Devleti’nin Merkez ve Bahriye TeÅŸkilâtı, s. 311.
65 Mühabat S. KÜTÜKOÄžLU, “XVIII. Yüzyılda Osmanlı Devletinde Fevkalâde Elçilerin
Ağırlanması”, s. 228-229.
Elçi İstanbul’dan ayrılmadan önce, ikinci kez Divân-ı Hümayûn’a gelerek padiÅŸahın huzuruna çıkarılır63, yine Hediye Kutusu ler sunarak hükümdarına gönderilecek mektubu teslim alırdı.64 Bazı elçilere hükümdarına götürecekleri mektuptan baÅŸka mukabil Hediye Kutusuler de yollanırdı. Bunun için elçinin rütbesinden çok devletle olan münasebetleri göz önünde bulundurulurdu. Bu Hediye Kutusulerin baÅŸlıcalarından at ve at bisâtı önemli bir yer tutar, Raht Hazinesi’nde mevcut olanlar oradan verilir, eksikler ise yeniden yaptırılırdı. 65 Sadrazam tarafından ayrı, padiÅŸah huzurunda kabul edildiÄŸinde ayrı olmak üzere iki at verildiÄŸi olurdu.66 İyi ağırlanan elçilere, at, hil’at, para vb. Hediye Kutusu erden baÅŸka padiÅŸah ve itibarlı kiÅŸiler tarafından çok deÄŸerli baÅŸka Hediye Kutusu ler verildiÄŸi de olurdu. Mesela Mayıs ve Kasım 1576’da, Ortodoks patriÄŸinin temsilcileri tarafından, Limni Adası’nda çıkarılan ve pek çok hastalığın tedavisinde mucizevî faydalar saÄŸladığına inanılan “tıyn-ı mahtûm” adlı deÄŸerli bir toprağın Avusturya elçisine Hediye Kutusu edildiÄŸi görülmektedir.67 Yine, XVI. yüzyılın ortalarından itibaren padiÅŸahların, kendilerini ziyaret eden yabancı görevlilere ve özellikle Osmanlıların müttefiki olan Fransızlara mücevher, kürk vb. geleneksel Hediye Kutusulerin yanına “tıyn-ı mahtûm” da
eklenirdi.68