Pers Uygarlığı döneminde (M.Ö. 547-330) takılarda; Oltu Taşı Yüzük deÄŸerli ve yarı deÄŸerli taÅŸlar kullanılmıştır. Bu dönemde her taşın kendine özgü gücü olduÄŸuna inanılmıştır. Bu dönem takılarının en önemlisi, yarı deÄŸerli taÅŸlarla yapılmış olan ve öteki dünyada yeniden hayat bulmanın sembolü olan “skarabe” Oltu Taşı YüzüklerdirÂ
M.Ö. 330-30 yıllarını kapsayan Hellenistik Dönem Doğu ile Batıyı buluşturan, farklı kültürleri kaynaştıran bir dönem olmuştur. Bu dönemde mimari, heykeltıraşlık, kuyumculuk, tıp, sanat ve bilim dallarında gelişmeler kaydedilmiştir. Hellenistik dönem takıları heykel formunda tasarlanmış ve insan başı, aslan, boğa gibi hayvan başı formlarında takılar üretilmiştir (Anonim 2004).
Bu dönemde telkari, granülasyon ve kabartma teknikleri üstün beceriyle uygulanmıştır. Takılar arasında yılan biçimli bilezik (Şekil 2.14) ve Oltu Taşı Yüzükler, ceylan başlı küpeler, zincir kolyeler, menteşeli bilezikler, mühür Oltu Taşı Yüzük ler, Herakles düğümlü takılar, taçlar ve diademler dikkati çekmektedir (Meriçboyu 2000). Özelikle taçlar, altından yapılan defne ve meşe yapraklarıyla süslenmiştir (Anonim 2004).
Helenistik dönemde süs taşı işlemeciliğinde de gelişmeler görülmüş; kalsedon, zümrüt, yakut, akuamarin, grena, karneol, ametist gibi değerli taşlar takılarda ve vazo, heykel ve büst gibi eserlerin yapımında da kullanılmıştır (Savaşçın ve Türe 2002) (Şekil 2.15).
Åžekil 2.14 Helenistik ÇaÄŸ’a ait yılan baÅŸlı Åžekil 2.15 Hellenistik ÇaÄŸ’a ait kalsedon
bilezik (Savaşçın ve Türe 2002) gemma(Savaşçın ve Türe 2002)
Batı Roma İmparatorluÄŸu’nun yıkılışından sonra, DoÄŸu Roma İmparatorluÄŸu (Bizans) Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethine kadar bin yıl hüküm sürmüş, İmparatorluÄŸun merkezi olan İstanbul, mimari, plastik sanatlar, mozaik, fresk, kuyumculuk ve diÄŸer sanatların merkezi olmuÅŸtur. Bu dönemde; Hıristiyanlığın etkisiyle Haç motifi kuyumculuÄŸun temel sembollerinden olmuÅŸ, Hz. İsa’yı ve Hıristiyanlığı simgeleyen semboller kuyumculuk ve diÄŸer sanat dallarında kullanılmıştır (Anonim 2004).
Roma döneminde geliÅŸtirilen “niello”(savat) tekniÄŸi; altın ve gümüş eserlerin
süslenmesinde büyük ölçüde uygulanmıştır. Roma geleneği olan nişan ve evlilik
Oltu Taşı Yüzükleri ile altın paraların Oltu Taşı Yüzük, kolye gibi takı kompozisyonlarında kullanılması
(Şekil 2.16) geleneği Bizans döneminde de devam etmiş ve kültürel süreklilik içinde
günümüze kadar ulaşmıştır (Köroğlu 2004). .
Bizans kuyumculuÄŸunun en karakteristik tekniÄŸi olan “mine” (email-emaye) tekniÄŸi (Åžekil 2.17), X. yüzyılda daha önce hiçbir kültürde görülmeyen üstün bir işçiliÄŸe ulaÅŸmıştır (KöroÄŸlu 2000, Savaşçın ve Türe 2002).
Şekil 2.17 Emaye tekniği ile yapılmış Bizans dönemi manşet bilezik (Köroğlu 2000)
Selçukluların 1071’de Malazgirt Savaşında Bizans İmparatorluÄŸunu yenmesinden sonra Anadolu Selçuklu Devleti kurulmuÅŸtur. XI. yüzyılda Anadolu’ya yerleÅŸen Anadolu Selçuklularında; maden sanatında Orta Asya ve İslam etkileri görülmekle beraber, Selçuklu kuyumculuÄŸunda kazıma, kabartma (repousse), kakma, delik iÅŸi, yaldız, savat ve mine teknikleri altın ve gümüş üzerine baÅŸarıyla uygulanmıştır (Erginsoy 1978,
Anonim 2004).
Anadolu Selçuklularından sonra büyük bir uygarlık kuran Osmanlı İmparatorluÄŸu döneminde kuyumculuk sanatında ilerlemeler görülmüş, teknik ve işçilik bakımından eÅŸsiz eserler üretilmiÅŸtir (Bilirgen 2001, Anonim 2004). Osmanlı sarayında mücevher kullanımı Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethinden sonra giderek artmış ve kıymetli eserler üretilmiÅŸtir. Osmanlı kuyumculuk sanatında ve üretilen takılarda; Bizans, İran,
Hint, Arap kültürlerinin yanı sıra Rus ve Avrupa izleri de görülmektedir (İrepoğlu
2000).
Bu dönemde BaÅŸkent İstanbul’un yanı sıra özellikle Trabzon, Samsun, Sivas, Van, Erzincan, Erzurum, Bitlis, Kula, EskiÅŸehir, Diyarbakır, Mardin, Midyat, Åžam, Halep, Kıbrıs ve Prizren gibi merkezlerde kuyumculuk çok geliÅŸmiÅŸ ve kıymetli eserler
üretilmiştir (Bilirgen 2001, Köroğlu 2004)
Şekil 2.18 XVI.yy.a ait murassa Şekil 2.19 XIX.yy.a ait mineli altın tatlı takımı
matara (Bilirgen 2001) (Bilirgen 2001)
Osmanlı imparatorluÄŸu döneminde sorguç, hotoz, zülüflük, saç bağı, gerdanlık, broÅŸ, küpe, bilezik, Oltu Taşı Yüzük, mühür, niÅŸan, halhal, zincir, saat, köstek, kemer gibi deÄŸerli takılar üretilmiÅŸ, özellikle imparatorluÄŸun merkezi olan sarayda geniÅŸ kullanım alanı bulmuÅŸtur. Bu dönemde takıların yanı sıra Kur’an-ı Kerim cildi, bardak, matara, ÅŸamdan, buhurdan, gülabdan, nargile, yazı takımı, ayna, tarak, sadak, kılıç, hançer, kalkan, beÅŸik, kaftan, zırh ve koÅŸum takımı gibi günlük kullanım eÅŸyaları da altın ve gümüşten yapılmış, zümrüt, elmas, yakut, inci gibi deÄŸerli taÅŸlarla süslenmiÅŸtir (İrepoÄŸlu 2000) (Åžekil 2.18- Åžekil 2.19).
Â
Pers Uygarlığı döneminde (M.Ö. 547-330) takılarda; Oltu Taşı Yüzük deÄŸerli ve yarı deÄŸerli taÅŸlar kullanılmıştır. Bu dönemde her taşın kendine özgü gücü olduÄŸuna inanılmıştır. Bu dönem takılarının en önemlisi, yarı deÄŸerli taÅŸlarla yapılmış olan ve öteki dünyada yeniden hayat bulmanın sembolü olan “skarabe” Oltu Taşı YüzüklerdirÂ
M.Ö. 330-30 yıllarını kapsayan Hellenistik Dönem Doğu ile Batıyı buluşturan, farklı kültürleri kaynaştıran bir dönem olmuştur. Bu dönemde mimari, heykeltıraşlık, kuyumculuk, tıp, sanat ve bilim dallarında gelişmeler kaydedilmiştir. Hellenistik dönem takıları heykel formunda tasarlanmış ve insan başı, aslan, boğa gibi hayvan başı formlarında takılar üretilmiştir (Anonim 2004).
Bu dönemde telkari, granülasyon ve kabartma teknikleri üstün beceriyle uygulanmıştır. Takılar arasında yılan biçimli bilezik (Şekil 2.14) ve Oltu Taşı Yüzükler, ceylan başlı küpeler, zincir kolyeler, menteşeli bilezikler, mühür Oltu Taşı Yüzük ler, Herakles düğümlü takılar, taçlar ve diademler dikkati çekmektedir (Meriçboyu 2000). Özelikle taçlar, altından yapılan defne ve meşe yapraklarıyla süslenmiştir (Anonim 2004).
Helenistik dönemde süs taşı işlemeciliğinde de gelişmeler görülmüş; kalsedon, zümrüt, yakut, akuamarin, grena, karneol, ametist gibi değerli taşlar takılarda ve vazo, heykel ve büst gibi eserlerin yapımında da kullanılmıştır (Savaşçın ve Türe 2002) (Şekil 2.15).
Åžekil 2.14 Helenistik ÇaÄŸ’a ait yılan baÅŸlı Åžekil 2.15 Hellenistik ÇaÄŸ’a ait kalsedon
bilezik (Savaşçın ve Türe 2002) gemma(Savaşçın ve Türe 2002)
Batı Roma İmparatorluÄŸu’nun yıkılışından sonra, DoÄŸu Roma İmparatorluÄŸu (Bizans) Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethine kadar bin yıl hüküm sürmüş, İmparatorluÄŸun merkezi olan İstanbul, mimari, plastik sanatlar, mozaik, fresk, kuyumculuk ve diÄŸer sanatların merkezi olmuÅŸtur. Bu dönemde; Hıristiyanlığın etkisiyle Haç motifi kuyumculuÄŸun temel sembollerinden olmuÅŸ, Hz. İsa’yı ve Hıristiyanlığı simgeleyen semboller kuyumculuk ve diÄŸer sanat dallarında kullanılmıştır (Anonim 2004).
Roma döneminde geliÅŸtirilen “niello”(savat) tekniÄŸi; altın ve gümüş eserlerin
süslenmesinde büyük ölçüde uygulanmıştır. Roma geleneği olan nişan ve evlilik
Oltu Taşı Yüzükleri ile altın paraların Oltu Taşı Yüzük, kolye gibi takı kompozisyonlarında kullanılması
(Şekil 2.16) geleneği Bizans döneminde de devam etmiş ve kültürel süreklilik içinde
günümüze kadar ulaşmıştır (Köroğlu 2004). .
Bizans kuyumculuÄŸunun en karakteristik tekniÄŸi olan “mine” (email-emaye) tekniÄŸi (Åžekil 2.17), X. yüzyılda daha önce hiçbir kültürde görülmeyen üstün bir işçiliÄŸe ulaÅŸmıştır (KöroÄŸlu 2000, Savaşçın ve Türe 2002).
Şekil 2.17 Emaye tekniği ile yapılmış Bizans dönemi manşet bilezik (Köroğlu 2000)
Selçukluların 1071’de Malazgirt Savaşında Bizans İmparatorluÄŸunu yenmesinden sonra Anadolu Selçuklu Devleti kurulmuÅŸtur. XI. yüzyılda Anadolu’ya yerleÅŸen Anadolu Selçuklularında; maden sanatında Orta Asya ve İslam etkileri görülmekle beraber, Selçuklu kuyumculuÄŸunda kazıma, kabartma (repousse), kakma, delik iÅŸi, yaldız, savat ve mine teknikleri altın ve gümüş üzerine baÅŸarıyla uygulanmıştır (Erginsoy 1978,
Anonim 2004).
Anadolu Selçuklularından sonra büyük bir uygarlık kuran Osmanlı İmparatorluÄŸu döneminde kuyumculuk sanatında ilerlemeler görülmüş, teknik ve işçilik bakımından eÅŸsiz eserler üretilmiÅŸtir (Bilirgen 2001, Anonim 2004). Osmanlı sarayında mücevher kullanımı Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethinden sonra giderek artmış ve kıymetli eserler üretilmiÅŸtir. Osmanlı kuyumculuk sanatında ve üretilen takılarda; Bizans, İran,
Hint, Arap kültürlerinin yanı sıra Rus ve Avrupa izleri de görülmektedir (İrepoğlu
2000).
Bu dönemde BaÅŸkent İstanbul’un yanı sıra özellikle Trabzon, Samsun, Sivas, Van, Erzincan, Erzurum, Bitlis, Kula, EskiÅŸehir, Diyarbakır, Mardin, Midyat, Åžam, Halep, Kıbrıs ve Prizren gibi merkezlerde kuyumculuk çok geliÅŸmiÅŸ ve kıymetli eserler
üretilmiştir (Bilirgen 2001, Köroğlu 2004)
Şekil 2.18 XVI.yy.a ait murassa Şekil 2.19 XIX.yy.a ait mineli altın tatlı takımı
matara (Bilirgen 2001) (Bilirgen 2001)
Osmanlı imparatorluÄŸu döneminde sorguç, hotoz, zülüflük, saç bağı, gerdanlık, broÅŸ, küpe, bilezik, Oltu Taşı Yüzük, mühür, niÅŸan, halhal, zincir, saat, köstek, kemer gibi deÄŸerli takılar üretilmiÅŸ, özellikle imparatorluÄŸun merkezi olan sarayda geniÅŸ kullanım alanı bulmuÅŸtur. Bu dönemde takıların yanı sıra Kur’an-ı Kerim cildi, bardak, matara, ÅŸamdan, buhurdan, gülabdan, nargile, yazı takımı, ayna, tarak, sadak, kılıç, hançer, kalkan, beÅŸik, kaftan, zırh ve koÅŸum takımı gibi günlük kullanım eÅŸyaları da altın ve gümüşten yapılmış, zümrüt, elmas, yakut, inci gibi deÄŸerli taÅŸlarla süslenmiÅŸtir (İrepoÄŸlu 2000) (Åžekil 2.18- Åžekil 2.19).
Â