Kehribar Taşı, Baltık Denizi’nden toplanan, Litvanya’da iÅŸlenen ve Avrupa’nın yanı sıradünyanın pek çok ülkesine ihraç edilen yarı daÄŸerli-organik taÅŸtır.16 Kehribar Taşı çoÄŸunlukla kozalaklı aÄŸaçların reçinesinden oluÅŸmasının yanısıra, tropik çiçekli aÄŸaçların
reçinesinden de oluşabilir.Reçine, ağaçların bir korunma mekanizmasıdır.
Ağacın gövdesi veya dalı herhangi bir şekilde zarar görürse (atmosferik koşullar, yaşlılık veya iri hayvanlar nedeniyle v.b. dış etkenler), yani kırılıp, yarılırsa kabuksuz dokuların dış etkenlere dayanıksız olduğu bir bölge açığa çıkar. Bu durumda reçine salgılanarak, taze yüzeyin kapatılarak iyileştirilmesine çalışıldığı gibi, kendisine zarar verebilecek böcek ve mantar gibi canlılarında reçinenin kendisine has kokusu, tadı ve yapışkanlığı ile ağaçtan uzak tutulmasına çalışılır. Bazı hastalıklarını iyileştirmek için salgılama yapmasının yanında yüksek ağaçlarda hızlı büyümenin oluşturduğu tansiyon nedeniyle oluşan boyuna çatlaklardan da bolca reçine salgılanır. O dönemlerde tropik ve yarı tropik iklim koşullarında yaşayan yüksek ağaçların, iklimin gittikçe yüksek sıcaklıklara ulaşması nedeniyle de bol miktarda reçine ürettikleri düşünülmektedir.17
1- Dahili çatlakta kehribar taşı
2- Kabuk altında kehribar taşı
3- Dahili reçine kehribar taşı
4- Kabuk içinde kehribar taşı
5- Harici yara kehribar taşı
6-7- Sarkıt şeklinde kehribar
8- Harici damla biçimli reçine
Bu reçine, onu salgılayan ağaçla birlikte veya tek başına genellikle sellenme ile lagün, delta, veya denizel ortama taşınır. Burada sediment (kırıntılı malzeme) lerle birlikte gömülür. Milyonlarca sene boyunca ortama taşınan, bazen yüzlerce metre kalınlık oluşturan çökel malzeme altında kalan reçine, basınç ve sıcaklık koşulları altında sertleşerek Kehribar Taşıe dönüşür.18
Reçineden Kehribar Taşı dönüşümde, reçinenin içine gömüldüğü sedimentlerinde önemli bir rolü olduğu düşünülmektedir. Mesela, Borneo Kehribar Taşıi Orta Miosen (5000 yıl-24 mil. yıl) yaşlıdır. Buradan gelen koyu renkli kumtaşı içinden çıkarılan örnek kesin olarak Kehribar Taşı (alkolle reaksiyona girmiyor) olmasına rağmen, kiltaşı seviyelerinden elde edilen sarı renkli fosil reçine copal dir (alkolle reaksiyona girmiştir). Yani aynı süreci yeraltına gömülü olarak geçiren reçine muhtemelen içinde bulunduğu tortulların etkisiyle yeterli olgunluğa erişememiş ve copal aşamasında kalmıştır. 19
Kehribar Taşı en önemli etkenleri kabul edilen basınç ve sıcaklık yanında reçinenin içine gömüldüğü sedimentlerin türünün de etkili olduğunun düşünülmesine rağmen bu dönüşümün tüm mekanizması henüz anlaşılabilmiş değildir. Altta reçineden, copal ve Kehribar Taşıe geçiş süreci basitleştirilerek gösterilmiştir. Geçmişten günümüze doğru (soldan sağa) reçine orijinal plastisitesini ve suyunu kaybetmeye ve sertleşmeye başlar.20
Tablo 2 Reçineden Copal ve Kehribar Taşı Geçiş Süreci
Avrupa’da kehlibar yatakları en çok Ukrayna, Romanya, İsveç, İngiltere, Hollanda, Sicilya’da görülmektedir. Kehlibar ortalama 25 ila 40 m arasında deÄŸiÅŸen bir derinlikte ve eski devirlerde meydana gelen denizaltı çökeltilerinin iki tabakası arasında damarlar ÅŸeklinde bulunmaktadır. Buna mavi toprak denilmektedir. Bu, kehlibarın ikinci vatanıdır. Birinci vatanı ise bugünkü İskandinavya ve Baltık Denizinin büyük bir kısmını içine alan sahadır. Buralarda bir zamanlar büyük ormanların bulunduÄŸu tahmin edilmektedir. Kıtalar arasındaki büyük deÄŸiÅŸikliklerin sonunda bu bölgeler sular altında kalmış ve uzun seneler sonucu toplanan çam sakızı kütleleri deniz suyuyla sürüklenip gitmiÅŸti. Bunlar üzerine kum ve çakıl taÅŸlarının kaplanması ile mavi toprak olarak bilinen tabaka hasıl olmuÅŸtur. Bu bilgiler yapılan tetkikler sonucunda ilim adamlarının verdikleri kararlardır.21
Kehribar Taşı, soyu tükenmiş bir çam cinsinde bulunan ve süksinik asit içeren fosil haline gelmiş reçinedir; taşlaşmış organik bir maddedir. Genellikle küpe gibi ufacık parçalar halinde bulunur. Milyonlarca yıl önce oluşmuş tek parça halinde olanlar mücevherat yapımında kullanılmaktadır.22
FotoÄŸraf 6
Ufak parçalar halinde Kehribar Taşı
Kehribar yaklaşık 25 ile 40 metre arasında deÄŸiÅŸen bir derinlikte ve üçüncü devir oluÅŸumu denizaltı çökeltilerinin iki tabakası arasında damarlar oluÅŸturarak, glokonit ile renklenip “mavi toprak” olarak anılmaktadır. Bu tabakalar arasında orta derinlikteki deniz hayvanlarının artıklarının fosilleri bulunduÄŸundan, yer çekirdeÄŸinin hareketleri sonucu deniz yatağında meydan gelen çökelti ve kabarmaların büyük rol oynadığı bilinen bir gerçektir. Bu hareketlerin uzun bir zaman süresinde çok defalar tekrarlanmış olması gerekmektedir. Mavi Toprak üzerinde saptana 19 deÄŸiÅŸik tabaka bu görüşü kanıtlamaktadır. Kehribarın bulunduÄŸu yer onun ikinci derecedeki vatanıdır.23
Bugünkü İskandinavya ve Baltık Denizinin büyük bir kısmını kapsayan alanda bir zamanlar kehribar böceklerinin yaÅŸadığı görkemli ormanların varolduÄŸu sanılmaktadır. Bu ormanların 15 milyon yıldan fazla bir zaman süresince oluÅŸtukları kanıtlanmıştır. Üçüncü devirde kıtaların çöküşü ile bu bölgelerin sular altında kalışı, uzun yıllar boyunca bir araya toplanmış ve orman toprağı altında katılaÅŸmış halde bulunan büyük çam sakızı kütleleri deniz sularıyla sürüklenip gitmiÅŸti. Bu kütlelerin bir kısmı akıntıların etkisiyle DoÄŸu Prusya’nın sakin kıyılarına ulaÅŸmıştır. Burada üzeri kum ve çakıl taÅŸlarıyla kaplanmış ve mavi toprak olarak tanımlana tabakayı oluÅŸturmuÅŸtur. Buradaki kehribarların bir kısmı günümüze kadar ulaÅŸmıştır. Belki de nehirlerin taÅŸmasıyla deniz dalgalarıyla, deniz yatağının sürüklenmesiyle ve kıyılarda meydana gelen kopmalarla söz konusu yer deÄŸiÅŸtirmeler günümüze dek geliÅŸim göstermektedir.
Pliosen’in (5-2 mil. yıl) sonlarına doÄŸru ortaya çıkan soÄŸuma periyodu zamanla buzul devrine dönüşmüştür. Bu periyodda kehribar, buzulların hareketleri ve çamur sellerin etkisiyle yeni yataklara ve DoÄŸu Denizine doÄŸru sürüklenmiÅŸtir. Bugüne kadar toplanmış ve çıkartılmış olan kehribarın büyük bir kısmı bu kaynaklarda ve Baltık Denizindedir.
Çok beÄŸenilen bu takı taşının “iç yaÅŸantısı” atalarımızı da aynı ÅŸekilde kendine hayran bırakmıştır. Saydam taşın içindeki böcek, yaprak ve çiçek kalıntıları hiçbir zaman bozulmayacak ÅŸekilde mumyalaÅŸmıştır. Kehribarın kökeninin saptanması üzerindeki araÅŸtırmalar bu sayede derinleÅŸtirilebilmiÅŸtir. Bu, 40 milyon yıl önceki jeolojik devir hakkında tam manasıyla aydınlatıcı bilgiler edinilmesiyle yardımcı olmuÅŸtur.24
Kehribar yataklarının çevresi o zamanlar büyük miktarda kehribar böcekleri (Pinites Succinifera) ile kaplı idi. Bu böcekler günümüzde DoÄŸu Asya ve Kuzey Amerika’da rastlanılan böcek türlerine fazlasıyla benzetilmektedir. Kehribar içinde rastlanılan çiçek, yaprak, meyve ve gövde parçacıklarından edindiÄŸimiz bilgilere göre geniÅŸ yapraklı aÄŸaçlar üstünlük kazanmaktadır. Bunlar arasında öncelikle meÅŸe, kayın, kestane, karaaÄŸaç, söğüt ve AkçaaÄŸaç kalıntıları saptanmıştır. Kehribar üzerindeki izler yine bu ormanda hurma aÄŸacı ile yaprakları yelpazeyi andıran aÄŸaç türlerinin bulunduÄŸu hakkında ipucu vermeye yeterli olmuÅŸtur. Ayrıca taÅŸlar üzerinde tarçın aÄŸacının yaprak ve çiçekleri, manolya ve mazının izlerine de rastlanılmıştır. Bu yöreye özgü ilginç aÄŸaçlar arasında tropikal veya astropikal aÄŸaç türlerinin yanı sıra, günümüzde Kaliforniya’da benzer tiplerine rastladığımız dört bin yıllık görkemli çam aÄŸaçları da yükselmektedir.
Her ne kadar kehribarda rastlanılan bitki artıklarının sayısı oldukça yüksek ise de, bu görüntüler bize taşın bitki örtüsü hakkında istenilen bilgiyi yeterince vermektedir. Kehribar içersine girebilen, taşın çevresindeki ağaç artıkları, özellikle ağaçların yaprakları, çamların iğneleri, ağaç gövdesinin kabukları, çalılık tarzındaki ağaç parçacıkları ile toprak altında yetişen bitki artıklarıdır. Ormanda yetişmeyen bitki türlerinin parçacıklarının kehribar içerisine girişlerine hemen hemen hiç rastlanılmamaktadır. Ancak dökülen yaprak ve çiçekler rüzgarın etkisiyle kehribara doğru savrulacak olursa, taşın içerisine girmeyi başarmaktadır.25
Kehribar içerisinde en sık görülen böcekler çift kanatlılar, özellikle sivrisineklerle kara sinek türleridir. Bu böcekler yumuşak ve sıvı yüzeye rahatlıkla konabilmekte ve yapışkan maddeye yapışıp kalmaktadırlar. Bu böceklerin 100 den fazlasının bir arada görülebildiği kehribarlara rastlanılmıştır. Ayrıca ağaçlarla çevresindeki çalılarda yaşamlarını sürdüren bokböcekleri, karınca ve diğer böcek türleri kehribarın esir aldığı böceklerdendir. Ender de olsa, küçük kelebeklerle, az sayıda rastlanılan büyük boy kelebekler kehribarın ziyaretçileri arasındadır. Taş içerisindeki yusufçuk böcekleri hakkında pek fazla bilgi edinilememiştir. Ayrıca yalnız bir gün yaşayan su sineklerinin türlerinin bir düzineyi aşmadığı saptanmıştır.26
Geçmişteki manzaranın şekil ve görüntüleri ile başka delillere bağlı kalarak ayrıntılı bilgiler edinilmemektedir. Örneğin; bazı böcek türleri üzerinde yapılan incelemeler kehribar yatağının sayısız nehir ve derelerle kaplı dağlık bir bölge olduğu kanısını uyandırmıştır. Kehribarda görülen böcek türlerinin hemen hemen yarısının günümüzde kurtçuk(sürfe) devresini akarsularda geçiren böcek türlerinden olduğu saptanmıştır. Taş içerisinde az sayıda rastlanan taş ve sahil sinekleri de sulak bölgelerde barınmaktadırlar. Bu tür böceklerin bir kısmı akarsu yerine durgun suları tercih etmektedirler.27
Kehribar içerisindeki orman böceklerinin yanı sıra, tamamen engebesiz bölgede yaşamlarını sürdürmüş ve rastlantı sonucu kehribar ormanına düşmüş böceklere de rastlanılmaktadır. Pek tabi, ormanda az veya çok ışık sızdıran boş alanlara veya ağaçlar arasında tamamen düz arazinin bulunduğu sahaların var olabileceği unutulmamalıdır. Kehribar böceklerinin bir çoğunun çiçek arayan böcek türlerinden oldukları kanıtlanmıştır. Ancak kehribarda çeşitli arı türlerinin bulunuşu, ağaçlar arasında değişik çiçek türleriyle bezenmiş çayırların bulunduğunu ortaya koymaktadır.
Kehribar Taşı, Baltık Denizi’nden toplanan, Litvanya’da iÅŸlenen ve Avrupa’nın yanı sıradünyanın pek çok ülkesine ihraç edilen yarı daÄŸerli-organik taÅŸtır.16 Kehribar Taşı çoÄŸunlukla kozalaklı aÄŸaçların reçinesinden oluÅŸmasının yanısıra, tropik çiçekli aÄŸaçların
reçinesinden de oluşabilir.Reçine, ağaçların bir korunma mekanizmasıdır.
Ağacın gövdesi veya dalı herhangi bir şekilde zarar görürse (atmosferik koşullar, yaşlılık veya iri hayvanlar nedeniyle v.b. dış etkenler), yani kırılıp, yarılırsa kabuksuz dokuların dış etkenlere dayanıksız olduğu bir bölge açığa çıkar. Bu durumda reçine salgılanarak, taze yüzeyin kapatılarak iyileştirilmesine çalışıldığı gibi, kendisine zarar verebilecek böcek ve mantar gibi canlılarında reçinenin kendisine has kokusu, tadı ve yapışkanlığı ile ağaçtan uzak tutulmasına çalışılır. Bazı hastalıklarını iyileştirmek için salgılama yapmasının yanında yüksek ağaçlarda hızlı büyümenin oluşturduğu tansiyon nedeniyle oluşan boyuna çatlaklardan da bolca reçine salgılanır. O dönemlerde tropik ve yarı tropik iklim koşullarında yaşayan yüksek ağaçların, iklimin gittikçe yüksek sıcaklıklara ulaşması nedeniyle de bol miktarda reçine ürettikleri düşünülmektedir.17
1- Dahili çatlakta kehribar taşı
2- Kabuk altında kehribar taşı
3- Dahili reçine kehribar taşı
4- Kabuk içinde kehribar taşı
5- Harici yara kehribar taşı
6-7- Sarkıt şeklinde kehribar
8- Harici damla biçimli reçine
Bu reçine, onu salgılayan ağaçla birlikte veya tek başına genellikle sellenme ile lagün, delta, veya denizel ortama taşınır. Burada sediment (kırıntılı malzeme) lerle birlikte gömülür. Milyonlarca sene boyunca ortama taşınan, bazen yüzlerce metre kalınlık oluşturan çökel malzeme altında kalan reçine, basınç ve sıcaklık koşulları altında sertleşerek Kehribar Taşıe dönüşür.18
Reçineden Kehribar Taşı dönüşümde, reçinenin içine gömüldüğü sedimentlerinde önemli bir rolü olduğu düşünülmektedir. Mesela, Borneo Kehribar Taşıi Orta Miosen (5000 yıl-24 mil. yıl) yaşlıdır. Buradan gelen koyu renkli kumtaşı içinden çıkarılan örnek kesin olarak Kehribar Taşı (alkolle reaksiyona girmiyor) olmasına rağmen, kiltaşı seviyelerinden elde edilen sarı renkli fosil reçine copal dir (alkolle reaksiyona girmiştir). Yani aynı süreci yeraltına gömülü olarak geçiren reçine muhtemelen içinde bulunduğu tortulların etkisiyle yeterli olgunluğa erişememiş ve copal aşamasında kalmıştır. 19
Kehribar Taşı en önemli etkenleri kabul edilen basınç ve sıcaklık yanında reçinenin içine gömüldüğü sedimentlerin türünün de etkili olduğunun düşünülmesine rağmen bu dönüşümün tüm mekanizması henüz anlaşılabilmiş değildir. Altta reçineden, copal ve Kehribar Taşıe geçiş süreci basitleştirilerek gösterilmiştir. Geçmişten günümüze doğru (soldan sağa) reçine orijinal plastisitesini ve suyunu kaybetmeye ve sertleşmeye başlar.20
Tablo 2 Reçineden Copal ve Kehribar Taşı Geçiş Süreci
Avrupa’da kehlibar yatakları en çok Ukrayna, Romanya, İsveç, İngiltere, Hollanda, Sicilya’da görülmektedir. Kehlibar ortalama 25 ila 40 m arasında deÄŸiÅŸen bir derinlikte ve eski devirlerde meydana gelen denizaltı çökeltilerinin iki tabakası arasında damarlar ÅŸeklinde bulunmaktadır. Buna mavi toprak denilmektedir. Bu, kehlibarın ikinci vatanıdır. Birinci vatanı ise bugünkü İskandinavya ve Baltık Denizinin büyük bir kısmını içine alan sahadır. Buralarda bir zamanlar büyük ormanların bulunduÄŸu tahmin edilmektedir. Kıtalar arasındaki büyük deÄŸiÅŸikliklerin sonunda bu bölgeler sular altında kalmış ve uzun seneler sonucu toplanan çam sakızı kütleleri deniz suyuyla sürüklenip gitmiÅŸti. Bunlar üzerine kum ve çakıl taÅŸlarının kaplanması ile mavi toprak olarak bilinen tabaka hasıl olmuÅŸtur. Bu bilgiler yapılan tetkikler sonucunda ilim adamlarının verdikleri kararlardır.21
Kehribar Taşı, soyu tükenmiş bir çam cinsinde bulunan ve süksinik asit içeren fosil haline gelmiş reçinedir; taşlaşmış organik bir maddedir. Genellikle küpe gibi ufacık parçalar halinde bulunur. Milyonlarca yıl önce oluşmuş tek parça halinde olanlar mücevherat yapımında kullanılmaktadır.22
FotoÄŸraf 6
Ufak parçalar halinde Kehribar Taşı
Kehribar yaklaşık 25 ile 40 metre arasında deÄŸiÅŸen bir derinlikte ve üçüncü devir oluÅŸumu denizaltı çökeltilerinin iki tabakası arasında damarlar oluÅŸturarak, glokonit ile renklenip “mavi toprak” olarak anılmaktadır. Bu tabakalar arasında orta derinlikteki deniz hayvanlarının artıklarının fosilleri bulunduÄŸundan, yer çekirdeÄŸinin hareketleri sonucu deniz yatağında meydan gelen çökelti ve kabarmaların büyük rol oynadığı bilinen bir gerçektir. Bu hareketlerin uzun bir zaman süresinde çok defalar tekrarlanmış olması gerekmektedir. Mavi Toprak üzerinde saptana 19 deÄŸiÅŸik tabaka bu görüşü kanıtlamaktadır. Kehribarın bulunduÄŸu yer onun ikinci derecedeki vatanıdır.23
Bugünkü İskandinavya ve Baltık Denizinin büyük bir kısmını kapsayan alanda bir zamanlar kehribar böceklerinin yaÅŸadığı görkemli ormanların varolduÄŸu sanılmaktadır. Bu ormanların 15 milyon yıldan fazla bir zaman süresince oluÅŸtukları kanıtlanmıştır. Üçüncü devirde kıtaların çöküşü ile bu bölgelerin sular altında kalışı, uzun yıllar boyunca bir araya toplanmış ve orman toprağı altında katılaÅŸmış halde bulunan büyük çam sakızı kütleleri deniz sularıyla sürüklenip gitmiÅŸti. Bu kütlelerin bir kısmı akıntıların etkisiyle DoÄŸu Prusya’nın sakin kıyılarına ulaÅŸmıştır. Burada üzeri kum ve çakıl taÅŸlarıyla kaplanmış ve mavi toprak olarak tanımlana tabakayı oluÅŸturmuÅŸtur. Buradaki kehribarların bir kısmı günümüze kadar ulaÅŸmıştır. Belki de nehirlerin taÅŸmasıyla deniz dalgalarıyla, deniz yatağının sürüklenmesiyle ve kıyılarda meydana gelen kopmalarla söz konusu yer deÄŸiÅŸtirmeler günümüze dek geliÅŸim göstermektedir.
Pliosen’in (5-2 mil. yıl) sonlarına doÄŸru ortaya çıkan soÄŸuma periyodu zamanla buzul devrine dönüşmüştür. Bu periyodda kehribar, buzulların hareketleri ve çamur sellerin etkisiyle yeni yataklara ve DoÄŸu Denizine doÄŸru sürüklenmiÅŸtir. Bugüne kadar toplanmış ve çıkartılmış olan kehribarın büyük bir kısmı bu kaynaklarda ve Baltık Denizindedir.
Çok beÄŸenilen bu takı taşının “iç yaÅŸantısı” atalarımızı da aynı ÅŸekilde kendine hayran bırakmıştır. Saydam taşın içindeki böcek, yaprak ve çiçek kalıntıları hiçbir zaman bozulmayacak ÅŸekilde mumyalaÅŸmıştır. Kehribarın kökeninin saptanması üzerindeki araÅŸtırmalar bu sayede derinleÅŸtirilebilmiÅŸtir. Bu, 40 milyon yıl önceki jeolojik devir hakkında tam manasıyla aydınlatıcı bilgiler edinilmesiyle yardımcı olmuÅŸtur.24
Kehribar yataklarının çevresi o zamanlar büyük miktarda kehribar böcekleri (Pinites Succinifera) ile kaplı idi. Bu böcekler günümüzde DoÄŸu Asya ve Kuzey Amerika’da rastlanılan böcek türlerine fazlasıyla benzetilmektedir. Kehribar içinde rastlanılan çiçek, yaprak, meyve ve gövde parçacıklarından edindiÄŸimiz bilgilere göre geniÅŸ yapraklı aÄŸaçlar üstünlük kazanmaktadır. Bunlar arasında öncelikle meÅŸe, kayın, kestane, karaaÄŸaç, söğüt ve AkçaaÄŸaç kalıntıları saptanmıştır. Kehribar üzerindeki izler yine bu ormanda hurma aÄŸacı ile yaprakları yelpazeyi andıran aÄŸaç türlerinin bulunduÄŸu hakkında ipucu vermeye yeterli olmuÅŸtur. Ayrıca taÅŸlar üzerinde tarçın aÄŸacının yaprak ve çiçekleri, manolya ve mazının izlerine de rastlanılmıştır. Bu yöreye özgü ilginç aÄŸaçlar arasında tropikal veya astropikal aÄŸaç türlerinin yanı sıra, günümüzde Kaliforniya’da benzer tiplerine rastladığımız dört bin yıllık görkemli çam aÄŸaçları da yükselmektedir.
Her ne kadar kehribarda rastlanılan bitki artıklarının sayısı oldukça yüksek ise de, bu görüntüler bize taşın bitki örtüsü hakkında istenilen bilgiyi yeterince vermektedir. Kehribar içersine girebilen, taşın çevresindeki ağaç artıkları, özellikle ağaçların yaprakları, çamların iğneleri, ağaç gövdesinin kabukları, çalılık tarzındaki ağaç parçacıkları ile toprak altında yetişen bitki artıklarıdır. Ormanda yetişmeyen bitki türlerinin parçacıklarının kehribar içerisine girişlerine hemen hemen hiç rastlanılmamaktadır. Ancak dökülen yaprak ve çiçekler rüzgarın etkisiyle kehribara doğru savrulacak olursa, taşın içerisine girmeyi başarmaktadır.25
Kehribar içerisinde en sık görülen böcekler çift kanatlılar, özellikle sivrisineklerle kara sinek türleridir. Bu böcekler yumuşak ve sıvı yüzeye rahatlıkla konabilmekte ve yapışkan maddeye yapışıp kalmaktadırlar. Bu böceklerin 100 den fazlasının bir arada görülebildiği kehribarlara rastlanılmıştır. Ayrıca ağaçlarla çevresindeki çalılarda yaşamlarını sürdüren bokböcekleri, karınca ve diğer böcek türleri kehribarın esir aldığı böceklerdendir. Ender de olsa, küçük kelebeklerle, az sayıda rastlanılan büyük boy kelebekler kehribarın ziyaretçileri arasındadır. Taş içerisindeki yusufçuk böcekleri hakkında pek fazla bilgi edinilememiştir. Ayrıca yalnız bir gün yaşayan su sineklerinin türlerinin bir düzineyi aşmadığı saptanmıştır.26
Geçmişteki manzaranın şekil ve görüntüleri ile başka delillere bağlı kalarak ayrıntılı bilgiler edinilmemektedir. Örneğin; bazı böcek türleri üzerinde yapılan incelemeler kehribar yatağının sayısız nehir ve derelerle kaplı dağlık bir bölge olduğu kanısını uyandırmıştır. Kehribarda görülen böcek türlerinin hemen hemen yarısının günümüzde kurtçuk(sürfe) devresini akarsularda geçiren böcek türlerinden olduğu saptanmıştır. Taş içerisinde az sayıda rastlanan taş ve sahil sinekleri de sulak bölgelerde barınmaktadırlar. Bu tür böceklerin bir kısmı akarsu yerine durgun suları tercih etmektedirler.27
Kehribar içerisindeki orman böceklerinin yanı sıra, tamamen engebesiz bölgede yaşamlarını sürdürmüş ve rastlantı sonucu kehribar ormanına düşmüş böceklere de rastlanılmaktadır. Pek tabi, ormanda az veya çok ışık sızdıran boş alanlara veya ağaçlar arasında tamamen düz arazinin bulunduğu sahaların var olabileceği unutulmamalıdır. Kehribar böceklerinin bir çoğunun çiçek arayan böcek türlerinden oldukları kanıtlanmıştır. Ancak kehribarda çeşitli arı türlerinin bulunuşu, ağaçlar arasında değişik çiçek türleriyle bezenmiş çayırların bulunduğunu ortaya koymaktadır.