Astroloji kelimesi, kökü eski Yunanca’ya dayanmakla birlikte mevcut haliyle Fransızca’da da kullanılmaktadır. Kısaca ‘gök cismi’ genel anlamda ise ‘yıldız’ manasına gelen ‘astre’ ismiyle ‘bilim’e iÅŸaret eden ‘logie’ ögesinin birleÅŸmesinden oluÅŸmuÅŸ bir isimdir.11 Dilimizde ‘astroloji’nin karşılığı olarak ‘yıldız falcılığı’ terimi kullanılmaktadır.12
Astroloji, yeryüzünde meydana gelen bütün deÄŸiÅŸikliklerin, gök cisimlerinin özel durumları ve hareketleriyle sıkı bir ilgisi bulunduÄŸu prensibi üzerine kurulmuÅŸtur.13 Astroloji, terim olarak “Yıldızların insanları ve olayları etkilediÄŸi inancına dayanan sözde ilim dalı”14 ÅŸeklinde de tanımlanmıştır. Kısaca, “Halk arasında yıldız falı, burç falı gibi inanışları konu edinen astroloji, güneÅŸ, ay ve yıldız gibi gök cisimlerinin oluÅŸum ve özelliklerinin dünya üzerindeki olayların hayır ve ÅŸer niteliÄŸi kazanmasına ve insanın geleceÄŸine etkilerini konu alan bir uÄŸraşıdır.”15
İslam Kültürü literatüründe astroloji, ‘Yıldızların Hükümleri İlmi’ anlamına ‘İlmü Ahkâmi’n-Nücûm, Sınââtü Ahkâmi’n-Nücûm, Kazâya’n-Nücûm, İlmu’l-Ahkâm ve
Sınââtü’l-Ahkâm’ adlarıyla anılmaktadır.16 Astrolojiyle meÅŸgul olan kiÅŸiler ise ‘Müneccim’ olarak adlandırılmıştır. Bu isimler hem astronomi ve astronomlar için hem de astroloji ve astrologlar için ortak kullanılmıştır. Bunda geçmiÅŸte astronomi ile astrolojinin hep iç içe bulunmuÅŸ olmasının ve astrologların aynı zamanda astronomi ile bazı astronomların da astroloji ile meÅŸgul olmasının payı vardır. Çünkü astroloji, İslam bilginleri ikisini birbirinden ayırıncaya kadar geçmiÅŸ çaÄŸlar boyu astronomi ile bir mülahaza edilmiÅŸtir.17
Burçlarla ilgili ilk bilgilere Sümerlere ait çivi yazılarında rastlanmış olması göz önüne alınarak bu alana iliÅŸkin tarihin çok eski olduÄŸuna dikkat çekilmektedir. Elde edilen Asur Babil metinlerinde, en azından Milattan önce birinci bin yıldan itibaren burç isimlerinin bilindiÄŸi ifade edilmektedir: “Daha erken devirlere ait metinlerde adları tam olarak tespit edilemeyen bu burçların yılın belli dönemlerinde sabit bir yörünge boyunca hareket ettiÄŸine ve hareketlerinin yeryüzündeki hayatı etkilediÄŸine inanılırdı. Mezopotamya geleneÄŸinde gök cisimlerinin tanrı olarak kabul edilmesi ile bu inanç arasında yakın bir iliÅŸki mevcuttur. Buna göre insanlar hangi burcun altında doÄŸarlarsa o burcun tanrısının etkisi ve himayesinde olurlardı. Mesela bu inanca göre Akrep döneminde doÄŸanlar en kızgın ilahların hâkimiyetinde oldukları için tehlikeli insanlardı. BoÄŸa döneminde doÄŸanlar ise savaÅŸ tanrılarının himayesinde bulunduklarından iyi birer savaşçı özelliÄŸi taşırlardı.”18
Tarihi belgelerde astrolojinin Mezopotamya’da M.Ö.3000 yıllarında bir uygarlık meydana getirmiÅŸ olan Babilliler’den de daha eskiye uzandığını ortaya koyduÄŸu ifade edilmektedir.19 Babilliler, bilimsel faaliyet olarak daha çok zaman ölçme, alan hesaplama ve tarımsal faaliyetlere yönelik astronomi ve matematik bilgileri üzerinde çalışmışlardır. Bunlara göre evren; yer, gök ve ikisi arasında bulunan okyanustan oluÅŸmaktadır. O çaÄŸlarda Merkür, Venüs, Mars, Jüpiter ve Satürn gezegenleri ile 12 takımyıldız (burçlar) bilinmektedir. Hava kirliliÄŸinin olmadığı o devirlerde insanlar gökyüzüne baktıklarında bugünkünden çok daha fazla ve daha parlak yıldız görüyorlardı. O dönemde bazı insanlar “Yeryüzünde birçok insan var gökyüzünde de birçok yıldız var. O halde her insana bir yıldız düşebilir. Yıldızların hareketlerini inceleyerek insanların başına gelebilecek iyi ve kötü olayları önceden bilip önlemini alabiliriz.” diye düşünmüş, bu düşünceden yola çıkarak yıldız gruplarını aralarına sanal çizgiler çekerek bazı hayvan ve mitolojik karakterlere benzetip gökyüzünü bu parlak yıldızlardan oluÅŸan takımyıldızlara ayırmış olabileceÄŸi ve böylece “Astroloji Sanatı” denilen olgunun ortaya çıktığı yorumları yapılmaktadır. Ancak Yahudi-İbrani literatüründe, Helenistik gelenekte, Hinduizm ve Budizm’de de burçların hep var olması, mesela Budist telakkiye göre tanrı niteliÄŸi taşıyan burçların, insan üzerinde doÄŸrudan etkili kabul edilmesi20 bu tür yorumları zayıflatmaktadır. Sabitlerin bazı gruplarında, Allah Teâlâ’nın âlemi yarattıktan sonra onun tedbir ve idaresini yıldızlara bırakmış olduÄŸu, dolayısıyla Allah’ın yıldızlar üzerinde yıldızların da bu alt âlemde etkili birer rab oldukları yolunda düşüncelere21 nispet edilmesi, astrolojinin insanların inançları üzerindeki kadim etkisi hakkında bazı ipuçları vermektedir.
“Batıda ise astroloji çalışmaları Batlamyus’un düşüncelerine dayanmaktadır. Ona göre gök cisimlerinden ışın olarak yayılan güçler, etkisi altına aldıkları yeryüzündeki varlıkların tabiatını, kendisinden yayıldıkları gök cisimlerinin tabiatını temsil etmeye yöneltirler… GüneÅŸin her burca uÄŸradığı esnada yaydığı ışınlar insanların tabiat ve karakterinde derin izler bırakmaktadır.”
Batıda 17. yüzyıla kadar astronomi ile astroloji birbirine hizmet etmiÅŸtir. Astronomlar geçimleri için aynı zamanda astroloji ile uÄŸraÅŸmakta gözlemledikleri gökcisimleri hakkında yorumlar yaparak para kazanmaktaydı. 17. yüzyıldan itibaren Galileo, Copernicus, Tycho Brahe, Kepler ve Newton gibi bilim adamları ve gözlemcilerin, gökcisimlerinin hareketlerini büyük ölçüde anlayıp açıklamalarından sonra astronomi ile astroloji birbirinden ayrılmıştır. Böylece gerçek bilim adamları gökcisimlerini yöneten yasaları keÅŸfederek gökcisimlerinin insanların karakterleri ile hiçbir ilgisinin olmadığını ortaya çıkarmıştır. Hâlbuki bundan çok önce İslam dünyasında astroloji ile astronomi birbirinden ayrılmıştı. Farabi’nin ‘en-Nüket fi Ma Yasıhhu ve Ma la Yasıhhu min İlmi’n-Nucum’ adlı eserinde astronomiyle astrolojinin arasını ilmi usuller bakımından ayırmak istediÄŸi bilinmektedir. Aynı tavrı daha sonra İbn Sina da sürdürmüştür.23
Her ne kadar bazı Müslüman ilim adamları, dönemlerindeki astroloji geleneğinden geniş çapta etkilenmişler ve bunun bir sonucu olarak yıldızların mevki ve menzilleri
hakkındaki ayetler ile Peygamberimizden rivayet edilen Ay ve güneÅŸ gözetlemenin faziletine iliÅŸkin hadisleri delil göstererek astroloji anlamındaki ilm-i nücûmun caiz olduÄŸunu ileri sürmüşler ve hatta İdris ve İbrahim peygamberleri bu sanatı ilk uygulayanlar olarak tanıtmışlar25 ise de diÄŸer taraftan İslam âlimlerinin büyük çoÄŸunluÄŸu, astroloji ile astronominin birbirinden ayrılmasında önemli rol oynamışlardır. İnsanların astrolojiye inanıp sıkı sıkıya baÄŸlanmasını psikologlar ÅŸu ÅŸekilde açıklıyorlar: “Astrologlar kiÅŸinin kendini aÅŸağılama içgüdüsünü kullanıyorlar”. Bu çok ayrıntılı bir biçimde, 1977 yılında Lawrence E. Jerome tarafından yazılmış Prometheus Books adındaki kitapta verilmiÅŸtir.26 Kitabın yazarı Arizona Üniversitesi Ordinaryüs Profesörlerden iki kiÅŸi ile birlikte, Astrolojiye karşı bir bildiri hazırlamış ve içlerinde Nobel ödüllü olanların da bulunduÄŸu 186 bilim adamının bu bildiriyi imzalamasını saÄŸlamıştır. Bu bildiri Amerikan The Humanist dergisinin 1975 eylül-ekim sayısında da yayınlanmıştır.
Astrolojinin bu denli yaygınlaÅŸmasının sebeplerinden biri belki insanların eÄŸitim seviyelerinin düşük olması, bilim ve teknolojiye karşı gösterdikleri bir tepki olabilir. Belki de dini inançlarındaki zayıflık olabilir. 1997 yılı Aralık sayısında Bilim ve Ütopya dergisinde Rennan Pekünlü’nün “Bilimin MerceÄŸinde Astroloji” baÅŸlıklı yazısında “İnsanoÄŸlunun kendini aÅŸağılamak isteme içgüdüsünü eÄŸitemezsek, umarsızlığına toplumsal çözümler bulamazsak, emeÄŸine yabancılaÅŸmasını engelleyemezsek astrolojinin kesin çöküşüne daha nice nesiller tanık olamayacak! Bu insanlar sorunlarının çözümü için astrolog aramayı sürdürecek, bir sorununu nasıl çözeceÄŸini bilemeyen bir kiÅŸiye verilecek olan geliÅŸigüzel astrolojik öneri, ne de olsa kiÅŸinin kendi kararsızlığından iyidir!”28 dediÄŸi gibi biz kendimizi gerçek manada eÄŸitmezsek, bir ÅŸeylere devamlı sırtımızı dayamaya çalışırsak, yaptığımız hatalarda hep daha iyiye gitmez de suçu baÅŸkalarının üstüne özellikle yıldızlara atarsak ve “ne yapayım burcumun özelliÄŸi böyle” dersek astroloji de ilerlemeye devam edecektir.
Astrolojinin bilimsel görüntü vermesi de insanları etkilemektedir. Bunların başında horoskopik harita oluşturmak, almanaklarda29 gezegenlerin konumlarını saptamak ve yıldız zamanlarını hesaplamak gelmektedir. Aslında horoskop, bilmeyenler için oldukça bilimsel görünmektedir. Görünürde olduğu gibi gerçekte de öyledir. Astrolojiyi bilimsel gösteren kısım da burası olmaktadır. Horoskop yapılırken; önce gökyüzünün doğru bir haritası çizilir. Güneş, Ay ve gezegenlerin konumları yanılgısız olarak hesaplanır. Bundan sonraki kısımda ise astrologun yorum gücü devreye girer. İster bilimsel ister dini yaklaşılsın ikisi açısından da astroloji itibar edilmemesi gereken bir olgudur.
Bilimsel yaklaşım, astrolojinin saÄŸlam bir temele oturmadığını ilmî verilerle ortaya koymaktadır. Sky & Telescope dergisinin 2001 Aralık sayısında “astrolojinin faydalarını kanıtlamak için birçok bilim adamının birçok deney yaptığını örneÄŸin tahminlerin ne kadar tuttuÄŸunu anlamak için birçok çalışma yapıldığını ve profesyonel astrologların tahminlerinin sizin ve benim uydurmamızdan daha iyi olmadığının ortaya çıktığı” anlatılmaktadır.30
İslamın ışığında astrolojiye bakıldığında ise Kur’ân-ı Kerim’de zaman zaman yıldızlar üzerine yemin edildiÄŸi görülmektedir. Yıldızların yerlerine ve burçlarla dolu gökyüzüne33 yemin edilmesi, çok dikkat çekicidir. Kur’an’da gök cisimleri ve yıldızlarla ilgili birçok atıflar bulunmaktadır.34 Bunların incelenmesi ve deÄŸerlendirilmesi tefsir ilminde “İlmî Tefsir” branşı içinde yer almaktadır. İlmî tefsir ekolünde bunlarla ilgili çeÅŸitli yorum ve açıklamalar yapılmaktadır.35 Kur’ân-ı Kerim’de yıldızlara iliÅŸkin atıflarda en dikkat çekici olan, yıldızlara asla metafizik anlamda bir güç izafe edilmemiÅŸ olması; tam tersine güneÅŸ, ay ve yıldızlar da dâhil yerde ve gökte ne varsa her ÅŸeyin Cenâb-ı Hakk’ın mutlak gücünün kontrolünde olup asla bunun dışına çıkmadığının vurgulanmasıdır. Kur’ân’ın bu husustaki tavrı son derece açık ve nettir. Buna göre gök cisimlerinin insan üzerinde metafizik anlamda hiçbir etkisi söz konusu deÄŸildir. Fizikî ve psikolojik manadaki bir etki bilimsel çerçevede deÄŸerlendirilebilecek bir etkidir. Bilim Allah’ın varlığını, birliÄŸini ve gücünü gösteren delilleri ortaya koyar. İslam ise temel prensiplerinin bir sonucu olarak daha baÅŸtan Astrolojinin üzerine kurulduÄŸu temel yaklaşımı reddetmektedir.
Yıldızların insanların kaderi üzerinde etkili olduÄŸuna inanmak tevhit inancıyla baÄŸdaÅŸmamaktadır. Allah tektir. Onun tekliÄŸi her alanda kendini göstermektedir. Dolayısıyla göklerde ve yerdeki hâkimiyetinde de tektir. “EÄŸer yerde ve gökte Allah’tan baÅŸka ilahlar olsaydı kesinlikle ikisinin de düzeni bozulurdu. Demek ki, ArÅŸ’ın Rabbi Allah onların nitelemelerinden uzaktır, yücedir.”36
İşte İslam’ın bu özelliÄŸi, Allah’ın yarattığı varlıklardan olan yıldızların, insanlar üzerinde onların kaderlerini ÅŸekillendirici bir etkisinin olabileceÄŸi yolundaki inancın önünü daha baÅŸtan kesmekte ve Astrolojinin üzerine kurulduÄŸu temel teze geçit vermemektedir. “Bu sebeplerle tarih boyunca İslam âlimleri gereken hassasiyeti göstererek Müslümanları konunun akideye yönelen tehlikelerinden korumak için sert uyarılarda bulunmuÅŸlardır.”37 Dolayısıyla güneÅŸ, ay, burçlar ve yıldızlar gibi gök cisimlerine bağımsız bir kudret nispet etme anlamına gelebilecek her türlü inanış ve yaklaşımın önü kesilmiÅŸ olmaktadır. Bununla birlikte bazı mutasavvıflar, bir kısım İslam düşünürleri ve sanatkârlar astrolojik sistemle buna baÄŸlı sembolleri, kâinatı bütünüyle anlamaya imkân veren bir cazibeye sahip olmalarının da tesiri altında ilgiyle karşılamışlardır. Böylece burçlarla ilgili semboller geniÅŸ bir ÅŸekilde İslam sanat ve edebiyatına da yansımıştır.’38
Netice itibariyle her ne kadar Cafer-i Sadık ve Åžia bilginleri İbnü’l-Arabî ve onun ekolüne mensup sûfiler ve Fahreddin Râzî gibi bazı İslam âlimleri dönemlerindeki astroloji geleneÄŸinin geniÅŸ çapta etkisinde kalarak o dönemde halk arasında kabul görmüş bir takım astrolojik inanışları dini bilgilerle uzlaÅŸtırma yoluna gitmiÅŸlerse de İslam âlimlerinin çoÄŸunluÄŸu, astrolojinin dini bilgi ve inançlarla çeliÅŸtiÄŸi ve bu iÅŸlerle uÄŸraÅŸanların ÅŸirke düştüğü kanaatine varmışlardır
Astroloji kelimesi, kökü eski Yunanca’ya dayanmakla birlikte mevcut haliyle Fransızca’da da kullanılmaktadır. Kısaca ‘gök cismi’ genel anlamda ise ‘yıldız’ manasına gelen ‘astre’ ismiyle ‘bilim’e iÅŸaret eden ‘logie’ ögesinin birleÅŸmesinden oluÅŸmuÅŸ bir isimdir.11 Dilimizde ‘astroloji’nin karşılığı olarak ‘yıldız falcılığı’ terimi kullanılmaktadır.12
Astroloji, yeryüzünde meydana gelen bütün deÄŸiÅŸikliklerin, gök cisimlerinin özel durumları ve hareketleriyle sıkı bir ilgisi bulunduÄŸu prensibi üzerine kurulmuÅŸtur.13 Astroloji, terim olarak “Yıldızların insanları ve olayları etkilediÄŸi inancına dayanan sözde ilim dalı”14 ÅŸeklinde de tanımlanmıştır. Kısaca, “Halk arasında yıldız falı, burç falı gibi inanışları konu edinen astroloji, güneÅŸ, ay ve yıldız gibi gök cisimlerinin oluÅŸum ve özelliklerinin dünya üzerindeki olayların hayır ve ÅŸer niteliÄŸi kazanmasına ve insanın geleceÄŸine etkilerini konu alan bir uÄŸraşıdır.”15
İslam Kültürü literatüründe astroloji, ‘Yıldızların Hükümleri İlmi’ anlamına ‘İlmü Ahkâmi’n-Nücûm, Sınââtü Ahkâmi’n-Nücûm, Kazâya’n-Nücûm, İlmu’l-Ahkâm ve
Sınââtü’l-Ahkâm’ adlarıyla anılmaktadır.16 Astrolojiyle meÅŸgul olan kiÅŸiler ise ‘Müneccim’ olarak adlandırılmıştır. Bu isimler hem astronomi ve astronomlar için hem de astroloji ve astrologlar için ortak kullanılmıştır. Bunda geçmiÅŸte astronomi ile astrolojinin hep iç içe bulunmuÅŸ olmasının ve astrologların aynı zamanda astronomi ile bazı astronomların da astroloji ile meÅŸgul olmasının payı vardır. Çünkü astroloji, İslam bilginleri ikisini birbirinden ayırıncaya kadar geçmiÅŸ çaÄŸlar boyu astronomi ile bir mülahaza edilmiÅŸtir.17
Burçlarla ilgili ilk bilgilere Sümerlere ait çivi yazılarında rastlanmış olması göz önüne alınarak bu alana iliÅŸkin tarihin çok eski olduÄŸuna dikkat çekilmektedir. Elde edilen Asur Babil metinlerinde, en azından Milattan önce birinci bin yıldan itibaren burç isimlerinin bilindiÄŸi ifade edilmektedir: “Daha erken devirlere ait metinlerde adları tam olarak tespit edilemeyen bu burçların yılın belli dönemlerinde sabit bir yörünge boyunca hareket ettiÄŸine ve hareketlerinin yeryüzündeki hayatı etkilediÄŸine inanılırdı. Mezopotamya geleneÄŸinde gök cisimlerinin tanrı olarak kabul edilmesi ile bu inanç arasında yakın bir iliÅŸki mevcuttur. Buna göre insanlar hangi burcun altında doÄŸarlarsa o burcun tanrısının etkisi ve himayesinde olurlardı. Mesela bu inanca göre Akrep döneminde doÄŸanlar en kızgın ilahların hâkimiyetinde oldukları için tehlikeli insanlardı. BoÄŸa döneminde doÄŸanlar ise savaÅŸ tanrılarının himayesinde bulunduklarından iyi birer savaşçı özelliÄŸi taşırlardı.”18
Tarihi belgelerde astrolojinin Mezopotamya’da M.Ö.3000 yıllarında bir uygarlık meydana getirmiÅŸ olan Babilliler’den de daha eskiye uzandığını ortaya koyduÄŸu ifade edilmektedir.19 Babilliler, bilimsel faaliyet olarak daha çok zaman ölçme, alan hesaplama ve tarımsal faaliyetlere yönelik astronomi ve matematik bilgileri üzerinde çalışmışlardır. Bunlara göre evren; yer, gök ve ikisi arasında bulunan okyanustan oluÅŸmaktadır. O çaÄŸlarda Merkür, Venüs, Mars, Jüpiter ve Satürn gezegenleri ile 12 takımyıldız (burçlar) bilinmektedir. Hava kirliliÄŸinin olmadığı o devirlerde insanlar gökyüzüne baktıklarında bugünkünden çok daha fazla ve daha parlak yıldız görüyorlardı. O dönemde bazı insanlar “Yeryüzünde birçok insan var gökyüzünde de birçok yıldız var. O halde her insana bir yıldız düşebilir. Yıldızların hareketlerini inceleyerek insanların başına gelebilecek iyi ve kötü olayları önceden bilip önlemini alabiliriz.” diye düşünmüş, bu düşünceden yola çıkarak yıldız gruplarını aralarına sanal çizgiler çekerek bazı hayvan ve mitolojik karakterlere benzetip gökyüzünü bu parlak yıldızlardan oluÅŸan takımyıldızlara ayırmış olabileceÄŸi ve böylece “Astroloji Sanatı” denilen olgunun ortaya çıktığı yorumları yapılmaktadır. Ancak Yahudi-İbrani literatüründe, Helenistik gelenekte, Hinduizm ve Budizm’de de burçların hep var olması, mesela Budist telakkiye göre tanrı niteliÄŸi taşıyan burçların, insan üzerinde doÄŸrudan etkili kabul edilmesi20 bu tür yorumları zayıflatmaktadır. Sabitlerin bazı gruplarında, Allah Teâlâ’nın âlemi yarattıktan sonra onun tedbir ve idaresini yıldızlara bırakmış olduÄŸu, dolayısıyla Allah’ın yıldızlar üzerinde yıldızların da bu alt âlemde etkili birer rab oldukları yolunda düşüncelere21 nispet edilmesi, astrolojinin insanların inançları üzerindeki kadim etkisi hakkında bazı ipuçları vermektedir.
“Batıda ise astroloji çalışmaları Batlamyus’un düşüncelerine dayanmaktadır. Ona göre gök cisimlerinden ışın olarak yayılan güçler, etkisi altına aldıkları yeryüzündeki varlıkların tabiatını, kendisinden yayıldıkları gök cisimlerinin tabiatını temsil etmeye yöneltirler… GüneÅŸin her burca uÄŸradığı esnada yaydığı ışınlar insanların tabiat ve karakterinde derin izler bırakmaktadır.”
Batıda 17. yüzyıla kadar astronomi ile astroloji birbirine hizmet etmiÅŸtir. Astronomlar geçimleri için aynı zamanda astroloji ile uÄŸraÅŸmakta gözlemledikleri gökcisimleri hakkında yorumlar yaparak para kazanmaktaydı. 17. yüzyıldan itibaren Galileo, Copernicus, Tycho Brahe, Kepler ve Newton gibi bilim adamları ve gözlemcilerin, gökcisimlerinin hareketlerini büyük ölçüde anlayıp açıklamalarından sonra astronomi ile astroloji birbirinden ayrılmıştır. Böylece gerçek bilim adamları gökcisimlerini yöneten yasaları keÅŸfederek gökcisimlerinin insanların karakterleri ile hiçbir ilgisinin olmadığını ortaya çıkarmıştır. Hâlbuki bundan çok önce İslam dünyasında astroloji ile astronomi birbirinden ayrılmıştı. Farabi’nin ‘en-Nüket fi Ma Yasıhhu ve Ma la Yasıhhu min İlmi’n-Nucum’ adlı eserinde astronomiyle astrolojinin arasını ilmi usuller bakımından ayırmak istediÄŸi bilinmektedir. Aynı tavrı daha sonra İbn Sina da sürdürmüştür.23
Her ne kadar bazı Müslüman ilim adamları, dönemlerindeki astroloji geleneğinden geniş çapta etkilenmişler ve bunun bir sonucu olarak yıldızların mevki ve menzilleri
hakkındaki ayetler ile Peygamberimizden rivayet edilen Ay ve güneÅŸ gözetlemenin faziletine iliÅŸkin hadisleri delil göstererek astroloji anlamındaki ilm-i nücûmun caiz olduÄŸunu ileri sürmüşler ve hatta İdris ve İbrahim peygamberleri bu sanatı ilk uygulayanlar olarak tanıtmışlar25 ise de diÄŸer taraftan İslam âlimlerinin büyük çoÄŸunluÄŸu, astroloji ile astronominin birbirinden ayrılmasında önemli rol oynamışlardır. İnsanların astrolojiye inanıp sıkı sıkıya baÄŸlanmasını psikologlar ÅŸu ÅŸekilde açıklıyorlar: “Astrologlar kiÅŸinin kendini aÅŸağılama içgüdüsünü kullanıyorlar”. Bu çok ayrıntılı bir biçimde, 1977 yılında Lawrence E. Jerome tarafından yazılmış Prometheus Books adındaki kitapta verilmiÅŸtir.26 Kitabın yazarı Arizona Üniversitesi Ordinaryüs Profesörlerden iki kiÅŸi ile birlikte, Astrolojiye karşı bir bildiri hazırlamış ve içlerinde Nobel ödüllü olanların da bulunduÄŸu 186 bilim adamının bu bildiriyi imzalamasını saÄŸlamıştır. Bu bildiri Amerikan The Humanist dergisinin 1975 eylül-ekim sayısında da yayınlanmıştır.
Astrolojinin bu denli yaygınlaÅŸmasının sebeplerinden biri belki insanların eÄŸitim seviyelerinin düşük olması, bilim ve teknolojiye karşı gösterdikleri bir tepki olabilir. Belki de dini inançlarındaki zayıflık olabilir. 1997 yılı Aralık sayısında Bilim ve Ütopya dergisinde Rennan Pekünlü’nün “Bilimin MerceÄŸinde Astroloji” baÅŸlıklı yazısında “İnsanoÄŸlunun kendini aÅŸağılamak isteme içgüdüsünü eÄŸitemezsek, umarsızlığına toplumsal çözümler bulamazsak, emeÄŸine yabancılaÅŸmasını engelleyemezsek astrolojinin kesin çöküşüne daha nice nesiller tanık olamayacak! Bu insanlar sorunlarının çözümü için astrolog aramayı sürdürecek, bir sorununu nasıl çözeceÄŸini bilemeyen bir kiÅŸiye verilecek olan geliÅŸigüzel astrolojik öneri, ne de olsa kiÅŸinin kendi kararsızlığından iyidir!”28 dediÄŸi gibi biz kendimizi gerçek manada eÄŸitmezsek, bir ÅŸeylere devamlı sırtımızı dayamaya çalışırsak, yaptığımız hatalarda hep daha iyiye gitmez de suçu baÅŸkalarının üstüne özellikle yıldızlara atarsak ve “ne yapayım burcumun özelliÄŸi böyle” dersek astroloji de ilerlemeye devam edecektir.
Astrolojinin bilimsel görüntü vermesi de insanları etkilemektedir. Bunların başında horoskopik harita oluşturmak, almanaklarda29 gezegenlerin konumlarını saptamak ve yıldız zamanlarını hesaplamak gelmektedir. Aslında horoskop, bilmeyenler için oldukça bilimsel görünmektedir. Görünürde olduğu gibi gerçekte de öyledir. Astrolojiyi bilimsel gösteren kısım da burası olmaktadır. Horoskop yapılırken; önce gökyüzünün doğru bir haritası çizilir. Güneş, Ay ve gezegenlerin konumları yanılgısız olarak hesaplanır. Bundan sonraki kısımda ise astrologun yorum gücü devreye girer. İster bilimsel ister dini yaklaşılsın ikisi açısından da astroloji itibar edilmemesi gereken bir olgudur.
Bilimsel yaklaşım, astrolojinin saÄŸlam bir temele oturmadığını ilmî verilerle ortaya koymaktadır. Sky & Telescope dergisinin 2001 Aralık sayısında “astrolojinin faydalarını kanıtlamak için birçok bilim adamının birçok deney yaptığını örneÄŸin tahminlerin ne kadar tuttuÄŸunu anlamak için birçok çalışma yapıldığını ve profesyonel astrologların tahminlerinin sizin ve benim uydurmamızdan daha iyi olmadığının ortaya çıktığı” anlatılmaktadır.30
İslamın ışığında astrolojiye bakıldığında ise Kur’ân-ı Kerim’de zaman zaman yıldızlar üzerine yemin edildiÄŸi görülmektedir. Yıldızların yerlerine ve burçlarla dolu gökyüzüne33 yemin edilmesi, çok dikkat çekicidir. Kur’an’da gök cisimleri ve yıldızlarla ilgili birçok atıflar bulunmaktadır.34 Bunların incelenmesi ve deÄŸerlendirilmesi tefsir ilminde “İlmî Tefsir” branşı içinde yer almaktadır. İlmî tefsir ekolünde bunlarla ilgili çeÅŸitli yorum ve açıklamalar yapılmaktadır.35 Kur’ân-ı Kerim’de yıldızlara iliÅŸkin atıflarda en dikkat çekici olan, yıldızlara asla metafizik anlamda bir güç izafe edilmemiÅŸ olması; tam tersine güneÅŸ, ay ve yıldızlar da dâhil yerde ve gökte ne varsa her ÅŸeyin Cenâb-ı Hakk’ın mutlak gücünün kontrolünde olup asla bunun dışına çıkmadığının vurgulanmasıdır. Kur’ân’ın bu husustaki tavrı son derece açık ve nettir. Buna göre gök cisimlerinin insan üzerinde metafizik anlamda hiçbir etkisi söz konusu deÄŸildir. Fizikî ve psikolojik manadaki bir etki bilimsel çerçevede deÄŸerlendirilebilecek bir etkidir. Bilim Allah’ın varlığını, birliÄŸini ve gücünü gösteren delilleri ortaya koyar. İslam ise temel prensiplerinin bir sonucu olarak daha baÅŸtan Astrolojinin üzerine kurulduÄŸu temel yaklaşımı reddetmektedir.
Yıldızların insanların kaderi üzerinde etkili olduÄŸuna inanmak tevhit inancıyla baÄŸdaÅŸmamaktadır. Allah tektir. Onun tekliÄŸi her alanda kendini göstermektedir. Dolayısıyla göklerde ve yerdeki hâkimiyetinde de tektir. “EÄŸer yerde ve gökte Allah’tan baÅŸka ilahlar olsaydı kesinlikle ikisinin de düzeni bozulurdu. Demek ki, ArÅŸ’ın Rabbi Allah onların nitelemelerinden uzaktır, yücedir.”36
İşte İslam’ın bu özelliÄŸi, Allah’ın yarattığı varlıklardan olan yıldızların, insanlar üzerinde onların kaderlerini ÅŸekillendirici bir etkisinin olabileceÄŸi yolundaki inancın önünü daha baÅŸtan kesmekte ve Astrolojinin üzerine kurulduÄŸu temel teze geçit vermemektedir. “Bu sebeplerle tarih boyunca İslam âlimleri gereken hassasiyeti göstererek Müslümanları konunun akideye yönelen tehlikelerinden korumak için sert uyarılarda bulunmuÅŸlardır.”37 Dolayısıyla güneÅŸ, ay, burçlar ve yıldızlar gibi gök cisimlerine bağımsız bir kudret nispet etme anlamına gelebilecek her türlü inanış ve yaklaşımın önü kesilmiÅŸ olmaktadır. Bununla birlikte bazı mutasavvıflar, bir kısım İslam düşünürleri ve sanatkârlar astrolojik sistemle buna baÄŸlı sembolleri, kâinatı bütünüyle anlamaya imkân veren bir cazibeye sahip olmalarının da tesiri altında ilgiyle karşılamışlardır. Böylece burçlarla ilgili semboller geniÅŸ bir ÅŸekilde İslam sanat ve edebiyatına da yansımıştır.’38
Netice itibariyle her ne kadar Cafer-i Sadık ve Åžia bilginleri İbnü’l-Arabî ve onun ekolüne mensup sûfiler ve Fahreddin Râzî gibi bazı İslam âlimleri dönemlerindeki astroloji geleneÄŸinin geniÅŸ çapta etkisinde kalarak o dönemde halk arasında kabul görmüş bir takım astrolojik inanışları dini bilgilerle uzlaÅŸtırma yoluna gitmiÅŸlerse de İslam âlimlerinin çoÄŸunluÄŸu, astrolojinin dini bilgi ve inançlarla çeliÅŸtiÄŸi ve bu iÅŸlerle uÄŸraÅŸanların ÅŸirke düştüğü kanaatine varmışlardır