Sert bir cisim olarak bilinen “Åžifa TaÅŸları”, insanlığın baÅŸlangıcından bugüne kadar kendisine farklı kullanım alanları bulmuÅŸtur. Åžifa TaÅŸlarıın, insanların çeÅŸitli ihtiyaçlarını karşılamak gibi vasıflarının yanı sıra “büyü yapma, fala bakma, adak adama, dilek tutma, hastalığa ÅŸifa bulma, talih ve saadet temini, bolluk ve bereket getirme, yaÄŸmur ve kar yaÄŸdırma, düşmanları yenme tapınma”1 gibi özellikleri de görülür.
İlk kim ya da kimler tarafından, ne zaman kullanıldığı kesin olarak bilinmeyen Åžifa TaÅŸlarıın, Hz. Âdem zamanında toprakla birlikte var olduÄŸuna ve Åžifa TaÅŸlarıı bina yapımında Hz. Âdem’in kullandığına inanılır2.
GeçmiÅŸ toplumlarda insanların Åžifa TaÅŸlarıa yükledikleri anlamlara baktığımızda hemen hemen ortak inançların, onların yaÅŸamlarında yer edindiÄŸini görürüz. Tanyu’nun “Türklerde Åžifa TaÅŸlarıla İlgili İnançlar” adlı kitabı, Åžifa TaÅŸlarıların toplumların (Mısır, Babil, Asur, Roma)3 hayatında hangi iÅŸlevlere sahip olduÄŸu hakkında bilgi verir. Genel olarak Åžifa TaÅŸları inancı; anıt Åžifa TaÅŸlarılarına önem verme, Åžifa TaÅŸlarıları fal, büyü ve büyücülükte kullanma, hastalığa karşı ve talih, saadet temini için muska gibi boyunda Åžifa TaÅŸlarııma, uÄŸur getirme ÅŸeklindedir.
Hikmet Tanyu, Türklerde Åžifa TaÅŸlarıla İlgili İnançlar, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yay., Ankara, 1987, s. 1-37. Rehber Ansiklopedisi, “Åžifa TaÅŸları ve Åžifa TaÅŸları Ocağı”, C. 16, Türkiye Gazetesi Yay., İstanbul, s. 148-149. Tanyu, age, s. 6-25. Tanyu, age, s. 6-25.
Mezopotamya’da, Sümer ve Akatlarda, bazılarının üzeri yazılı, diÅŸi ve erkek diye nitelendirilen, ipe dizilip boyuna veya mabede asılan ufak Åžifa TaÅŸlarılar mevcuttur. Hititlerin fetiÅŸ mahiyetinde kullandığı kutsal HuvaÅŸi Åžifa TaÅŸlarıı, Friglerin ana tanrıçası Kybele’nin KaraÅžifa TaÅŸları’ı, Greklerin bereket ve verimlilik tanrısı saydığı, insanlara yol gösteren, onları koruyucu bir role sahip Hermes’i Åžifa TaÅŸlarıa farklı bir mana kazandırır. Yine Romalılarda kutsal çakmakÅžifa TaÅŸlarıı inancı, bir kutsal Åžifa TaÅŸlarıın (yaÄŸmur Åžifa TaÅŸlarıı) yardımıyla yaÄŸmur bekleme, kutsal güneÅŸ Åžifa TaÅŸlarıının yüksek bir mevkie sahip olması4 Romalıların yaygın inançlarındandır. Ayrıca kitapta, Almanlarda, Åžifa TaÅŸlarıla ilgili inançların çok daha fazla olmasına dikkat çekilir. Türklerde ise İslamiyet öncesi devirde, gökten inen nur sütünün “yeÅŸim”den meydana getirdiÄŸi Kutlu Kaya inancı vardır. Bu kayanın küçük bir parçası dahi Dokuz OÄŸuzların ülkesinden gitse, o ülkenin felaketi olacağına inanılır.
İslamiyet’in kabulüyle de yaÄŸmur Åžifa TaÅŸları (yâda, yâd) dinî bir boyut kazanmıştır5. Dolayısıyla “Åžifa TaÅŸları inancının bütün önceki çaÄŸlarda ve günümüzdeki toplumlar arasında çok benzerlikleri”6 olduÄŸu görülür.
“SertliÄŸi, güzelliÄŸi, parlaklığı, ender oluÅŸu ile özel bir deÄŸer kazanan, eÅŸya ya da mücevher yapımında kullanılan”7 deÄŸerli Åžifa TaÅŸlarılar, kutsal Åžifa TaÅŸlarılar kadar insanoÄŸlu için önem arz etmektedir. Bu önem kimi zaman süs eÅŸyası ve sosyal statünün bir göstergesi, kimi zaman benzetme unsuru, kimi zamansa çeÅŸitli hastalıkları tedavi edici yönde karşımıza çıkar8.
Dört kutsal kitap incelendiÄŸinde, deÄŸerli Åžifa TaÅŸlarıların kökeninin oldukça eskiye dayandığı anlaşılır. Zebur’da bilinen herhangi bir cevhere rastlanmazken, Tevrat, İncil ve Kur’an, bu anlamda oldukça zengindir. Kutsal metinler mukayese edildiÄŸinde ise, elmas, firuze, laciverd, ayÅžifa TaÅŸlarıı, agat, oniks sadece Tevrat’ta; beril ve akik Åžifa TaÅŸlarıı İncil’de görülür.
Tevrat9, Şifa Taşlarıların en çok geçtiği kutsal kitaptır. Burada değerli Şifa Taşlarılar, tasvirî anlatımlarda, benzetmelerde ve maddî unsur olarak karşımıza çıkar.
MISIRDAN ÇIKIÅž: Çık. 24: 10 İsrail’in Tanrısı’nı gördüler. Tanrı’nın ayakları altında lacivert Åžifa TaÅŸlarıını andıran bir döşeme vardı, gök gibi duruydu.
MISIRDAN ÇIKIŞ: Çık. 28: 17-Çık. 39: 10 Üzerine dört sıra Şifa Taşları yuvası kaktılar. Birinci sırada yakut, topaz, zümrüt;
MISIRDAN ÇIKIŞ: Çık. 28: 18-Çık. 39: 11 ikinci sırada firuze, lacivert Şifa Taşlarıı, ayŞifa Taşlarıı;
MISIRDAN ÇIKIŞ: Çık. 28: 19- Çık. 39: 12 üçüncü sırada gökyakut, agat, ametist;
MISIRDAN ÇIKIŞ: Çık. 28: 20- Çık. 39: 13 dördüncü sırada sarı yakut, oniks ve yeşim olacak. Şifa Taşlarılar altın yuvalara kakılacak.
ESTER: Est. 1: 6 Mermer sütunlar üzerindeki gümüş çemberlere mor ve beyaz renkli iplikten yapılmış sicimlerle bağlanmış beyaz ve lacivert kumaşlar asılmıştı. Somaki, mermer, sedef ve pahalı Şifa Taşlarılar döşenmiş avluya altın ve gümüş sedirler yerleştirilmişti
Tanyu, age, s. 38-45. Tanyu, age, s. 199.
Büyük Larousse Sözlük ve Ansiklopedisi, “Åžifa TaÅŸları”, C. 22, Milliyet Gazetesi Yay., İstanbul, 1986, s. 11281. Åžifa TaÅŸlarıların farklı bir kullanımı da bazı çiçeklere ad olmasıdır. Sünbül ve laleye adını veren Åžifa TaÅŸlarılar ÅŸunlardır: “Oniki Åžifa TaÅŸları (eflâtun, yeÅŸil gölgeli sümbül), yâkût veya gök yâkût (pembe yalınkat sümbül), lâciverdî Åžifa TaÅŸları (yalınkat veya koyu gölgeli mor sümbül), elmâs (açık pembe sümbül), yeÅŸm (açık mor sümbül), dürr-i ÅŸehvâr (Pembe sümbül) somâkî Åžifa TaÅŸları (eflâtun, az katmerli sümbül)” (Kutlar, 2005: 1); “la’l-i Bedahşî, lâle-i mercân, sâgar-ı la’lîn (kırmızı lale)” (Kartal, 1998: 18, 20).
Dört Kutsal Kitap, (sohbeticanan.com/programlar.asp, 09.04.2007).
EYÜP: Eyüp. 28: 6 Kayalarından lacivert Şifa Taşlarıı çıkar, yüzeyi altın tozunu andırır.
EYÜP: Eyüp. 28: 16 Ona ofir altınıyla, değerli oniksle, lacivert Şifa Taşlarııyla değer biçilmez.
EYÜP: Eyüp. 28: 18 Yanında mercanla billurun sözü edilmez, bilgeliğin değeri mücevherden üstündür.
ÖZDEYİŞLER: Özd. 3: 15 Daha değerlidir mücevherden, dileyeceğin hiçbir şey onunla kıyaslanamaz.
ÖZDEYİŞLER: Özd. 8: 11 Çünkü bilgelik mücevherden değerlidir, dilediğin hiçbir şey onunla kıyaslanamaz.
ÖZDEYİŞLER: Özd. 20: 15 Bol bol altının, mücevherin olabilir, ama bilgi akıtan dudaklar daha değerlidir.
ÖZDEYİŞLER: Özd. 31: 10 Erdemli kadını kim bulabilir? Onun değeri mücevherden çok üstündür.
YEÅžAYA: YÅŸa. 54: 11 “Ey kasırgaya tutulmuÅŸ, avuntu bulmamış ezik kent! Åžifa TaÅŸlarılarını koyu harçla yerine koyacak, temellerini lacivert Åžifa TaÅŸlarııyla atacağım.
YEŞAYA: Yşa. 54: 12 Kale burçlarını yakuttan, kapılarını mücevherden, surlarını değerli Şifa Taşlarılardan yapacağım.
YEREMYA: Yer. 17: 1 “Yahuda’nın günahı demir kalemle yazıldı; Yüreklerinin levhaları, sunaklarının boynuzları üzerine elmas uçlu aletle oyuldu.
AĞITLAR: Ağı. 4: 7 Beyleri kardan temiz, sütten aktılar, bedence mercandan kızıl, lacivert Şifa Taşlarıı kadar biçimliydiler.
HEZEKİEL: Hez. 1: 16 Tekerleklerin görünüşü ve yapısı şöyleydi: Sarı yakut gibi parlıyorlardı ve dördü de birbirine benziyordu. Görünüşleri ve yapılışları iç içe girmiş bir tekerlek gibiydi.
HEZEKİEL: Hez. 1: 22 Kubbeye benzer, billur gibi parlak ve korkunç bir şey canlı yaratıkların başları üzerine yayılmıştı.
HEZEKİEL: Hez. 1: 26 Başları üzerindeki kubbenin üstünde lacivert Şifa Taşlarıından yapılmış tahta benzer bir nesne vardı. Yüksekte, tahtı andıran nesnede insana benzer biri oturuyordu.
HEZEKİEL: Hez. 7: 20 Mücevherlerinin güzelliğiyle gururlanırlardı. İğrenç, tiksindirici putlarını bunlardan yaptılar. Bu yüzden mücevherlerini kirli bir nesneye çevireceğim.
HEZEKİEL: Hez. 10: 1 Baktım, Keruvlar’ın başı üzerindeki kubbenin üzerinde lacivert Åžifa TaÅŸlarıından tahta benzer bir nesne gördüm.
HEZEKİEL: Hez. 16: 39 Seni oynaşlarının eline teslim edeceğim. Fuhuş yuvalarını yıkacak, yüksek tapınma yerlerini bozacaklar. Üzerindeki giysileri soyacak, güzel mücevherlerini alıp seni çırılçıplak bırakacaklar.
HEZEKİEL: Hez. 23: 26 Üzerindeki giysiyi soyacak, güzel mücevherlerini alacaklar.
HEZEKİEL: Hez. 23: 40 “Siz iki kız kardeÅŸ uzaklarda yaÅŸayan adamların gelmesi için ulaklar gönderdiniz. Adamlar gelince, onlar için yıkanıp gözlerinize sürme çektiniz, mücevherlerinizi taktınız.
HEZEKİEL: Hez. 27: 16 Sende çok çeşit ürün olduğundan, Edom seninle ticaret yaptı. Mallarına karşılık sana firuze, mor kumaş, işlemeli giysiler, ince keten, mercan, yakut verdiler.
HEZEKİEL: Hez. 28: 13 Sen Tanrı’nın bahçesi Aden’deydin. Yakut, topaz, ayÅžifa TaÅŸlarıı, sarı yakut, oniks, yeÅŸim, lacivert Åžifa TaÅŸlarıı, firuze, zümrütle, çeÅŸit çeÅŸit deÄŸerli Åžifa TaÅŸlarıla bezenmiÅŸtin. Kakma ve oyma iÅŸlerin hep altındandı. Bunlar yaratıldığın gün hazırlanmışlardı.
DANİEL: Dan. 10: 6 Bedeni sarı yakut gibiydi. Yüzü şimşek gibi parlıyordu. Gözleri alevli meşalelere benziyordu. Kollarıyla bacakları cilalı tunç gibi parlıyor, sesi büyük bir kalabalığın çıkardığı gürültüyü andırıyordu.
ZEKERİYA: Zek. 9: 16 O gün Tanrıları Rab sürüsü olan halkını kurtaracak. O’nun ülkesinde taç mücevherleri gibi parlayacaklar.
İncil10, Şifa Taşlarıların kullanımında ikinci sırada gelir.
MATTA: Mat. 13: 45 “Yine Göklerin EgemenliÄŸi, güzel inciler arayan bir tüccara benzer.
MATTA: Mat. 13: 46 Tüccar, çok değerli bir inci bulunca gitti, varını yoğunu satıp o inciyi satın
aldı.”
YUHANNA: Yu. 19: 29 Orada ekÅŸi ÅŸarap dolu bir kap vardı. Åžaraba batırılmış bir süngeri mercanköşk dalına takarak O’nun aÄŸzına uzattılar.
Pavlus’tan TİMOTEOS’A BİRİNCİ MEKTUP: 1. Ti. 2: 9-10 Kadınların da saç örgüleriyle, altınlarla,
incilerle ya da pahalı giysilerle değil, sade giyimle, edepli ve ölçülü tutumla, Tanrı yolunda yürüdüklerini ileri süren kadınlara yaraşır biçimde, iyi işlerle süslenmelerini isterim.
İBRANİLER’E MEKTUP: İbr. 9: 19 Musa, Kutsal Yasa’nın her buyruÄŸunu bütün halka bildirdikten
sonra su, al yapağı, mercanköşk otu ile danaların ve tekelerin kanını alıp hem kitabın hem de bütün halkın üzerine serpti.
VAHİY: Va. 4: 3 Tahtta oturanın, yeşim ve kırmızı akik Şifa Taşlarıına benzer bir görünüşü vardı. Zümrüdü andıran bir gökkuşağı tahtı çevreliyordu.
VAHİY: Va. 4: 6 Tahtın önünde billur gibi, sanki camdan bir deniz vardı. Tahtın ortasında ve çevresinde, önü ve arkası gözlerle kaplı dört yaratık duruyordu.
VAHİY: Va. 9: 17 Görümümde atları ve binicilerini gördüm. Ateş, gökyakut ve kükürt renginde göğüs zırhları kuşanmışlardı. Atların başları aslan başına benziyordu. Ağızlarından ateş, duman, kükürt fışkırıyordu.
VAHİY: Va. 17: 4 Kadın, mor ve kırmızı giysilere bürünmüş, altınlar, değerli Şifa Taşlarılar, incilerle süslenmişti. Elinde iğrenç şeylerle, fuhşunun çirkeflikleriyle dolu altın bir kâse vardı.
VAHİY: Va. 18: 12-13 Altını, gümüşü, değerli Şifa Taşlarıları, incileri, ince keteni, ipeği, mor ve kırmızı kumaşları, her çeşit kokulu ağacı, fildişinden yapılmış her çeşit eşyayı, en pahalı ağaçlardan, tunç, demir ve mermerden yapılmış her çeşit malı, tarçın ve kakule, buhur, güzel kokulu yağ, günnük, şarap, zeytinyağı, ince un ve buğdayı, sığırları, koyunları, atları, arabaları ve köleleri, insanların canını satın alacak kimse yok artık.
VAHİY: Va. 18: 16 ‘Vay başına, vay!’ diyecekler. ‘İnce keten, mor ve kırmızı kumaÅŸ kuÅŸanmış, altın, deÄŸerli Åžifa TaÅŸları ve incilerle süslenmiÅŸ koca kent!’
Dört Kutsal Kitap, (sohbeticanan.com/programlar.asp, 09.04.2007).
VAHİY: Va. 21: 10-11 Sonra melek beni Ruh’un yönetiminde büyük, yüksek bir daÄŸa götürdü. Oradan bana gökten, Tanrı’nın yanından inen ve O’nun görkemiyle ışıldayan kutsal kenti, YeruÅŸalim’i gösterdi. Kentin ışıltısı çok deÄŸerli bir Åžifa TaÅŸlarıın, billur gibi parıldayan yeÅŸim Åžifa TaÅŸlarıının ışıltısına benziyordu.
VAHİY: Va. 21: 18 Surlar yeşimden yapılmıştı. Kent ise, cam duruluğunda saf altındandı.
VAHİY: Va. 21: 19-20 Kent surlarının temelleri her tür değerli Şifa Taşlarıla bezenmişti. Birinci temel Şifa Taşlarıı yeşim, ikincisi lacivert Şifa Taşlarıı, üçüncüsü akik, dördüncüsü zümrüt, beşincisi damarlı akik, altıncısı kırmızı akik, yedincisi sarı yakut, sekizincisi beril, dokuzuncusu topaz, onuncusu sarıca zümrüt, on birincisi gök yakut, on ikincisi ametistti.
VAHİY: Va. 21: 21 On iki kapı on iki inciydi; kapıların her biri birer inciden yapılmıştı. Kentin anayolu cam saydamlığında saf altındandı.
VAHİY: Va. 22: 1 Melek bana Tanrı’nın ve Kuzu’nun tahtından çıkan billur gibi berrak yaÅŸam suyu ırmağını gösterdi.
Kur’an-ı Kerim11’de deÄŸerli Åžifa TaÅŸlarılar, özellikle cennet, huri ve gılman tasvirlerinde kullanılır.
HAC 23. Muhakkak ki Allah, iman edip iyi davranışlarda bulunanları, zemininden ırmaklar akan cennetlere kabul eder. Bunlar orada altın bileziklerle ve incilerle bezenirler. Orada giyecekleri ise ipektir.
NÛR 35. Allah, göklerin ve yerin nurudur. O’nun nurunun temsili, içinde lamba bulunan bir kandillik gibidir. O lamba kristal bir fanus içindedir; o fanus da sanki inciye benzer bir yıldız gibidir ki, doÄŸuya da, batıya da nisbet edilemeyen mübarek bir aÄŸaçtan, yani zeytinden (çıkan yaÄŸdan) tutuÅŸturulur. Onun yağı, neredeyse, kendisine ateÅŸ deÄŸmese dahi ışık verir. (Bu,) nûr üstüne nûrdur. Allah dilediÄŸi kimseyi nûruna eriÅŸtirir. Allah insanlara (iÅŸte böyle) temsiller getirir. Allah her ÅŸeyi bilir.
FÂTIR 33. (Onların mükâfatı), içine girecekleri Adn cennetleridir. Orada altın bilezikler ve incilerle süslenirler. Orada giyecekleri elbiseleri de ipektir.
TÛR 24. Çevrelerinde, kendilerine özgülenmiş genç uşaklar dolaşır; sanki sedeflerinde saklı inciler.
VÂKIA 11-12, 15-16. İşte bunlar, Naîm cennetlerinde (Allah’a) en yakın olanlardır … Cevherlerle iÅŸlenmiÅŸ tahtlar üzerindedir, karşılıklı olarak oturup yaslanırlar.
VÂKIA 22. İri gözlü hûriler, 23. Saklı inciler gibi.
İNSÂN 15-16, 19. Yanlarında, gümüş kaplar ve billur kaselerle, gümüş beyazlığında (billur gibi) ÅŸeffaf kupalarla dolaşılır ki sakiler bunu (cennet ÅŸarabını) ölçüsünce tayin ve takdir ederler … O insanların etrafında öyle ölümsüz genç nedîmler dolaşır ki, onları gördüğünde, etrafa saçılıp dağılmış inciler sanırsın.
RAHMÂN 22. İki (denizden) sinden de inci ve mercan çıkar.
RAHMÂN 56, 58. Oralarda gözlerini yalnız eşlerine çevirmiş güzeller var ki bunlardan önce onlara ne insan ne de cin dokunmuştur. Sanki onlar yakut ve mercandırlar.
Dört Kutsal Kitap, (sohbeticanan.com/programlar.asp, 09.04.2007).
Nâbî, Allah’ın birliÄŸini anlattığı kasîdesinde “Rahmân Sûresi”nin 22. ayetine telmihte bulunarak O’nun kudretine delil gösterir. O ne ÅŸaşılacak bir “Güç Sahibi”dir ki bulanık tabi’atlı topraktan, beyaz ve sarı renkli (gümüş ve altın gibi) madenler, yeÅŸil ve kırmızı renkli (zümrüt, yakut, mercan gibi) gösteriÅŸli cevherler icad eder:
Zihî Kadir ki hâk-i tîre-tıynet’den eder îcâd
Sefîd ü zerd ma’den sebz ü sürhîn cevher-i garrâ (Nâbî/Diriöz, 1994: 477)
İnsanların, Åžifa TaÅŸlarıları incelemeye baÅŸlamasıyla birlikte, elde edilen bilgiler yazıya dökülmüş ve böylece bu konuyu ihtiva eden pek çok eser kaleme alınmıştır. VIII. yy.’da Yunan, İran ve Hintlilerle iliÅŸkiler kurulması ve bunun ardından IX. yy.’ın baÅŸlarında ortaya çıkan, Farsça, Süryanice ve Yunanca eserlerden yapılan derlemeler12, Osmanlı’da cevâhir-nâme denilen türe zemin hazırlamıştır.
Cevher-nâmeler/Cevâhir-nâmeler, deÄŸerli Åžifa TaÅŸlarılar hakkında çeÅŸitli bilgilerin ve inanışların yer aldığı kitaplardır. Bu kitaplar “bâb, makâl, makâle, fasl, mahzen” gibi adlarla bölümlere ayrılır13. Kutlar, Osmanlı döneminde cevâhir-nâmelerin, Türkçe’ye, çeviri veya derleme yoluyla girdiÄŸini ve Türkçe cevâhir-nâmelerin hemen hemen tamamının mensur olduÄŸunu belirtir14.
Bugün bilinen ilk Türkçe cevâhir-nâme, Muhammed bin Mahmûd-ı Åžirvânî’nin H.831/M.1427’de kaleme aldığı, TimurÅžifa TaÅŸları Bey oÄŸlu Umur Bey’e hediye ettiÄŸi “Cevher-nâme”sidir. Bu eser bir giriÅŸ ve yirmi beÅŸ bâbdan oluÅŸmaktadır. Daha sonra Åžirvânî, bu eseri geniÅŸleterek otuz iki bâba çıkarır ve H.833/M.1429’da “Tuhfe-i Muradf adıyla Sultan II. Murad’a sunar. Åžirvânî bu iki eserin ilk yirmi beÅŸ bâbının düzenlenmesinde, Tigâşî (Tifâşî)’nin “Ezhârü’l-Efkâr” adlı eserinden yararlanmıştır15.
12 Kutlar, age, s. 43-52.
13 Fatma Sabiha Kutlar, “Klasik Dönem Metinlerinde DeÄŸerli Åžifa TaÅŸlarılar ve Risâle-i Cevâhir-nâme”, Ankara,
2005, s. 43-52.
14 Kutlar, age, s. 43-52.
15 Kutlar, age, s. 43-52.
16 Kutlar, age, s. 43-52.
Bu yüzyılda tespit edilen bir diÄŸer cevâhir-nâme, Mustafa bin Seydî’nin H.842/M.1438’de tamamladığı sanılan ve II. Murad’a ithaf ettiÄŸi “Cevâhir-nâme-i Sultan Murâdî”dir. Bu eser, Nasıriddîn-i Tûsî’nin “Tensûk-nâme-i İlhânf adlı eserinden tercüme edilmiÅŸ olup, yedi makâle ayrılır16.
Türkçe manzum cevâhir-nâmelerin tek örneÄŸi ise XV. yy.’da yaÅŸamış olan YazıcıoÄŸlu Ahmed Bîcân’ a ait “Cevâhir-nâme”dir. Otuz sekiz beyit olan eser, mesnevî nazım biçimiyle yazılmıştır. Fakat yazılış tarihi ve kime hediye edildiÄŸi bilinmemektedir. Ayrıca bu eserdeki bilgilerin bir kısmı, yine YazıcıoÄŸlu’nun “Dürr-i Meknûn” ve “Acâyibü’l-Mahlûkât” adlı kitaplarında nazma çekilmiÅŸtir17.
Sert bir cisim olarak bilinen “Åžifa TaÅŸları”, insanlığın baÅŸlangıcından bugüne kadar kendisine farklı kullanım alanları bulmuÅŸtur. Åžifa TaÅŸlarıın, insanların çeÅŸitli ihtiyaçlarını karşılamak gibi vasıflarının yanı sıra “büyü yapma, fala bakma, adak adama, dilek tutma, hastalığa ÅŸifa bulma, talih ve saadet temini, bolluk ve bereket getirme, yaÄŸmur ve kar yaÄŸdırma, düşmanları yenme tapınma”1 gibi özellikleri de görülür.
İlk kim ya da kimler tarafından, ne zaman kullanıldığı kesin olarak bilinmeyen Åžifa TaÅŸlarıın, Hz. Âdem zamanında toprakla birlikte var olduÄŸuna ve Åžifa TaÅŸlarıı bina yapımında Hz. Âdem’in kullandığına inanılır2.
GeçmiÅŸ toplumlarda insanların Åžifa TaÅŸlarıa yükledikleri anlamlara baktığımızda hemen hemen ortak inançların, onların yaÅŸamlarında yer edindiÄŸini görürüz. Tanyu’nun “Türklerde Åžifa TaÅŸlarıla İlgili İnançlar” adlı kitabı, Åžifa TaÅŸlarıların toplumların (Mısır, Babil, Asur, Roma)3 hayatında hangi iÅŸlevlere sahip olduÄŸu hakkında bilgi verir. Genel olarak Åžifa TaÅŸları inancı; anıt Åžifa TaÅŸlarılarına önem verme, Åžifa TaÅŸlarıları fal, büyü ve büyücülükte kullanma, hastalığa karşı ve talih, saadet temini için muska gibi boyunda Åžifa TaÅŸlarııma, uÄŸur getirme ÅŸeklindedir.
Hikmet Tanyu, Türklerde Åžifa TaÅŸlarıla İlgili İnançlar, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yay., Ankara, 1987, s. 1-37. Rehber Ansiklopedisi, “Åžifa TaÅŸları ve Åžifa TaÅŸları Ocağı”, C. 16, Türkiye Gazetesi Yay., İstanbul, s. 148-149. Tanyu, age, s. 6-25. Tanyu, age, s. 6-25.
Mezopotamya’da, Sümer ve Akatlarda, bazılarının üzeri yazılı, diÅŸi ve erkek diye nitelendirilen, ipe dizilip boyuna veya mabede asılan ufak Åžifa TaÅŸlarılar mevcuttur. Hititlerin fetiÅŸ mahiyetinde kullandığı kutsal HuvaÅŸi Åžifa TaÅŸlarıı, Friglerin ana tanrıçası Kybele’nin KaraÅžifa TaÅŸları’ı, Greklerin bereket ve verimlilik tanrısı saydığı, insanlara yol gösteren, onları koruyucu bir role sahip Hermes’i Åžifa TaÅŸlarıa farklı bir mana kazandırır. Yine Romalılarda kutsal çakmakÅžifa TaÅŸlarıı inancı, bir kutsal Åžifa TaÅŸlarıın (yaÄŸmur Åžifa TaÅŸlarıı) yardımıyla yaÄŸmur bekleme, kutsal güneÅŸ Åžifa TaÅŸlarıının yüksek bir mevkie sahip olması4 Romalıların yaygın inançlarındandır. Ayrıca kitapta, Almanlarda, Åžifa TaÅŸlarıla ilgili inançların çok daha fazla olmasına dikkat çekilir. Türklerde ise İslamiyet öncesi devirde, gökten inen nur sütünün “yeÅŸim”den meydana getirdiÄŸi Kutlu Kaya inancı vardır. Bu kayanın küçük bir parçası dahi Dokuz OÄŸuzların ülkesinden gitse, o ülkenin felaketi olacağına inanılır.
İslamiyet’in kabulüyle de yaÄŸmur Åžifa TaÅŸları (yâda, yâd) dinî bir boyut kazanmıştır5. Dolayısıyla “Åžifa TaÅŸları inancının bütün önceki çaÄŸlarda ve günümüzdeki toplumlar arasında çok benzerlikleri”6 olduÄŸu görülür.
“SertliÄŸi, güzelliÄŸi, parlaklığı, ender oluÅŸu ile özel bir deÄŸer kazanan, eÅŸya ya da mücevher yapımında kullanılan”7 deÄŸerli Åžifa TaÅŸlarılar, kutsal Åžifa TaÅŸlarılar kadar insanoÄŸlu için önem arz etmektedir. Bu önem kimi zaman süs eÅŸyası ve sosyal statünün bir göstergesi, kimi zaman benzetme unsuru, kimi zamansa çeÅŸitli hastalıkları tedavi edici yönde karşımıza çıkar8.
Dört kutsal kitap incelendiÄŸinde, deÄŸerli Åžifa TaÅŸlarıların kökeninin oldukça eskiye dayandığı anlaşılır. Zebur’da bilinen herhangi bir cevhere rastlanmazken, Tevrat, İncil ve Kur’an, bu anlamda oldukça zengindir. Kutsal metinler mukayese edildiÄŸinde ise, elmas, firuze, laciverd, ayÅžifa TaÅŸlarıı, agat, oniks sadece Tevrat’ta; beril ve akik Åžifa TaÅŸlarıı İncil’de görülür.
Tevrat9, Şifa Taşlarıların en çok geçtiği kutsal kitaptır. Burada değerli Şifa Taşlarılar, tasvirî anlatımlarda, benzetmelerde ve maddî unsur olarak karşımıza çıkar.
MISIRDAN ÇIKIÅž: Çık. 24: 10 İsrail’in Tanrısı’nı gördüler. Tanrı’nın ayakları altında lacivert Åžifa TaÅŸlarıını andıran bir döşeme vardı, gök gibi duruydu.
MISIRDAN ÇIKIŞ: Çık. 28: 17-Çık. 39: 10 Üzerine dört sıra Şifa Taşları yuvası kaktılar. Birinci sırada yakut, topaz, zümrüt;
MISIRDAN ÇIKIŞ: Çık. 28: 18-Çık. 39: 11 ikinci sırada firuze, lacivert Şifa Taşlarıı, ayŞifa Taşlarıı;
MISIRDAN ÇIKIŞ: Çık. 28: 19- Çık. 39: 12 üçüncü sırada gökyakut, agat, ametist;
MISIRDAN ÇIKIŞ: Çık. 28: 20- Çık. 39: 13 dördüncü sırada sarı yakut, oniks ve yeşim olacak. Şifa Taşlarılar altın yuvalara kakılacak.
ESTER: Est. 1: 6 Mermer sütunlar üzerindeki gümüş çemberlere mor ve beyaz renkli iplikten yapılmış sicimlerle bağlanmış beyaz ve lacivert kumaşlar asılmıştı. Somaki, mermer, sedef ve pahalı Şifa Taşlarılar döşenmiş avluya altın ve gümüş sedirler yerleştirilmişti
Tanyu, age, s. 38-45. Tanyu, age, s. 199.
Büyük Larousse Sözlük ve Ansiklopedisi, “Åžifa TaÅŸları”, C. 22, Milliyet Gazetesi Yay., İstanbul, 1986, s. 11281. Åžifa TaÅŸlarıların farklı bir kullanımı da bazı çiçeklere ad olmasıdır. Sünbül ve laleye adını veren Åžifa TaÅŸlarılar ÅŸunlardır: “Oniki Åžifa TaÅŸları (eflâtun, yeÅŸil gölgeli sümbül), yâkût veya gök yâkût (pembe yalınkat sümbül), lâciverdî Åžifa TaÅŸları (yalınkat veya koyu gölgeli mor sümbül), elmâs (açık pembe sümbül), yeÅŸm (açık mor sümbül), dürr-i ÅŸehvâr (Pembe sümbül) somâkî Åžifa TaÅŸları (eflâtun, az katmerli sümbül)” (Kutlar, 2005: 1); “la’l-i Bedahşî, lâle-i mercân, sâgar-ı la’lîn (kırmızı lale)” (Kartal, 1998: 18, 20).
Dört Kutsal Kitap, (sohbeticanan.com/programlar.asp, 09.04.2007).
EYÜP: Eyüp. 28: 6 Kayalarından lacivert Şifa Taşlarıı çıkar, yüzeyi altın tozunu andırır.
EYÜP: Eyüp. 28: 16 Ona ofir altınıyla, değerli oniksle, lacivert Şifa Taşlarııyla değer biçilmez.
EYÜP: Eyüp. 28: 18 Yanında mercanla billurun sözü edilmez, bilgeliğin değeri mücevherden üstündür.
ÖZDEYİŞLER: Özd. 3: 15 Daha değerlidir mücevherden, dileyeceğin hiçbir şey onunla kıyaslanamaz.
ÖZDEYİŞLER: Özd. 8: 11 Çünkü bilgelik mücevherden değerlidir, dilediğin hiçbir şey onunla kıyaslanamaz.
ÖZDEYİŞLER: Özd. 20: 15 Bol bol altının, mücevherin olabilir, ama bilgi akıtan dudaklar daha değerlidir.
ÖZDEYİŞLER: Özd. 31: 10 Erdemli kadını kim bulabilir? Onun değeri mücevherden çok üstündür.
YEÅžAYA: YÅŸa. 54: 11 “Ey kasırgaya tutulmuÅŸ, avuntu bulmamış ezik kent! Åžifa TaÅŸlarılarını koyu harçla yerine koyacak, temellerini lacivert Åžifa TaÅŸlarııyla atacağım.
YEŞAYA: Yşa. 54: 12 Kale burçlarını yakuttan, kapılarını mücevherden, surlarını değerli Şifa Taşlarılardan yapacağım.
YEREMYA: Yer. 17: 1 “Yahuda’nın günahı demir kalemle yazıldı; Yüreklerinin levhaları, sunaklarının boynuzları üzerine elmas uçlu aletle oyuldu.
AĞITLAR: Ağı. 4: 7 Beyleri kardan temiz, sütten aktılar, bedence mercandan kızıl, lacivert Şifa Taşlarıı kadar biçimliydiler.
HEZEKİEL: Hez. 1: 16 Tekerleklerin görünüşü ve yapısı şöyleydi: Sarı yakut gibi parlıyorlardı ve dördü de birbirine benziyordu. Görünüşleri ve yapılışları iç içe girmiş bir tekerlek gibiydi.
HEZEKİEL: Hez. 1: 22 Kubbeye benzer, billur gibi parlak ve korkunç bir şey canlı yaratıkların başları üzerine yayılmıştı.
HEZEKİEL: Hez. 1: 26 Başları üzerindeki kubbenin üstünde lacivert Şifa Taşlarıından yapılmış tahta benzer bir nesne vardı. Yüksekte, tahtı andıran nesnede insana benzer biri oturuyordu.
HEZEKİEL: Hez. 7: 20 Mücevherlerinin güzelliğiyle gururlanırlardı. İğrenç, tiksindirici putlarını bunlardan yaptılar. Bu yüzden mücevherlerini kirli bir nesneye çevireceğim.
HEZEKİEL: Hez. 10: 1 Baktım, Keruvlar’ın başı üzerindeki kubbenin üzerinde lacivert Åžifa TaÅŸlarıından tahta benzer bir nesne gördüm.
HEZEKİEL: Hez. 16: 39 Seni oynaşlarının eline teslim edeceğim. Fuhuş yuvalarını yıkacak, yüksek tapınma yerlerini bozacaklar. Üzerindeki giysileri soyacak, güzel mücevherlerini alıp seni çırılçıplak bırakacaklar.
HEZEKİEL: Hez. 23: 26 Üzerindeki giysiyi soyacak, güzel mücevherlerini alacaklar.
HEZEKİEL: Hez. 23: 40 “Siz iki kız kardeÅŸ uzaklarda yaÅŸayan adamların gelmesi için ulaklar gönderdiniz. Adamlar gelince, onlar için yıkanıp gözlerinize sürme çektiniz, mücevherlerinizi taktınız.
HEZEKİEL: Hez. 27: 16 Sende çok çeşit ürün olduğundan, Edom seninle ticaret yaptı. Mallarına karşılık sana firuze, mor kumaş, işlemeli giysiler, ince keten, mercan, yakut verdiler.
HEZEKİEL: Hez. 28: 13 Sen Tanrı’nın bahçesi Aden’deydin. Yakut, topaz, ayÅžifa TaÅŸlarıı, sarı yakut, oniks, yeÅŸim, lacivert Åžifa TaÅŸlarıı, firuze, zümrütle, çeÅŸit çeÅŸit deÄŸerli Åžifa TaÅŸlarıla bezenmiÅŸtin. Kakma ve oyma iÅŸlerin hep altındandı. Bunlar yaratıldığın gün hazırlanmışlardı.
DANİEL: Dan. 10: 6 Bedeni sarı yakut gibiydi. Yüzü şimşek gibi parlıyordu. Gözleri alevli meşalelere benziyordu. Kollarıyla bacakları cilalı tunç gibi parlıyor, sesi büyük bir kalabalığın çıkardığı gürültüyü andırıyordu.
ZEKERİYA: Zek. 9: 16 O gün Tanrıları Rab sürüsü olan halkını kurtaracak. O’nun ülkesinde taç mücevherleri gibi parlayacaklar.
İncil10, Şifa Taşlarıların kullanımında ikinci sırada gelir.
MATTA: Mat. 13: 45 “Yine Göklerin EgemenliÄŸi, güzel inciler arayan bir tüccara benzer.
MATTA: Mat. 13: 46 Tüccar, çok değerli bir inci bulunca gitti, varını yoğunu satıp o inciyi satın
aldı.”
YUHANNA: Yu. 19: 29 Orada ekÅŸi ÅŸarap dolu bir kap vardı. Åžaraba batırılmış bir süngeri mercanköşk dalına takarak O’nun aÄŸzına uzattılar.
Pavlus’tan TİMOTEOS’A BİRİNCİ MEKTUP: 1. Ti. 2: 9-10 Kadınların da saç örgüleriyle, altınlarla,
incilerle ya da pahalı giysilerle değil, sade giyimle, edepli ve ölçülü tutumla, Tanrı yolunda yürüdüklerini ileri süren kadınlara yaraşır biçimde, iyi işlerle süslenmelerini isterim.
İBRANİLER’E MEKTUP: İbr. 9: 19 Musa, Kutsal Yasa’nın her buyruÄŸunu bütün halka bildirdikten
sonra su, al yapağı, mercanköşk otu ile danaların ve tekelerin kanını alıp hem kitabın hem de bütün halkın üzerine serpti.
VAHİY: Va. 4: 3 Tahtta oturanın, yeşim ve kırmızı akik Şifa Taşlarıına benzer bir görünüşü vardı. Zümrüdü andıran bir gökkuşağı tahtı çevreliyordu.
VAHİY: Va. 4: 6 Tahtın önünde billur gibi, sanki camdan bir deniz vardı. Tahtın ortasında ve çevresinde, önü ve arkası gözlerle kaplı dört yaratık duruyordu.
VAHİY: Va. 9: 17 Görümümde atları ve binicilerini gördüm. Ateş, gökyakut ve kükürt renginde göğüs zırhları kuşanmışlardı. Atların başları aslan başına benziyordu. Ağızlarından ateş, duman, kükürt fışkırıyordu.
VAHİY: Va. 17: 4 Kadın, mor ve kırmızı giysilere bürünmüş, altınlar, değerli Şifa Taşlarılar, incilerle süslenmişti. Elinde iğrenç şeylerle, fuhşunun çirkeflikleriyle dolu altın bir kâse vardı.
VAHİY: Va. 18: 12-13 Altını, gümüşü, değerli Şifa Taşlarıları, incileri, ince keteni, ipeği, mor ve kırmızı kumaşları, her çeşit kokulu ağacı, fildişinden yapılmış her çeşit eşyayı, en pahalı ağaçlardan, tunç, demir ve mermerden yapılmış her çeşit malı, tarçın ve kakule, buhur, güzel kokulu yağ, günnük, şarap, zeytinyağı, ince un ve buğdayı, sığırları, koyunları, atları, arabaları ve köleleri, insanların canını satın alacak kimse yok artık.
VAHİY: Va. 18: 16 ‘Vay başına, vay!’ diyecekler. ‘İnce keten, mor ve kırmızı kumaÅŸ kuÅŸanmış, altın, deÄŸerli Åžifa TaÅŸları ve incilerle süslenmiÅŸ koca kent!’
Dört Kutsal Kitap, (sohbeticanan.com/programlar.asp, 09.04.2007).
VAHİY: Va. 21: 10-11 Sonra melek beni Ruh’un yönetiminde büyük, yüksek bir daÄŸa götürdü. Oradan bana gökten, Tanrı’nın yanından inen ve O’nun görkemiyle ışıldayan kutsal kenti, YeruÅŸalim’i gösterdi. Kentin ışıltısı çok deÄŸerli bir Åžifa TaÅŸlarıın, billur gibi parıldayan yeÅŸim Åžifa TaÅŸlarıının ışıltısına benziyordu.
VAHİY: Va. 21: 18 Surlar yeşimden yapılmıştı. Kent ise, cam duruluğunda saf altındandı.
VAHİY: Va. 21: 19-20 Kent surlarının temelleri her tür değerli Şifa Taşlarıla bezenmişti. Birinci temel Şifa Taşlarıı yeşim, ikincisi lacivert Şifa Taşlarıı, üçüncüsü akik, dördüncüsü zümrüt, beşincisi damarlı akik, altıncısı kırmızı akik, yedincisi sarı yakut, sekizincisi beril, dokuzuncusu topaz, onuncusu sarıca zümrüt, on birincisi gök yakut, on ikincisi ametistti.
VAHİY: Va. 21: 21 On iki kapı on iki inciydi; kapıların her biri birer inciden yapılmıştı. Kentin anayolu cam saydamlığında saf altındandı.
VAHİY: Va. 22: 1 Melek bana Tanrı’nın ve Kuzu’nun tahtından çıkan billur gibi berrak yaÅŸam suyu ırmağını gösterdi.
Kur’an-ı Kerim11’de deÄŸerli Åžifa TaÅŸlarılar, özellikle cennet, huri ve gılman tasvirlerinde kullanılır.
HAC 23. Muhakkak ki Allah, iman edip iyi davranışlarda bulunanları, zemininden ırmaklar akan cennetlere kabul eder. Bunlar orada altın bileziklerle ve incilerle bezenirler. Orada giyecekleri ise ipektir.
NÛR 35. Allah, göklerin ve yerin nurudur. O’nun nurunun temsili, içinde lamba bulunan bir kandillik gibidir. O lamba kristal bir fanus içindedir; o fanus da sanki inciye benzer bir yıldız gibidir ki, doÄŸuya da, batıya da nisbet edilemeyen mübarek bir aÄŸaçtan, yani zeytinden (çıkan yaÄŸdan) tutuÅŸturulur. Onun yağı, neredeyse, kendisine ateÅŸ deÄŸmese dahi ışık verir. (Bu,) nûr üstüne nûrdur. Allah dilediÄŸi kimseyi nûruna eriÅŸtirir. Allah insanlara (iÅŸte böyle) temsiller getirir. Allah her ÅŸeyi bilir.
FÂTIR 33. (Onların mükâfatı), içine girecekleri Adn cennetleridir. Orada altın bilezikler ve incilerle süslenirler. Orada giyecekleri elbiseleri de ipektir.
TÛR 24. Çevrelerinde, kendilerine özgülenmiş genç uşaklar dolaşır; sanki sedeflerinde saklı inciler.
VÂKIA 11-12, 15-16. İşte bunlar, Naîm cennetlerinde (Allah’a) en yakın olanlardır … Cevherlerle iÅŸlenmiÅŸ tahtlar üzerindedir, karşılıklı olarak oturup yaslanırlar.
VÂKIA 22. İri gözlü hûriler, 23. Saklı inciler gibi.
İNSÂN 15-16, 19. Yanlarında, gümüş kaplar ve billur kaselerle, gümüş beyazlığında (billur gibi) ÅŸeffaf kupalarla dolaşılır ki sakiler bunu (cennet ÅŸarabını) ölçüsünce tayin ve takdir ederler … O insanların etrafında öyle ölümsüz genç nedîmler dolaşır ki, onları gördüğünde, etrafa saçılıp dağılmış inciler sanırsın.
RAHMÂN 22. İki (denizden) sinden de inci ve mercan çıkar.
RAHMÂN 56, 58. Oralarda gözlerini yalnız eşlerine çevirmiş güzeller var ki bunlardan önce onlara ne insan ne de cin dokunmuştur. Sanki onlar yakut ve mercandırlar.
Dört Kutsal Kitap, (sohbeticanan.com/programlar.asp, 09.04.2007).
Nâbî, Allah’ın birliÄŸini anlattığı kasîdesinde “Rahmân Sûresi”nin 22. ayetine telmihte bulunarak O’nun kudretine delil gösterir. O ne ÅŸaşılacak bir “Güç Sahibi”dir ki bulanık tabi’atlı topraktan, beyaz ve sarı renkli (gümüş ve altın gibi) madenler, yeÅŸil ve kırmızı renkli (zümrüt, yakut, mercan gibi) gösteriÅŸli cevherler icad eder:
Zihî Kadir ki hâk-i tîre-tıynet’den eder îcâd
Sefîd ü zerd ma’den sebz ü sürhîn cevher-i garrâ (Nâbî/Diriöz, 1994: 477)
İnsanların, Åžifa TaÅŸlarıları incelemeye baÅŸlamasıyla birlikte, elde edilen bilgiler yazıya dökülmüş ve böylece bu konuyu ihtiva eden pek çok eser kaleme alınmıştır. VIII. yy.’da Yunan, İran ve Hintlilerle iliÅŸkiler kurulması ve bunun ardından IX. yy.’ın baÅŸlarında ortaya çıkan, Farsça, Süryanice ve Yunanca eserlerden yapılan derlemeler12, Osmanlı’da cevâhir-nâme denilen türe zemin hazırlamıştır.
Cevher-nâmeler/Cevâhir-nâmeler, deÄŸerli Åžifa TaÅŸlarılar hakkında çeÅŸitli bilgilerin ve inanışların yer aldığı kitaplardır. Bu kitaplar “bâb, makâl, makâle, fasl, mahzen” gibi adlarla bölümlere ayrılır13. Kutlar, Osmanlı döneminde cevâhir-nâmelerin, Türkçe’ye, çeviri veya derleme yoluyla girdiÄŸini ve Türkçe cevâhir-nâmelerin hemen hemen tamamının mensur olduÄŸunu belirtir14.
Bugün bilinen ilk Türkçe cevâhir-nâme, Muhammed bin Mahmûd-ı Åžirvânî’nin H.831/M.1427’de kaleme aldığı, TimurÅžifa TaÅŸları Bey oÄŸlu Umur Bey’e hediye ettiÄŸi “Cevher-nâme”sidir. Bu eser bir giriÅŸ ve yirmi beÅŸ bâbdan oluÅŸmaktadır. Daha sonra Åžirvânî, bu eseri geniÅŸleterek otuz iki bâba çıkarır ve H.833/M.1429’da “Tuhfe-i Muradf adıyla Sultan II. Murad’a sunar. Åžirvânî bu iki eserin ilk yirmi beÅŸ bâbının düzenlenmesinde, Tigâşî (Tifâşî)’nin “Ezhârü’l-Efkâr” adlı eserinden yararlanmıştır15.
12 Kutlar, age, s. 43-52.
13 Fatma Sabiha Kutlar, “Klasik Dönem Metinlerinde DeÄŸerli Åžifa TaÅŸlarılar ve Risâle-i Cevâhir-nâme”, Ankara,
2005, s. 43-52.
14 Kutlar, age, s. 43-52.
15 Kutlar, age, s. 43-52.
16 Kutlar, age, s. 43-52.
Bu yüzyılda tespit edilen bir diÄŸer cevâhir-nâme, Mustafa bin Seydî’nin H.842/M.1438’de tamamladığı sanılan ve II. Murad’a ithaf ettiÄŸi “Cevâhir-nâme-i Sultan Murâdî”dir. Bu eser, Nasıriddîn-i Tûsî’nin “Tensûk-nâme-i İlhânf adlı eserinden tercüme edilmiÅŸ olup, yedi makâle ayrılır16.
Türkçe manzum cevâhir-nâmelerin tek örneÄŸi ise XV. yy.’da yaÅŸamış olan YazıcıoÄŸlu Ahmed Bîcân’ a ait “Cevâhir-nâme”dir. Otuz sekiz beyit olan eser, mesnevî nazım biçimiyle yazılmıştır. Fakat yazılış tarihi ve kime hediye edildiÄŸi bilinmemektedir. Ayrıca bu eserdeki bilgilerin bir kısmı, yine YazıcıoÄŸlu’nun “Dürr-i Meknûn” ve “Acâyibü’l-Mahlûkât” adlı kitaplarında nazma çekilmiÅŸtir17.