Hoca Nasîrüddîn-i Tûsî, Lalin madeninin Bedahşân’a nisbet edilemeyeceÄŸini, çünkü madeninden çıkartıldıktan sonra Bedahşân’a getirildiÄŸini ve orada alınıp satıldığını, buradan baÅŸka memleketlere yayıldığını belirtir. Ona göre Bedahşân, Hilân vilayetindedir ve Lal madeni Hilân vilayetinde Åžeknân adlı dağın eteÄŸindedir, ikisinin arasında çok mesafe vardır. Hoca Nasîrüddîn-i Tûsî cevher-nâmesinde aktardığı bilgiye göre eski zamanda Lal yokmuÅŸ. Bu taÅŸ sonradan bulunmuÅŸ. Hilân vilayetinde çok deprem olduÄŸu için Lale maden olan daÄŸlar yarılmış, içinden büyüklü, küçüklü Lal yumurtaları çıkmış.
Ufalananlar ateş gibi yanarmış. Hiç kimse onun ne olduğunu bilmezmiş ve kadınlar boya diye birazıyla yumurta ve başka nesneler boyarmış. Kimse bu taşa sahip çıkmazmış. Sonra cevherîler bu taştan haberdar olmuş. Taşın etrafını kaplayan kabuğu ayırmışlar; fakat cilasını yapamamışlar. Sonunda merkaşisâ-yı zehebî ile cilalamayı başarmışlar. Renkli, sulu, arı ve şeffaf bir taş meydana gelmiş.
Böylece bu taÅŸ tanınmış. Behremanî veya remmânî yakutla beraber alınıp satılmış. Ağırlıkta ve saÄŸlamlıkta yakut kadar deÄŸerli olmadığı için raÄŸbet edilmemiÅŸ. DeÄŸeri önceki deÄŸerinin yarısına veya üçte birine inmiÅŸ. Al-i Büveyh zamanında Lalin yakut deÄŸerinde alındığı da ayrıca belirtilir. Åžirvani, o zamanlar Azerbaycan atabeglerinden Sultan Celâleddin’e bir büyük Lal getirildiÄŸini, üzerinde geçmiÅŸteki padiÅŸahların adlarının yazılı olduÄŸunu, o Lal kaana verildiÄŸini söyler. Kısacası, Åžeknân dağının eteÄŸinde bilinen ve meÅŸhur Lalin madeni iki taneymiÅŸ. Birine Bû’l-‘abbâsî, diÄŸerine süleymânî derlermiÅŸ. Çin’in öte ucunda Tenâhüm-i Sîn adlı mektepte de Lal madeni bulunurmuÅŸ195.
Hoca Nasîrüddîn-i Tûsî, Lalin madeninin Bedahşân’a nisbet edilemeyeceÄŸini, çünkü madeninden çıkartıldıktan sonra Bedahşân’a getirildiÄŸini ve orada alınıp satıldığını, buradan baÅŸka memleketlere yayıldığını belirtir. Ona göre Bedahşân, Hilân vilayetindedir ve Lal madeni Hilân vilayetinde Åžeknân adlı dağın eteÄŸindedir, ikisinin arasında çok mesafe vardır. Hoca Nasîrüddîn-i Tûsî cevher-nâmesinde aktardığı bilgiye göre eski zamanda Lal yokmuÅŸ. Bu taÅŸ sonradan bulunmuÅŸ. Hilân vilayetinde çok deprem olduÄŸu için Lale maden olan daÄŸlar yarılmış, içinden büyüklü, küçüklü Lal yumurtaları çıkmış.
Ufalananlar ateş gibi yanarmış. Hiç kimse onun ne olduğunu bilmezmiş ve kadınlar boya diye birazıyla yumurta ve başka nesneler boyarmış. Kimse bu taşa sahip çıkmazmış. Sonra cevherîler bu taştan haberdar olmuş. Taşın etrafını kaplayan kabuğu ayırmışlar; fakat cilasını yapamamışlar. Sonunda merkaşisâ-yı zehebî ile cilalamayı başarmışlar. Renkli, sulu, arı ve şeffaf bir taş meydana gelmiş.
Böylece bu taÅŸ tanınmış. Behremanî veya remmânî yakutla beraber alınıp satılmış. Ağırlıkta ve saÄŸlamlıkta yakut kadar deÄŸerli olmadığı için raÄŸbet edilmemiÅŸ. DeÄŸeri önceki deÄŸerinin yarısına veya üçte birine inmiÅŸ. Al-i Büveyh zamanında Lalin yakut deÄŸerinde alındığı da ayrıca belirtilir. Åžirvani, o zamanlar Azerbaycan atabeglerinden Sultan Celâleddin’e bir büyük Lal getirildiÄŸini, üzerinde geçmiÅŸteki padiÅŸahların adlarının yazılı olduÄŸunu, o Lal kaana verildiÄŸini söyler. Kısacası, Åžeknân dağının eteÄŸinde bilinen ve meÅŸhur Lalin madeni iki taneymiÅŸ. Birine Bû’l-‘abbâsî, diÄŸerine süleymânî derlermiÅŸ. Çin’in öte ucunda Tenâhüm-i Sîn adlı mektepte de Lal madeni bulunurmuÅŸ195.