Muhammed ibni Zekeriyyâ, zümrüdün üçüncü derecede soğuk ve birinci derecede kuru olduğunu, Aristo, zümrüdün inciden soğuk ve kuru olduğunu söyler .
Hoca Nasîrüddîn-i Tûsî’ye göre zümrüt yumuÅŸaktır. Çabuk azalır. Ağırlıkta hafiftir. Elde ayna gibi cilalanmış, taze, ÅŸiÅŸman, yumuÅŸak gözükür. EÄŸelenir, ateÅŸe dayanamaz. Åžemseddin-i Belhî ve Râzî zübâbî zümrüdün özelliÄŸi için engerek yılanının gözüne gelse hemen gözünü patlatıp çıkarır, der. Tigâşî: “Ben birkaç engerek yılanını leÄŸene bıraktım ve halis zübâbî zümrüdü aÄŸacın ucuna mumla taktım. Engerek yılanlarına yakın yere ulaÅŸtırdım. Zümrüdü gördüklerinde kaçmak istediler, kaçamadılar. Gözleri patladı, çıktı, suyu yüzlerine aktı. Gözlerimle gördüm.” diyerek açıklama yapar178. Nâilî, bu hadiseyi felekle iliÅŸkilendirir. Ona göre felek, zümrüt renkli, kıvrılan bir yılandır. Bu canı acıtan feleÄŸi kör edecek olan da yine kendi rengidir:
Felek ki ham-şüde bir mârdır zümürrüd-reng
Vücûdudur yine ol cân-gezâyı kür edecek (Nâilî/İpekten, 1990: 245)
Getürsek meclise câm-ı zümürrüd-fâmı ey sâkî
Şirvânî, age, s. 122-130. Kutlar, age, s. 63-64. Ş irvânî, age, s. 122-130. Ş irvânî, age, s. 122-130. Ş irvânî, age, s. 122-130.
Hasûd-ı mâr-tab’un gözleri kör oldugın görsek (Yahyâ/Ertem, 1995: 120)
Fehîm’in ÅŸu beyitinde billurun zümrüt yerine kullanılması muhtemeldir. Åžair, kendisinin kıymetli bir maden olduÄŸunu, fakat hasetçilerin gözlerine, onları kör edecek billur madeni ÅŸeklinde görünüceÄŸini söylüyor:
Benem o cevheri k’elmâsdur benüm kânum
Velîk dîde-i hussâda kân-ı billûram (Fehîm/Üzgör, 1991: 180)
Zübâbî zümrüdün bir özelliÄŸi de dibine mum ya da muma benzer nesneler yapıştırsalar, rengi, suyu, ışıltısı berraklığı fazla gözükür. Bazen zümrüt madeninden elmâset adlı yeÅŸil bir taÅŸ çıkarırlar. Tıpkı zümrüde benzer. Hiçbir ÅŸekilde bu elmâset adlı taÅŸ zümrütten ayırt edilmez. Yoksa onunla elmâsetin dibine nesne yapıştırınca rengi önceki gibi olmaz. Belki karalığa ve sarılığa meyleder. Zümrütte bunun tersi olur. Bir de sengî-i mekkî adlı bir yeÅŸil taÅŸ vardır. O da hiçbir ÅŸekilde zümrütten ayırt edilmez. Zümrüdün cismi yumuÅŸaktır, çabuk ezilir. Sengî-i mekkînin cismi serttir, geç ezilir. İkisi de yeÅŸil renktedir. Zücâc-ı fir’avnî ve mînâgaÅŸ ikisi de zümrüde benzer. Hiçbir ÅŸekilde zümrütten seçilmezler. İkisinin de cismi serttir, ezilmezler. Zahmetle iÅŸlenirler. Zümrüdün hali bunun zıttıdır. Zümrüde benzer taÅŸlardan bir taÅŸ da yasb, yeÅŸil yeÅŸim, yeÅŸil yakuttur. Bunlar yeÅŸil ve ÅŸeffaf taÅŸlardır. Şüphesiz usta bir cevherci zümrüdü diÄŸer cevherlerden ayırır179.
Muhammed ibni Zekeriyyâ, zümrüdün üçüncü derecede soğuk ve birinci derecede kuru olduğunu, Aristo, zümrüdün inciden soğuk ve kuru olduğunu söyler .
Hoca Nasîrüddîn-i Tûsî’ye göre zümrüt yumuÅŸaktır. Çabuk azalır. Ağırlıkta hafiftir. Elde ayna gibi cilalanmış, taze, ÅŸiÅŸman, yumuÅŸak gözükür. EÄŸelenir, ateÅŸe dayanamaz. Åžemseddin-i Belhî ve Râzî zübâbî zümrüdün özelliÄŸi için engerek yılanının gözüne gelse hemen gözünü patlatıp çıkarır, der. Tigâşî: “Ben birkaç engerek yılanını leÄŸene bıraktım ve halis zübâbî zümrüdü aÄŸacın ucuna mumla taktım. Engerek yılanlarına yakın yere ulaÅŸtırdım. Zümrüdü gördüklerinde kaçmak istediler, kaçamadılar. Gözleri patladı, çıktı, suyu yüzlerine aktı. Gözlerimle gördüm.” diyerek açıklama yapar178. Nâilî, bu hadiseyi felekle iliÅŸkilendirir. Ona göre felek, zümrüt renkli, kıvrılan bir yılandır. Bu canı acıtan feleÄŸi kör edecek olan da yine kendi rengidir:
Felek ki ham-şüde bir mârdır zümürrüd-reng
Vücûdudur yine ol cân-gezâyı kür edecek (Nâilî/İpekten, 1990: 245)
Getürsek meclise câm-ı zümürrüd-fâmı ey sâkî
Şirvânî, age, s. 122-130. Kutlar, age, s. 63-64. Ş irvânî, age, s. 122-130. Ş irvânî, age, s. 122-130. Ş irvânî, age, s. 122-130.
Hasûd-ı mâr-tab’un gözleri kör oldugın görsek (Yahyâ/Ertem, 1995: 120)
Fehîm’in ÅŸu beyitinde billurun zümrüt yerine kullanılması muhtemeldir. Åžair, kendisinin kıymetli bir maden olduÄŸunu, fakat hasetçilerin gözlerine, onları kör edecek billur madeni ÅŸeklinde görünüceÄŸini söylüyor:
Benem o cevheri k’elmâsdur benüm kânum
Velîk dîde-i hussâda kân-ı billûram (Fehîm/Üzgör, 1991: 180)
Zübâbî zümrüdün bir özelliÄŸi de dibine mum ya da muma benzer nesneler yapıştırsalar, rengi, suyu, ışıltısı berraklığı fazla gözükür. Bazen zümrüt madeninden elmâset adlı yeÅŸil bir taÅŸ çıkarırlar. Tıpkı zümrüde benzer. Hiçbir ÅŸekilde bu elmâset adlı taÅŸ zümrütten ayırt edilmez. Yoksa onunla elmâsetin dibine nesne yapıştırınca rengi önceki gibi olmaz. Belki karalığa ve sarılığa meyleder. Zümrütte bunun tersi olur. Bir de sengî-i mekkî adlı bir yeÅŸil taÅŸ vardır. O da hiçbir ÅŸekilde zümrütten ayırt edilmez. Zümrüdün cismi yumuÅŸaktır, çabuk ezilir. Sengî-i mekkînin cismi serttir, geç ezilir. İkisi de yeÅŸil renktedir. Zücâc-ı fir’avnî ve mînâgaÅŸ ikisi de zümrüde benzer. Hiçbir ÅŸekilde zümrütten seçilmezler. İkisinin de cismi serttir, ezilmezler. Zahmetle iÅŸlenirler. Zümrüdün hali bunun zıttıdır. Zümrüde benzer taÅŸlardan bir taÅŸ da yasb, yeÅŸil yeÅŸim, yeÅŸil yakuttur. Bunlar yeÅŸil ve ÅŸeffaf taÅŸlardır. Şüphesiz usta bir cevherci zümrüdü diÄŸer cevherlerden ayırır179.