Mineral Biliminin, bir bilim olarak ortaya çıkışı yakın tarihe dayansa da maden sanatlarının pratiği insan medeniyeti kadar eskidir. Siyah manganez oksitten ve kırmızı hematitten yapılan doğal pigmentler eski insanlar tarafından mağaralara çizilerek kullanılmıştır[12]. Taş devrinden sonra Bronz devrine geçişle birlikte minerallerin çıkartılması için araştırmalar yapılmıştır. M.Ö 372-287 yılları arasında Yunanlı filozof Theophratus minerallerle ilgili ilk yazılı çalışmayı yapmış ve buna Pliny de yaklaşık 400 yıl sonra kendi döneminde atıfta bulunmuştur[1].
Alman doktor Georgius Agricola’nın 1556’da yayımladığı eser mineralojinin bir bilim olarak ortaya çıkışını iÅŸaret eden tek eser olmuÅŸtur. Bu çalışmada mineraller hakkında bilgilerle birlikte, maden arama uygulamaları hakkında detaylara yer verilmiÅŸtir.1669’da Nicolas Steno’nun kuvars kristalleri üzerinde yaptığı çalışmalarla kristalografiye büyük ölçüde katkılar saÄŸlanmıştır[1].
Åžekil 1.8 Steno’nun çizdiÄŸi farklı kuvars ve hematit kristaller,köşelerindeki farklı büyüklükleri göstermektedir. (Schafkranovski,J.J tarafından,1971).
1780 yılında Carangeot kristal ara yüzeyleri arasındaki açıların bir ölçümü için temas ganyometresi adı verilen aracı bulmuÅŸtur. Bu sayede Steno’nun çalışmasını doÄŸrulayan kristallerle açısal ölçümler alınmış ve ara yüzey açılarının kesinliÄŸi yasası 1783 yılında formüle edilmiÅŸtir[12]. Bu çalışmayı 1 yıl takiben 1784’te Rene J. Haüy integral molekülleri diye adlandırdığı kristallerin aynı yapıdaki bloklarla yapıldığını göstermiÅŸtir.
Şekil 1.9 R.J.Haüy (1743-1826) tarafından geliştirilen görüşlerim resimle tasviri. Lal taşının
dodecahedron geliÅŸimi.
19.yüzyılın baÅŸlamasıyla mineral bilimi hızlı bir ÅŸekilde ilerleme göstermiÅŸtir. 1809’da Wollaston kristal yüzeylerin konumlarının kesin ve doÄŸru ölçümleri için ganyometre yansıtıcı buluÅŸunu yapmış ve doÄŸal ve yapay kristaller üzerinde kesin ölçümler yapabilmek için kullanmıştır. Böylece elde edilen veriler sayesinde kristal bilimi kesin bir bilim haline gelmiÅŸtir.1779 ve 1849 yıllarında İsveçli kimyager Berzelius ve öğrencileri mineralleri sınıflandırmamız için bugünkü temel prensipleri geliÅŸtirmiÅŸlerdir[12]. Cordier isimli Fransız doÄŸa bilimcisi 1815’te bir minerale kendi adını vermiÅŸtir, bu mineral corderittir ve mineral parçalarının optik özelliklerinin incelenmesi açısından bu çalışma bir öncü olmuÅŸtur.19. yüzyılın son dönemlerinde Fedorov,Schoenflies ve Barlow X-ışını kristal biliminin kurucusu olmuÅŸlar ve kristal içindeki düzen ve iç simetri hakkında çeÅŸitli çalışmalar yapmışlardır[12].
1914 yılında W.H.Bragg ve W.L.Bragg tarafından en eski kristal yapıların tespitleri ile ilgili çalışmalar gerçekleÅŸtirilmiÅŸ ve bilgisayarla çalışan modern X-ışıması kırınımı ekipmanı, oldukça karmaşık olan kristal yapıların hızlı tespitleri için son derece faydalı olduÄŸu sonucunu vermiÅŸtir[18]. 1960’lı yılların baÅŸlarında mikro ölçüm ile minerallerin kimyasının çalışmaları için elektron mikroskobu minerallerin,camların ve sentetik birlikteliklerin araÅŸtırılmasında kullanılan çok önemli bir araç olmuÅŸtur.
Elektron mikroskobu bir mikrometre kadar küçük olan boyutlardaki katı maddelerin kesin ve çok elementli analizlerini sağlar.
1970’den itibaren atomik yapıların son derece mükemmel ve güçlü görsel imajları transmisyon elektron mikroskobuyla oluÅŸturulmaktadır[12].
Mineral Biliminin, bir bilim olarak ortaya çıkışı yakın tarihe dayansa da maden sanatlarının pratiği insan medeniyeti kadar eskidir. Siyah manganez oksitten ve kırmızı hematitten yapılan doğal pigmentler eski insanlar tarafından mağaralara çizilerek kullanılmıştır[12]. Taş devrinden sonra Bronz devrine geçişle birlikte minerallerin çıkartılması için araştırmalar yapılmıştır. M.Ö 372-287 yılları arasında Yunanlı filozof Theophratus minerallerle ilgili ilk yazılı çalışmayı yapmış ve buna Pliny de yaklaşık 400 yıl sonra kendi döneminde atıfta bulunmuştur[1].
Alman doktor Georgius Agricola’nın 1556’da yayımladığı eser mineralojinin bir bilim olarak ortaya çıkışını iÅŸaret eden tek eser olmuÅŸtur. Bu çalışmada mineraller hakkında bilgilerle birlikte, maden arama uygulamaları hakkında detaylara yer verilmiÅŸtir.1669’da Nicolas Steno’nun kuvars kristalleri üzerinde yaptığı çalışmalarla kristalografiye büyük ölçüde katkılar saÄŸlanmıştır[1].
Åžekil 1.8 Steno’nun çizdiÄŸi farklı kuvars ve hematit kristaller,köşelerindeki farklı büyüklükleri göstermektedir. (Schafkranovski,J.J tarafından,1971).
1780 yılında Carangeot kristal ara yüzeyleri arasındaki açıların bir ölçümü için temas ganyometresi adı verilen aracı bulmuÅŸtur. Bu sayede Steno’nun çalışmasını doÄŸrulayan kristallerle açısal ölçümler alınmış ve ara yüzey açılarının kesinliÄŸi yasası 1783 yılında formüle edilmiÅŸtir[12]. Bu çalışmayı 1 yıl takiben 1784’te Rene J. Haüy integral molekülleri diye adlandırdığı kristallerin aynı yapıdaki bloklarla yapıldığını göstermiÅŸtir.
Şekil 1.9 R.J.Haüy (1743-1826) tarafından geliştirilen görüşlerim resimle tasviri. Lal taşının
dodecahedron geliÅŸimi.
19.yüzyılın baÅŸlamasıyla mineral bilimi hızlı bir ÅŸekilde ilerleme göstermiÅŸtir. 1809’da Wollaston kristal yüzeylerin konumlarının kesin ve doÄŸru ölçümleri için ganyometre yansıtıcı buluÅŸunu yapmış ve doÄŸal ve yapay kristaller üzerinde kesin ölçümler yapabilmek için kullanmıştır. Böylece elde edilen veriler sayesinde kristal bilimi kesin bir bilim haline gelmiÅŸtir.1779 ve 1849 yıllarında İsveçli kimyager Berzelius ve öğrencileri mineralleri sınıflandırmamız için bugünkü temel prensipleri geliÅŸtirmiÅŸlerdir[12]. Cordier isimli Fransız doÄŸa bilimcisi 1815’te bir minerale kendi adını vermiÅŸtir, bu mineral corderittir ve mineral parçalarının optik özelliklerinin incelenmesi açısından bu çalışma bir öncü olmuÅŸtur.19. yüzyılın son dönemlerinde Fedorov,Schoenflies ve Barlow X-ışını kristal biliminin kurucusu olmuÅŸlar ve kristal içindeki düzen ve iç simetri hakkında çeÅŸitli çalışmalar yapmışlardır[12].
1914 yılında W.H.Bragg ve W.L.Bragg tarafından en eski kristal yapıların tespitleri ile ilgili çalışmalar gerçekleÅŸtirilmiÅŸ ve bilgisayarla çalışan modern X-ışıması kırınımı ekipmanı, oldukça karmaşık olan kristal yapıların hızlı tespitleri için son derece faydalı olduÄŸu sonucunu vermiÅŸtir[18]. 1960’lı yılların baÅŸlarında mikro ölçüm ile minerallerin kimyasının çalışmaları için elektron mikroskobu minerallerin,camların ve sentetik birlikteliklerin araÅŸtırılmasında kullanılan çok önemli bir araç olmuÅŸtur.
Elektron mikroskobu bir mikrometre kadar küçük olan boyutlardaki katı maddelerin kesin ve çok elementli analizlerini sağlar.
1970’den itibaren atomik yapıların son derece mükemmel ve güçlü görsel imajları transmisyon elektron mikroskobuyla oluÅŸturulmaktadır[12].