Metafizik, doğaötesi, doğaötesel1, duyularla kavranamaz olan, doğaötesi bir özelliği bulunan, doğaötesiyle ilgili2, duyularla
kavranamayan varlıkları konu edinen felsefe, fizikötesi, akıl ve sezgiyle saÄŸlanan bilgiyi araÅŸtıran, inceleyen, tanrısal öz üzerine düşünen felsefe3 olarak tanımlanmıştır. “Fizik bilimlerinin ötesinde kalan”4 diye de tarif edilir. ‘Bergson’a göre, araÅŸtıran ve bilgi ortaya koyan pozitif bilimin karşısında metafizik, ‘iç deney’e dayalı ve mutlaÄŸa götüren bir bilme etkinliÄŸidir.5 ‘Metafizik nedir?’ sorusu ile ilgili ‘metafizik’ terimine, önceden bir anlam vermeksizin ve ona olumlu ya da olumsuz bir deÄŸer yüklemeksizin, metafiziÄŸin bir felsefe terimi -diyalektik, yöntem, bilim gibi- olduÄŸu düşüncesine dayanarak, kullanıldığı çeÅŸitli anlamlar çerçevesinde ele alarak araÅŸtırmak gerekir.6 ‘Rene Guenon’, ‘Metafizik’in yap ılış ÅŸekli itibariyle kelimesi kelimesine ‘tabiat ötesinde’ manas ına geldiÄŸini ifade etmektedir.
‘Tabiat'(fizik) kelimesini daima eskiler nazarında sahip olduÄŸu manada, yani bütün yönleriyle ‘tabiat ilmi’ manasında anlıyoruz. ‘Fizik’ tabiat alanına ait olan her ÅŸeyin incelenmesi demektir. Metafizikle ilgili olan ÅŸey ise tabiat ötesinde oland ır.7 Yine ‘Rene Guenon’a göre ilim, akli, nazari, daima dolaylı ve akis yoluyla elde edilen bir bilgi iken metafizik, akıl-üstü bir bilgidir, sezgiye dayanır(kalbi) ve doÄŸrudan doÄŸruyadır.
Metafizik’in felsefe’nin bir dalı olduÄŸu ve Aristoteles’in bu alana ismini verdiÄŸi, yüzyıldan bu yana metafiziÄŸin konusu olmayan konular ın, metafizik içine dâhil edildiÄŸi belirtilmektedir. Metafizik kelimesinin kaynağı, Eski Yunan filozofu Aristoteles’in Fizik ismi verilen bir seri kitabından gelmektedir. Bu seri kitabındaki bazı çalışmalar Fizik’ten hemen sonra yer almıştır. Bu çalışmalar felsefi sorgulama ile ilgilidir. sebeple bu kitaplara “ta meta ta fizika” yani “fizik ile ilgili kitaplardan sonra gelen kitaplar” ismi verilmiÅŸtir. Bu ‘metafizik’ kelimesinin kaynağıdır.
Metafizikle ilgili çe şitli tanımlar, düşünceler ortaya koyulmuş bilim insanlar ınca.
‘Martin Heidegger’ ÅŸunları ifade etmektedir: ‘Her halde insan ÅŸu veya bu ÅŸekilde metafizik olarak kuÅŸat ılmıştır.’10
‘Henri Bergson’, pozitif bilimin her ÅŸeyden önce sembollerle çalıştığını, hatta en somut tabii bilimlerin, yani hayatla ilgili olanların bile kendilerini yaÅŸayan varlıkların görülebilir formuyla, onların organları, anatomik unsurlarıyla sınırladığını ifade eder. Bu formlar arasında karşılaÅŸtırmalar yaparak, girift olanı daha basit olana dönüştürüp, hayatın iÅŸleyiÅŸini, sadece onun görülebilir sembolü olan ÅŸeyde incelerler. Bir gerçekliÄŸe, onu göreli olarak bilmek yerine mutlak bir biçimde sahip olmanın bir yolu varsa, ona dışardan çeÅŸitli zaviyelerden bakmak yerine, onun içine yerleÅŸmenin, analiz etmek yerine sezgiye sahip olmanın, sonuç olarak onu herhangi bir anlatıma, tercümeye, sembolik temsile gerek kalmaksızın kavramanın imkânı varsa eÄŸer, iÅŸte metafizik tam da bu anlama gelir Bergson’a göre. O, metafiziÄŸin sembolleri terk eden, onlardan vazgeçmeyi iddia eden bilim olduÄŸuna inanır.11
‘Descartes’e göre fizik, maddi dünyaya manevi dünyayı da ekleyerek, bütün tabiat ilmini kapsamaktadır.12 Dolayısıyla, ‘Descartes’in o meÅŸhur vecizesi; ‘düşünüyorum, hissediyorum, algılıyorum; öyleyse varım’a geniÅŸletilmeliydi belki de.13
Descartes’in felsefeyi tarif ettiÄŸi cümle ÅŸudur: ‘Bütün felsefe bir aÄŸaç gibidir: kökleri metafizik, gövdesi fizik, bu gövdeden çıkan dallar da öteki ilimlerdir, onlar da baÅŸlıca üçe irca edilebilir: tıp, mihanik ve ahlak. Burada kastettiÄŸim ahlak, öteki ilimlerin tam bir bilgisini isteyen ve bilgeliÄŸin en son basamağı olan en yüksek ve en tam ahlakt ır.’14
Francis Bacon, metafiziÄŸi “ilk felsefe”den ayırıp, onu, “form ve amaç nedenini” araÅŸtıran bir doÄŸa bilimi olarak tarif etmiÅŸtir.15
Metafizik’in tarihsel geliÅŸimi ile ilgili olarak uzunca bir geçmiÅŸ yazılabilir. Ancak özet olarak ifade etmek gerekirse: Metafizik, Aristoteles’in yapıtları düzenlenirken ilk olarak belirtilmiÅŸtir. O zamanlar ilk felsefeden yani “varlık olmak bakımından varlık” ve “varlığa özü gereÄŸi ait olan ana nitelikler“den bahseden bölüme ad ını vermiÅŸlerdir. OrtaçaÄŸ‘a gelindiÄŸinde ‘metafizik’teki ‘fizik’ do ÄŸa olarak, ‘meta’ da ‘öte’ (trans) olarak anlaşılmıştır. Ve ‘metafizik’ doÄŸayı aÅŸan, doÄŸadan varlıkça ve deÄŸerce üstün olanların araÅŸtırılması anlamına gelmiÅŸtir. Varlıklar -deÄŸerce- üstün olandan deÄŸersiz olana doÄŸru bir sıra içinde olduÄŸu ve bu üstün alanının araÅŸtırılması “do ÄŸa-üstü” anlamı verilen ‘metafizik’e bırak ıldığı anlaşılmaktad ır. Kavrama ortaçaÄŸ’daki bu yükleme, daha sonraki dönemlerde de etkisini sürdürmüştür.
Bergson‘a göre, zekâ ile bilim ve mekanik; sezgi ile metafizik alanına dair önermeler oluÅŸturulabilir. Dolayısıyla, Bergson’da metafizik bilme ve bilmeyle ilgili bir konu olarak karşımıza çıkar. Bergson, pozitif bilimin kar şısına metafiziÄŸi yerleÅŸtirir. Metafizikte kullanılacak bilme yolu “sezgi” olarak kendini gösterir. Sezginin nesnesi “süre” ya da “içsüre”dir. Sezgi yoluyla bilgi edinmek istenildiÄŸinde kendi kiÅŸiliÄŸimize yönelmemiz gerektiÄŸini belirtmiÅŸtir. Bergson felsefeyi zekânın sınırlarını aÅŸan bir etkinlik olarak ifade etmiÅŸtir. Ona göre felsefede kullanılması gereken bilme yetisi sezgidir. Bergson, zekânın yerine sezginin geldiÄŸi yeni bir metafizik kurma çabasındadır. Bergson’un ‘metafizik’i felsefeyle neredeyse eÅŸanlamlı kullandığı görülür. Ona göre metafiziÄŸin özel yöntemi sezgi, sezginin nesnesi de süredir ve metafizik, mutlak olanı tanımayı saÄŸlayan bilgi alanıdır. Ayrıca Bergson’da metafiziÄŸin varlık ve varolanla ilgili olmadığı da görülür.17
Metafizik, doğaötesi, doğaötesel1, duyularla kavranamaz olan, doğaötesi bir özelliği bulunan, doğaötesiyle ilgili2, duyularla
kavranamayan varlıkları konu edinen felsefe, fizikötesi, akıl ve sezgiyle saÄŸlanan bilgiyi araÅŸtıran, inceleyen, tanrısal öz üzerine düşünen felsefe3 olarak tanımlanmıştır. “Fizik bilimlerinin ötesinde kalan”4 diye de tarif edilir. ‘Bergson’a göre, araÅŸtıran ve bilgi ortaya koyan pozitif bilimin karşısında metafizik, ‘iç deney’e dayalı ve mutlaÄŸa götüren bir bilme etkinliÄŸidir.5 ‘Metafizik nedir?’ sorusu ile ilgili ‘metafizik’ terimine, önceden bir anlam vermeksizin ve ona olumlu ya da olumsuz bir deÄŸer yüklemeksizin, metafiziÄŸin bir felsefe terimi -diyalektik, yöntem, bilim gibi- olduÄŸu düşüncesine dayanarak, kullanıldığı çeÅŸitli anlamlar çerçevesinde ele alarak araÅŸtırmak gerekir.6 ‘Rene Guenon’, ‘Metafizik’in yap ılış ÅŸekli itibariyle kelimesi kelimesine ‘tabiat ötesinde’ manas ına geldiÄŸini ifade etmektedir.
‘Tabiat'(fizik) kelimesini daima eskiler nazarında sahip olduÄŸu manada, yani bütün yönleriyle ‘tabiat ilmi’ manasında anlıyoruz. ‘Fizik’ tabiat alanına ait olan her ÅŸeyin incelenmesi demektir. Metafizikle ilgili olan ÅŸey ise tabiat ötesinde oland ır.7 Yine ‘Rene Guenon’a göre ilim, akli, nazari, daima dolaylı ve akis yoluyla elde edilen bir bilgi iken metafizik, akıl-üstü bir bilgidir, sezgiye dayanır(kalbi) ve doÄŸrudan doÄŸruyadır.
Metafizik’in felsefe’nin bir dalı olduÄŸu ve Aristoteles’in bu alana ismini verdiÄŸi, yüzyıldan bu yana metafiziÄŸin konusu olmayan konular ın, metafizik içine dâhil edildiÄŸi belirtilmektedir. Metafizik kelimesinin kaynağı, Eski Yunan filozofu Aristoteles’in Fizik ismi verilen bir seri kitabından gelmektedir. Bu seri kitabındaki bazı çalışmalar Fizik’ten hemen sonra yer almıştır. Bu çalışmalar felsefi sorgulama ile ilgilidir. sebeple bu kitaplara “ta meta ta fizika” yani “fizik ile ilgili kitaplardan sonra gelen kitaplar” ismi verilmiÅŸtir. Bu ‘metafizik’ kelimesinin kaynağıdır.
Metafizikle ilgili çe şitli tanımlar, düşünceler ortaya koyulmuş bilim insanlar ınca.
‘Martin Heidegger’ ÅŸunları ifade etmektedir: ‘Her halde insan ÅŸu veya bu ÅŸekilde metafizik olarak kuÅŸat ılmıştır.’10
‘Henri Bergson’, pozitif bilimin her ÅŸeyden önce sembollerle çalıştığını, hatta en somut tabii bilimlerin, yani hayatla ilgili olanların bile kendilerini yaÅŸayan varlıkların görülebilir formuyla, onların organları, anatomik unsurlarıyla sınırladığını ifade eder. Bu formlar arasında karşılaÅŸtırmalar yaparak, girift olanı daha basit olana dönüştürüp, hayatın iÅŸleyiÅŸini, sadece onun görülebilir sembolü olan ÅŸeyde incelerler. Bir gerçekliÄŸe, onu göreli olarak bilmek yerine mutlak bir biçimde sahip olmanın bir yolu varsa, ona dışardan çeÅŸitli zaviyelerden bakmak yerine, onun içine yerleÅŸmenin, analiz etmek yerine sezgiye sahip olmanın, sonuç olarak onu herhangi bir anlatıma, tercümeye, sembolik temsile gerek kalmaksızın kavramanın imkânı varsa eÄŸer, iÅŸte metafizik tam da bu anlama gelir Bergson’a göre. O, metafiziÄŸin sembolleri terk eden, onlardan vazgeçmeyi iddia eden bilim olduÄŸuna inanır.11
‘Descartes’e göre fizik, maddi dünyaya manevi dünyayı da ekleyerek, bütün tabiat ilmini kapsamaktadır.12 Dolayısıyla, ‘Descartes’in o meÅŸhur vecizesi; ‘düşünüyorum, hissediyorum, algılıyorum; öyleyse varım’a geniÅŸletilmeliydi belki de.13
Descartes’in felsefeyi tarif ettiÄŸi cümle ÅŸudur: ‘Bütün felsefe bir aÄŸaç gibidir: kökleri metafizik, gövdesi fizik, bu gövdeden çıkan dallar da öteki ilimlerdir, onlar da baÅŸlıca üçe irca edilebilir: tıp, mihanik ve ahlak. Burada kastettiÄŸim ahlak, öteki ilimlerin tam bir bilgisini isteyen ve bilgeliÄŸin en son basamağı olan en yüksek ve en tam ahlakt ır.’14
Francis Bacon, metafiziÄŸi “ilk felsefe”den ayırıp, onu, “form ve amaç nedenini” araÅŸtıran bir doÄŸa bilimi olarak tarif etmiÅŸtir.15
Metafizik’in tarihsel geliÅŸimi ile ilgili olarak uzunca bir geçmiÅŸ yazılabilir. Ancak özet olarak ifade etmek gerekirse: Metafizik, Aristoteles’in yapıtları düzenlenirken ilk olarak belirtilmiÅŸtir. O zamanlar ilk felsefeden yani “varlık olmak bakımından varlık” ve “varlığa özü gereÄŸi ait olan ana nitelikler“den bahseden bölüme ad ını vermiÅŸlerdir. OrtaçaÄŸ‘a gelindiÄŸinde ‘metafizik’teki ‘fizik’ do ÄŸa olarak, ‘meta’ da ‘öte’ (trans) olarak anlaşılmıştır. Ve ‘metafizik’ doÄŸayı aÅŸan, doÄŸadan varlıkça ve deÄŸerce üstün olanların araÅŸtırılması anlamına gelmiÅŸtir. Varlıklar -deÄŸerce- üstün olandan deÄŸersiz olana doÄŸru bir sıra içinde olduÄŸu ve bu üstün alanının araÅŸtırılması “do ÄŸa-üstü” anlamı verilen ‘metafizik’e bırak ıldığı anlaşılmaktad ır. Kavrama ortaçaÄŸ’daki bu yükleme, daha sonraki dönemlerde de etkisini sürdürmüştür.
Bergson‘a göre, zekâ ile bilim ve mekanik; sezgi ile metafizik alanına dair önermeler oluÅŸturulabilir. Dolayısıyla, Bergson’da metafizik bilme ve bilmeyle ilgili bir konu olarak karşımıza çıkar. Bergson, pozitif bilimin kar şısına metafiziÄŸi yerleÅŸtirir. Metafizikte kullanılacak bilme yolu “sezgi” olarak kendini gösterir. Sezginin nesnesi “süre” ya da “içsüre”dir. Sezgi yoluyla bilgi edinmek istenildiÄŸinde kendi kiÅŸiliÄŸimize yönelmemiz gerektiÄŸini belirtmiÅŸtir. Bergson felsefeyi zekânın sınırlarını aÅŸan bir etkinlik olarak ifade etmiÅŸtir. Ona göre felsefede kullanılması gereken bilme yetisi sezgidir. Bergson, zekânın yerine sezginin geldiÄŸi yeni bir metafizik kurma çabasındadır. Bergson’un ‘metafizik’i felsefeyle neredeyse eÅŸanlamlı kullandığı görülür. Ona göre metafiziÄŸin özel yöntemi sezgi, sezginin nesnesi de süredir ve metafizik, mutlak olanı tanımayı saÄŸlayan bilgi alanıdır. Ayrıca Bergson’da metafiziÄŸin varlık ve varolanla ilgili olmadığı da görülür.17