Hediyelik Bunlardan baÅŸka yabancı ülke hükümdarlarına gönderilecek diÄŸer Hediyelikler, Enderûn’da hazine kethüdâsı tarafından düzenlenip oradan PaÅŸakapısı’na getirilir; İstanbul’da bulunan vezirler, kaptan paÅŸa, ÅŸeyhülislam ve kazaskerlerle devlet ricâli tarafından bizzat görülüp kuyumcubaşı ve ehl-i vukûf marifetiyle kıymetleri takdir edildikten sonra müfredat kâtipleri tarafından defteri yapılırdı.69
Elçilerin İstanbul’a geliÅŸleri ve huzura kabullerinde Hediyelik sunmaları konusunda Osmanlı kroniklerinde, seyahatnâme ve elçilik raporlarında ayrıntılı bilgiler bulmak mümkündür. Elçilerin İstanbul’da padiÅŸah huzuruna kabul merasimlerinin ihtiÅŸamlı bir ÅŸeklide yapıldığı Batılıların seyahatnâme veya anılarında gayet canlı bir ÅŸekilde tasvir edilmiÅŸtir.
H. Hümeyra ÅžAHİN, Bâbıâlî’de Uygulanan TeÅŸrifât, s. 35.
67 Yasemin DEMİRCAN, “Tıyn-ı Mahtûm: Akdeniz Dünyasının Mucize Toprağı”, Acta Turcica, Yıl:
IV, Ocak 2012, “Kültürümüzde Toprak”, (ed. Emine Gürsoy Naskali-Hilal Oytun Altun), s. 289.
68 Yasemin DEMİRCAN, “Limni Adasında Çıkarılan Tıyn-ı Mahtum Madeni Hakkında”, Osmanlı,
III, Ankara 1999, s. 324.
69 İsmail Hakkı UZUNÇARÅžILI, Osmanlı Devleti’nin Merkez ve Bahriye TeÅŸkilâtı, s. 312.
Daha XV. yüzyılın ilk yarısında, Milanolu bir elçinin eÅŸliÄŸinde II. Murat’ın Edirne’deki sarayında üç kez huzura kabul edilen Burgonya dükünün gözlemlerine göre, II. Murat 1433’te, Milano elçisini halka açık büyük bir avluya açılan sarayının kapısı önündeki revakın altında kabul etmiÅŸti. İki içoÄŸlanı ve bir cücenin eÅŸlik ettiÄŸi Sultan, yerden dört-beÅŸ basamak yukarıda kâide örtülü bir taht üzerinde baÄŸdaÅŸ kurarak oturmuÅŸtu. Askerler ve devlet erkânı ise avlunun duvarları boyunca diziliydi. Elçi, Hediyelikleri avluda gezdirdikten sonra revaka götürülmüş, II. Murat ve diÄŸerlerinin görebilmesi için elçinin arkasından taşınan Hediyelikler yükseÄŸe kaldırılmıştı. Ardından Sultan onunla selamlaÅŸmıştı.70
Konstantin Mihailoviç’in anılarına göre saltanatının baÅŸlarında II. Mehmet, hâlâ yaÅŸadığını ve tahtının tehdit altında olmadığını göstermek için, haftada iki kez askerlerinin önüne çıkardı. Elçiler ve Hediyelik leri de bu kamuya açık törenler sırasında kabul edilirdi.71
Gülru NECİPOÄžLU, 15. ve 16. Yüzyılda Topkapı Sarayı – Mimarî, Tören ve İktidar, (çev. RuÅŸen Sezer), İstanbul 2007, s. 41; Frederic HITZEL, “Diplomatik ArmaÄŸanlar: Osmanlı İmparatorluÄŸu İle Batı Avrupa Ülkeleri Arasında Modern ÇaÄŸda Yapılan Kültürel DeÄŸiÅŸ-TokuÅŸ”, Harp ve Sulh-Avrupa ve Osmanlılar, (ed. Dejanirah Couto), (çev. Åžirin Tekeli), İstanbul 2010, s.245; Hedda REINDL-KİEL, “Der Duft der Macht Osmanen, islamische Tradition, muslimische Mächte und der Westen im Spiegel Diplomatischer Geschenke”, Wiener Zeitschrift für die Kunde des Morgenlandes, 95, Autrıche 2005, s. 199. (Bu makalenin temininde ve ilgili kısmın tercümesinde yardımlarından dolayı Nermin YaÅŸar’a teÅŸekkür ederim.)
71 Gülru NECİPOĞLU, 15. ve 16. Yüzyılda Topkapı Sarayı, s. 43.
72 Ogier Gishlain de BUSBECQ, Türk Mektupları, s. 94.
73 Salomon SCHWEIGGER, Sultanlar Kentine Yolculuk, s. 89.
PadiÅŸahın huzuruna Hediyelik ile çıkma zorunluluÄŸu ile ilgili olarak yabancı gözlemciler âdetâ söz birliÄŸi yapmış gibidirler. XVI. yüzyılda, Busbecq, Türk Mektupları’nda DoÄŸulu hükümdarların huzuruna Hediyeliksiz çıkılmamasının ÅŸaşırtıcı bir durum olduÄŸunu belirtmektedir.72 Avusturya elçilik heyetindeki bir vaiz olan Salomon Schweigger, padiÅŸahın huzuruna kesinlikle armaÄŸansız çıkılamayacağını belirterek bunu bilen İran elçisinin, beraberinde birkaç külçe firûze taşı ile her iki taraf için de çok deÄŸerli bir Hediyelik olarak görülen, yirmi bin duka deÄŸerinde iki de Kur’ân armaÄŸan ettiÄŸini söylemektedir.73 Aynı yazar, sadrazamın huzuruna Hediyelik sunmadan çıkan bir İspanyol kurye ile ilgili gözlemlerini de dile getirmiÅŸtir: İspanya’dan barış tekliflerini iletmek üzere 1579 yılında İstanbul’a bir kurye gelmiÅŸ ve yaklaşık olarak iki yıl boyunca burada kaldıktan sonra hiçbir sonuç alamadan geri dönmüştü. Pek çok kiÅŸi onun İstanbul’a gelmesini hayretle karşılamıştı; çünkü o güne kadar İspanya’nın Osmanlı sarayına elçi gönderdiÄŸi hiç duyulmamıştı. Bu nedenle Osmanlı yöneticileri kuÅŸku ile ona yaklaÅŸmışlardı. Haberlerini ve dileklerini iletmek üzere sadrazamın huzuruna çıktığında ise ona biraz aÅŸağılayıcı davranılmıştı. Veziriazam ona, kralının padiÅŸahtan bir isteÄŸi varsa, tıpkı Avusturya imparatorunun yaptığı gibi, itibarlı kiÅŸileri göndermesi gerektiÄŸini, oysa kendisinin basit halktan biri olduÄŸunu; hatta birkaç yıl önce tutsak ve köle olarak İstanbul’da kaldığını söyleyerek sitemlerde bulunmuÅŸtu. Üstelik kurye, Türklerin alışık olduÄŸu ÅŸekilde armaÄŸanlarla gelmediÄŸi için de hor görülmüştü.74
Yine Schweigger, kısa süre sonra İstanbul’a Floransa dükü tarafından gönderilen bir elçinin geldiÄŸini ve Floransa Devleti’ne baÄŸlı ticaret gemilerinin serbestçe Türkiye’ye girmelerine izin verilmesi için ricada bulunduÄŸunu belirterek şöyle der: “Fakat bu elçi de bir sonuç alamadı. EÄŸer deÄŸerli armaÄŸanlar getirseydi, kuÅŸkusuz çok daha hoÅŸ karşılanırdı.”75 Oysa ilk Floransa elçisi 1538 senesinde İstanbul’a gelerek padiÅŸaha kıymetli  lerle mektubunu takdim etmiÅŸ; padiÅŸah, sefirin İstanbul’da fazla konaklamasını istediÄŸi için hazineden yiyecek masrafı vermiÅŸti.76
XVII. yüzyılda da durum deÄŸiÅŸmemiÅŸ; devletler arası siyaset gereÄŸi, Osmanlı Devleti ile iliÅŸkilerini kuvvetlendirmek, iyi iliÅŸkiler kurmak isteyen ülke hükümdarları, elçilerini deÄŸerli Hediyeliklerle İstanbul’a yollamaya özen göstermiÅŸlerdir.
Salomon SCHWEIGGER, Sultanlar Kentine Yolculuk, s. 95. Salomon SCHWEIGGER, Sultanlar Kentine Yolculuk, s. 96.
İsmail Hakkı UZUNÇARŞILI, Osmanlı Devletinin Merkez ve Bahriye Teşkilâtı, s. 272-277.
1670’te İngiltere Kralı II. Charles’ın sefaret papazı olarak İstanbul’a gelen ve Sadrazam Köprülü Fazıl Ahmet PaÅŸanın huzuruna çıkan John Covel, her görüşmede padiÅŸahtan İstanbul kaimmakamına kadar herkese ipekli altın ve gümüş dokunmuÅŸ kumaÅŸ, kadifeden yapılmış yelek, cübbe vs. Hediyelik verdiklerini; çoÄŸu yerlerde onların da kendi ülkelerindeki gibi devlet büyüklerinin saraydaki törenlerde giydikleri “deÄŸiÅŸik bir kıyafet’ olarak nitelendirdiÄŸi hil’atten kendilerine on altı tane Hediyelik edildiÄŸini, kendisininkini altı buçuk dolara sattığını77; ayrıca beraberindeki ÅŸirket müdürü ile bazı tüccarlara kıyafet verilmediÄŸinden onların gücendiÄŸini söylemektedir.78
1655-1656’da İstanbul’da bulunan Fransız Seyyah Jean Thevenot, Hint hükümdarının elçisinin hizmetkârlarıyla birlikte on yedi katır ve dört güzel at ile getirdiÄŸi Hediyelik leri anlatırken hiçbir elçinin saraya Hediyeliksiz gelmediÄŸini tekrarlamıştı.79
Elçiler padiÅŸah ve sadrazamdan baÅŸka diÄŸer görevlilerle görüşmek istediklerinde onlara da Hediyelikler verirlerdi. IV. Mehmet’in yanına gönderilen İsveç Kralı X. Karl Gustav’ın elçisi Cleas Ralamb, İstanbul’a geldiÄŸinde Åžeyhülislamı ziyaret etmek istemiÅŸ ve ondan kendisini kabulüyle ilgili herhangi bir haber gelmeyiÅŸini ise ÅŸeyhülislamın ileri sürdüğü birtakım mazeretlerden ziyade, kendisinin Hediyeliksiz geleceÄŸini ÅŸeyhülislamın bilmesine baÄŸlamıştı.80 Aynı yazar, Türklerin Hediyelikye olan düşkünlüklerinden bahisle, Sultan İbrahim’in Kandiye’den zaferle dönen Kaptan-ı Derya Yusuf PaÅŸayı, sırf kendisine Hediyelikler getirmediÄŸi için idam ettirdiÄŸini de sözlerine eklemiÅŸtir.81
“Onların ÅŸekli bizim sophisters cüppelerinin kapüşonsuz ÅŸekline benzer. Kumaşı beyaz ipek olup, çiçek desenleri veya hilal ÅŸekilleri (ve benzeri) ile süslenmiÅŸtir, rengi genellikle sarı, kahverengine bakan bir sarı olup üstünde kalın çizgiler vardır; Hediyelik edilecek insanın mevki’ine göre, kumaÅŸ, altın veya gümüş sim karıştırılarak dokunmuÅŸ olan ipek kumaÅŸtan yapılır… Efendiminki 25 veya 30 dolar ediyordu; veznedar, sekreter ve tercümanınki hariç diÄŸerleri de benimki gibi 8 dolar civarındaydı. Bunun çok eski bir adet olduÄŸuna ve rütbelere göre verilmesinin yazılı kayıtlara da geçtiÄŸine eminim.” John COVEL, Bir Papazın Osmanlı Günlüğü, s. 120.
78 John COVEL, Bir Papazın Osmanlı Günlüğü, s. 120.
79 Jean THEVENOT, 1655-1656’da Türkiye, s. 201.
80 “Arz törenin ertesinde, müftüye zatışahanelerinin bir mektubuyla ziyaretlerine gitmek istediÄŸimi
bildirdim ama o mazeret beyan ederek bu göreve yeni atandığını, -gerçekten de sadece sekiz günden
beri görevdeydi- görüşmemiz için bana haber gönderip gün vereceğini duyurdu. Aslında, söyledikleri
tümüyle temelsiz sayılmazdı. Ama işin aslına bakılırsa benim armağanlar yüklenerek gelmediğimi
biliyordu. Dolayısıyla zatışahanelerinin mektubu ile selamlarını alma onurunu pek umursamıyordu.
Daha sonraları ona dolaylı bir iki hatırlatmada bulunduysam da ondan kabul günüyle ilgili herhangi
bir haber gelmedi.” Claes RALAMB, İstanbul’a Yolculuk (1657-1658), (çev. Ayda EREL), İstanbul
2008, s. 45.
81 Claes RALAMB, İstanbul’a Yolculuk, s. 59.
82 Bu konuda Jorga, ÅŸunları söylemektedir: “DoÄŸulularda bir elçinin veya bir misafirin boÅŸ ellerle
gelmesi sadece bir kayıp değil, karşısındakine hakaret anlamına gelir, zira bu şekilde zarar verme veya
yararlı bir şey yapma gücü küçümsenirdi. Ama böylesine katı disiplinle düzenlenen bir toplulukta
Elçilerin padiÅŸahlara Hediyelik ler sunmasındaki zorunluluÄŸun, Osmanlı Devleti’ne karşı önyargı oluÅŸturması bir tarafa82, bu durum daha çok geleneksel ÅŸartlarla ilgili olup; yabancı ülke elçilerinin getirdikleri son derece kıymetli ve nadir Hediyeliklerle kendi ülkelerinin gücünü, üstünlüğünü ve ÅŸanını Osmanlı İmparatorluÄŸu’na göstermek istedikleri de bir gerçektir.
F. Askerî Seferlerde Hediyelikleşme
Osmanlılarda savaş ilanı, Türk devlet geleneği çerçevesinde bayrağa saçı veya kurban sunma gibi birtakım merasimlerle başlayıp sefer alayı ile devam eder, sefer dönüşünde de benzer merasimler uygulanırdı. Yapılan törenlerde ihtişamın ön plana çıkarılması esastı.83
devlet menfaatlerinin ÅŸahsi açgözlülük karşılığında satılık olabileceÄŸinin düşünülmesi bu topluluÄŸun ruhunun yanlış anlaşıldığının bir iÅŸaretidir.” Nicolae JORGA, Osmanlı İmparatorluÄŸu Tarihi, III, s. 81.
83 Dündar ALİKILIÇ, Osmanlı’da Devlet Protokolü ve Törenler, s. 82; Antoine GALLAND,
İstanbul’a Ait Günlük Hatiralar, I (1672), Ankara 1998, s. 113.
84 (Uyvar Seferi) “…ordu-yı hümayun alayı, esnaf, tüccar ve bazerganlar ve ehl-i hıref kethüdaları
cem’ olup habbazin ve kassab ve bakkal ve biT-cümle esnaf tezyîn saflar tertib ederler, ÅŸenlikler ile
Ordu-yı Hümayun kâidelerince Saray-ı Hümayun civarından teveccüh edüp ba’dehu At-meydanı,
Sadr-ı azam sarayı civarında dualar edüp, her esnaf pîşkeşlerin keşide ve kethüdâlarına riayetleri
olurdu.” Abdülkadir Efendi, Topçular Kâtibi Abdülkâdir (Kadrî) Efendi Tarihi (Metin ve Tahlil), I,
(hzl. Ziya Yılmazer), Ankara 2003, s. 245.
85 Abdülkadir Efendi, Topçular Kâtibi ‘Abdülkâdir Efendi Tarihi, I, s. 118.
86 “Edirne kapısında ehl-i esnaf ve bazerganlar meta’larından sa’adetli padiÅŸahımıza pîşkeÅŸ, atları
ayağına atlas u serâser ve akmişe toplar ile döşenip, kanunları üzere solaklara ve serraclara inâm der-
PadiÅŸahın ordusunun başında bizzat komutanlık ettiÄŸi seferlere “Sefer¬i Hümayun’ denirdi. Ordunun başında sultan olmadığı zamanlar sadrazam “serdar-ı ekrem” sıfatıyla bulunurdu. Tüm devlet erkânının uygun kıyafet ve teçhizâtla katıldığı Sefer-i Hümayun törenlerinde belli bir sıra izlenirdi. SavaÅŸ tuÄŸlarının ve Sancak-ı Åžerîf’in saray avlusuna dikilmesinden sonra Eyüb türbesini ziyaret, kılıç kuÅŸanma ve savaÅŸ otağının kurulmasına geçilir, son olarak da sefer alayı gerçekleÅŸtirilirdi. Bütün bunlar esnasında Fetih Sûresi okunur, hil’at giydireceklere hil’atler giydirilirdi. Esnaf, tüccar ve ehl-i hiref kethüdâları Sultan Ahmet Camisi avlusunda toplanarak padiÅŸaha Hediyeliklerini sunar84; esnaf alayla geçip, Hediyelikleri teslim edildiÄŸinde esnaf kethüdâlarına85, solaklara ve saraçlara hil’at inâmında bulunulur ve kurbanlar kesilirdi.86 Sefer safları düzenlenip hazırlandıktan sonra padiÅŸahın da dâhiliyle alay büyük bir ihtiÅŸamla ÅŸehirden çıkardı. PadiÅŸah, Edirne’ye geldiÄŸinde Hasbahçe’yi ziyaret eder ve bostancıbaşı tarafından padiÅŸaha meyve ve çiçeklerden Hediyelik ler takdim edilip, bostancılara ihsanlarda bulunulurdu.87
PadiÅŸah ordunun başında sefere çıkmadığı zamanlarda Sancak-ı Åžerîf’i, sefere çıkacak olan sadrazama bizzat eliyle teslim eder; dönüşte de yine aynı ÅŸekilde geri alırdı. Sancak-ı Åžerîf tesliminde sadrazama samur kürk, en iyisinden (hâsü’l-hâs) hil’at, mücevherlerle süslü iki sorguç88, ÅŸemÅŸir, tirkeÅŸ ve çeÅŸitli kumaÅŸlar verilirdi.89 Bunlar için hazinede mevcut olanlar hazineden verilir, eksikleri ise satın alınırdı. ÖrneÄŸin; 17 Temmuz 1688’de Sadrazam Mustafa PaÅŸanın padiÅŸaha bayram pîşkeÅŸi olarak takdîm ettiÄŸi süslü sorguç, 20 Aralık 1690’da Köprülüzâde Mustafa PaÅŸanın sefer dönüşü, Rikâb-ı Hümayûn’a yüz sürüp Sancak-ı Åžerîf’i teslim etmesi sırasında kendisine ihsan olunmuÅŸtu.90
bahÅŸ ettiler. Ve kurbanlar zebh ettiler.” Abdülkadir Efendi, Topçular Kâtibi ‘Abdülkâdir Efendi
Tarihi, I, s. 374-375.
87 Abdülkadir Efendi, Topçular Kâtibi ‘Abdülkâdir Efendi Tarihi, I, s. 249.
88 Abdurrahman Abdi PaÅŸa, Vekâyi’-nâme, s. 22; TSMA, D, nr. 1071, s. 5/a; TSMA, D, nr. 22, s. 6/a.
89 “Devletlü ve inayetlü sahib-i devlet efendimiz hazretlerine taraf-ı ÅŸehriyarîden Sancak-ı Åžerîf teslim
olundukda izâz u ikram içün verilen eşyadır. 13 Şaban sene 1102. Nîmtane-i hâsülhâs cedîd, post-ı
semmur, sevb, 1; Üstlük hil’at hâsü’l-hâs cedîd, sevb, 1; atlas top sorguç, 2; altun kabzalı elmaslı
şemşir, 1; inci ve lâl ve zümrüdlü tirkeş, 1; sürh frengî katife şalvar, 1; astar şalvar beyaz daraî, 16
zira; uçkurluk şalvar, atlas, 1 zira; ibrişim sırmalı uçkur, 1; kılabdan püsküllü fular; bera-yı boğça-i
kürk-i sadr-ı ali; sade Hıtayî, 8 zira; astar, 7 zira. Hazine-i Birun’dan masraf olmaÄŸla mahalline
kaydolunmak babında ferman sultanımındır.” (12 Mayıs 1691). BOA, D.TÅžF, 1/63.
90 TSMA, D, nr. 1071, s. 5/a; TSMA, D, nr. 22, s. 6/a.
91 İsmail Hakkı UZUNÇARŞILI, Osmanlı Tarihi, III/2, s. 30; Ahmet TABAKOĞLU, Gerileme
Dönemine Girerken Osmanlı Maliyesi, İstanbul 1985, s. 68; Hezarfen Hüseyin Efendi, Telhîsü’l-
SavaÅŸ zamanlarında orduya bir süvari birliÄŸi gönderen ve ayrıca düşman içlerine akınlar düzenleyen Kırım hanları sefere davet edilecekleri zaman kendilerine abadî kâğıt üzerine yazılması âdet olan Nâme-i Hümayûn’un yanısıra, padiÅŸahın kendisine mahsus hil’atlerden bir hil’at ile deÄŸerli taÅŸlarla süslü kılıç göndermesi kanundu. Ayrıca kendisine gönderilen kırk bin altının on beÅŸ bini’i “çizme baha’ veya “tirkeÅŸ baha’ adı altında hana, geri kalanı da kalgay sultana ve maiyetindeki askerlere harcırah olarak gönderilirdi.91 Kamaniçe Seferi’ne çağırılan Kırım Hanı Selim Giraya, padiÅŸah tarafından iltifat dolu bir mektup ve harp hazırlıkları masrafları için on beÅŸ bin altın, ayrıca bir kılıç, biri kürklü ve diÄŸeri kürksüz iki hil’at ve Sadrazam tarafındandan da bir mücevher hançer gönderilmiÅŸti. Kalgay ve Nureddin sultanlara ikiÅŸer, beyler ve mirzalara elli hil’at gönderilmiÅŸti (1672).92 Çehrin Kalesi’nde muhasara edilmiÅŸ olan Kazak hatmanına yardıma koÅŸması için emir verilen Kırım Hanı’na bu münasebetle samur kürk giydirilmiÅŸti.93
Kırım hanları, Tatar kuvvetleri ile Osmanlı ordusuna gelince bu askerlere âdet üzere hazırlanan pilav, kızartılmış et ikram edilir ve âdet üzere bunlar hemen tüketilirdi.94 Han sefer sırasında padiÅŸahın huzuruna çıktığında sorguç, tirkeÅŸ, at ve hil’atle taltif edilirdi. II. Osman’ın Hotin Seferi sırasında padiÅŸah otağının düşman otağı karşısına kurulmasından sonra Kırım Hanı askerleriyle padiÅŸahın huzuruna geldiÄŸinde hanın tacına mücevher bir sorguç ile beline süslü tirkeÅŸ konulmuÅŸ; ayrıca iki sırmalı kaftan, altın iÅŸlemeli takımı ile rahvan bir at verilmiÅŸti. Sonraları da her geliÅŸinde birer ikiÅŸer samur ve uÅŸak (vaÅŸak) kürk ve hil’at giydirilmiÅŸti.95
Beyân Fî Kavânîn-i Al-i Osmân, s. 172; “Kırım hanı Cengiz Han, han neslinden hutbe ve sikke sahibi mülûk-ı İslâmiyyeden olup, Âl-i Osman’a itaat edegelmiÅŸlerdir. Nasb u azilleri ve tebdil ü taÄŸyiri taraf-ı saltanatdan olagelmiÅŸlerdir. Lakin namelerde ve sair ahvalde padiÅŸahana ikrâm u iclâl ile sair mülûkden tekaddüm ederler. Cümle han-zâde vüzerya tasaddur eder. Ve bu hanların küçük karındaşı Kalgay olur, vezir-i kebîr makamındadır. Nureddin dahi vezir-i sagir makamındadır. Ve ÅŸirin beÄŸleri vardır, sancakbeÄŸidir. Tatar mirzalarından kaba’ili ki ana Mugay Tatarı derler, cümle zabitleri sancağı KerÅŸ boÄŸazından taÅŸra Dest-i Kıbçak’dan konar ve göçer olur. Tatar tasarrufudur, bir yere asker çıkarmak lazım gelse on oniki adem getürürler ve bir koÅŸun ta’bir ederler. Her karyede kaç koÅŸun çıkarabilürler defter ile ana çıkarlar. Kırım hanı sefere me’mur oldukda kırkbin altun ve murassa kılıç ve hartayla bir kapucı-başı gider.” Mehmet İPŞİRLİ, “Kavânin-i Osmâni ve Râbıta-i Âsitâne”, s. 22.
92 J. Von HAMMER, Osmanlı Devleti Tarihi, XI, s. 259; Halime DOÄžRU, Lehistan ‘da Bir Osmanlı
Sultanı – IV. Mehmed’in Kamaniçe-Hotin Seferi ve Bir Masraf Defteri, İstanbul 2006, s. 56; Mehmet
İNBAÅžI, Ukrayna ‘da Osmanlılar-Kamaniçe Seferi ve Organizasyonu (1672), İstanbul 2004, s. 46.
93 J. Von HAMMER, Osmanlı Devleti Tarihi, XI, 275.
94 İsmail Hakkı UZUNÇARŞILI, Osmanlı Tarihi, III/2, s. 30-31.
95 İbrahim Peçevî, Tarih-i Peçevî, II, s. 377.
96 J. Von HAMMER, Osmanlı Devleti Tarihi, XI, s. 268; Mehmed Râşid, Tairh-i Raşid, I, İstanbul
1865, s. 460.
Seferlerde yararlık gösteren Kırım hanına ve maiyetindekilere mutad üzere çeÅŸitli Hediyelikler gönderilirdi. Kamaniçe galibiyeti sonucunda hana, kadîm usûle uygun olarak kapaniçe denilen kürk, süslü kılıç ve süslü tirkeÅŸ verilmiÅŸti.96 Avusturya’ya ait Budin Kalesi’ni muhasara eden Veziriazam ve Serdar-ı Ekrem Süleyman PaÅŸanın emriyle Budin yakınlarındaki sahrada bulunan Han ile maiyetine ve zabitana inâmen Hediyelikler gönderilmiÅŸti. Bu Hediyelik ler Kırım Hanı’na nîmtane hil’ata kaplı samur postu, en iyisinden üstlük hil’at, mücevher kılıç, süslü top sorguç ve on bin altın; beraberindeki sultanlara dört elbiselik (sevb) sade hil’at-ı has; Tatar mirza ve askerlerine yirmi sade hil’at kuÅŸaklık ve otuz âlâ hil’at; Kalgay Sultana serâsere kaplı samur postu ve iki bin altın; Kalgay Sultanın beraberindekilere de beÅŸ elbiselik sade hil’at kuÅŸaklık ve beÅŸ elbiselik a’la hil’at verilmiÅŸti (1686).97
Hediyelik Bunlardan baÅŸka yabancı ülke hükümdarlarına gönderilecek diÄŸer Hediyelikler, Enderûn’da hazine kethüdâsı tarafından düzenlenip oradan PaÅŸakapısı’na getirilir; İstanbul’da bulunan vezirler, kaptan paÅŸa, ÅŸeyhülislam ve kazaskerlerle devlet ricâli tarafından bizzat görülüp kuyumcubaşı ve ehl-i vukûf marifetiyle kıymetleri takdir edildikten sonra müfredat kâtipleri tarafından defteri yapılırdı.69
Elçilerin İstanbul’a geliÅŸleri ve huzura kabullerinde Hediyelik sunmaları konusunda Osmanlı kroniklerinde, seyahatnâme ve elçilik raporlarında ayrıntılı bilgiler bulmak mümkündür. Elçilerin İstanbul’da padiÅŸah huzuruna kabul merasimlerinin ihtiÅŸamlı bir ÅŸeklide yapıldığı Batılıların seyahatnâme veya anılarında gayet canlı bir ÅŸekilde tasvir edilmiÅŸtir.
H. Hümeyra ÅžAHİN, Bâbıâlî’de Uygulanan TeÅŸrifât, s. 35.
67 Yasemin DEMİRCAN, “Tıyn-ı Mahtûm: Akdeniz Dünyasının Mucize Toprağı”, Acta Turcica, Yıl:
IV, Ocak 2012, “Kültürümüzde Toprak”, (ed. Emine Gürsoy Naskali-Hilal Oytun Altun), s. 289.
68 Yasemin DEMİRCAN, “Limni Adasında Çıkarılan Tıyn-ı Mahtum Madeni Hakkında”, Osmanlı,
III, Ankara 1999, s. 324.
69 İsmail Hakkı UZUNÇARÅžILI, Osmanlı Devleti’nin Merkez ve Bahriye TeÅŸkilâtı, s. 312.
Daha XV. yüzyılın ilk yarısında, Milanolu bir elçinin eÅŸliÄŸinde II. Murat’ın Edirne’deki sarayında üç kez huzura kabul edilen Burgonya dükünün gözlemlerine göre, II. Murat 1433’te, Milano elçisini halka açık büyük bir avluya açılan sarayının kapısı önündeki revakın altında kabul etmiÅŸti. İki içoÄŸlanı ve bir cücenin eÅŸlik ettiÄŸi Sultan, yerden dört-beÅŸ basamak yukarıda kâide örtülü bir taht üzerinde baÄŸdaÅŸ kurarak oturmuÅŸtu. Askerler ve devlet erkânı ise avlunun duvarları boyunca diziliydi. Elçi, Hediyelikleri avluda gezdirdikten sonra revaka götürülmüş, II. Murat ve diÄŸerlerinin görebilmesi için elçinin arkasından taşınan Hediyelikler yükseÄŸe kaldırılmıştı. Ardından Sultan onunla selamlaÅŸmıştı.70
Konstantin Mihailoviç’in anılarına göre saltanatının baÅŸlarında II. Mehmet, hâlâ yaÅŸadığını ve tahtının tehdit altında olmadığını göstermek için, haftada iki kez askerlerinin önüne çıkardı. Elçiler ve Hediyelik leri de bu kamuya açık törenler sırasında kabul edilirdi.71
Gülru NECİPOÄžLU, 15. ve 16. Yüzyılda Topkapı Sarayı – Mimarî, Tören ve İktidar, (çev. RuÅŸen Sezer), İstanbul 2007, s. 41; Frederic HITZEL, “Diplomatik ArmaÄŸanlar: Osmanlı İmparatorluÄŸu İle Batı Avrupa Ülkeleri Arasında Modern ÇaÄŸda Yapılan Kültürel DeÄŸiÅŸ-TokuÅŸ”, Harp ve Sulh-Avrupa ve Osmanlılar, (ed. Dejanirah Couto), (çev. Åžirin Tekeli), İstanbul 2010, s.245; Hedda REINDL-KİEL, “Der Duft der Macht Osmanen, islamische Tradition, muslimische Mächte und der Westen im Spiegel Diplomatischer Geschenke”, Wiener Zeitschrift für die Kunde des Morgenlandes, 95, Autrıche 2005, s. 199. (Bu makalenin temininde ve ilgili kısmın tercümesinde yardımlarından dolayı Nermin YaÅŸar’a teÅŸekkür ederim.)
71 Gülru NECİPOĞLU, 15. ve 16. Yüzyılda Topkapı Sarayı, s. 43.
72 Ogier Gishlain de BUSBECQ, Türk Mektupları, s. 94.
73 Salomon SCHWEIGGER, Sultanlar Kentine Yolculuk, s. 89.
PadiÅŸahın huzuruna Hediyelik ile çıkma zorunluluÄŸu ile ilgili olarak yabancı gözlemciler âdetâ söz birliÄŸi yapmış gibidirler. XVI. yüzyılda, Busbecq, Türk Mektupları’nda DoÄŸulu hükümdarların huzuruna Hediyeliksiz çıkılmamasının ÅŸaşırtıcı bir durum olduÄŸunu belirtmektedir.72 Avusturya elçilik heyetindeki bir vaiz olan Salomon Schweigger, padiÅŸahın huzuruna kesinlikle armaÄŸansız çıkılamayacağını belirterek bunu bilen İran elçisinin, beraberinde birkaç külçe firûze taşı ile her iki taraf için de çok deÄŸerli bir Hediyelik olarak görülen, yirmi bin duka deÄŸerinde iki de Kur’ân armaÄŸan ettiÄŸini söylemektedir.73 Aynı yazar, sadrazamın huzuruna Hediyelik sunmadan çıkan bir İspanyol kurye ile ilgili gözlemlerini de dile getirmiÅŸtir: İspanya’dan barış tekliflerini iletmek üzere 1579 yılında İstanbul’a bir kurye gelmiÅŸ ve yaklaşık olarak iki yıl boyunca burada kaldıktan sonra hiçbir sonuç alamadan geri dönmüştü. Pek çok kiÅŸi onun İstanbul’a gelmesini hayretle karşılamıştı; çünkü o güne kadar İspanya’nın Osmanlı sarayına elçi gönderdiÄŸi hiç duyulmamıştı. Bu nedenle Osmanlı yöneticileri kuÅŸku ile ona yaklaÅŸmışlardı. Haberlerini ve dileklerini iletmek üzere sadrazamın huzuruna çıktığında ise ona biraz aÅŸağılayıcı davranılmıştı. Veziriazam ona, kralının padiÅŸahtan bir isteÄŸi varsa, tıpkı Avusturya imparatorunun yaptığı gibi, itibarlı kiÅŸileri göndermesi gerektiÄŸini, oysa kendisinin basit halktan biri olduÄŸunu; hatta birkaç yıl önce tutsak ve köle olarak İstanbul’da kaldığını söyleyerek sitemlerde bulunmuÅŸtu. Üstelik kurye, Türklerin alışık olduÄŸu ÅŸekilde armaÄŸanlarla gelmediÄŸi için de hor görülmüştü.74
Yine Schweigger, kısa süre sonra İstanbul’a Floransa dükü tarafından gönderilen bir elçinin geldiÄŸini ve Floransa Devleti’ne baÄŸlı ticaret gemilerinin serbestçe Türkiye’ye girmelerine izin verilmesi için ricada bulunduÄŸunu belirterek şöyle der: “Fakat bu elçi de bir sonuç alamadı. EÄŸer deÄŸerli armaÄŸanlar getirseydi, kuÅŸkusuz çok daha hoÅŸ karşılanırdı.”75 Oysa ilk Floransa elçisi 1538 senesinde İstanbul’a gelerek padiÅŸaha kıymetli  lerle mektubunu takdim etmiÅŸ; padiÅŸah, sefirin İstanbul’da fazla konaklamasını istediÄŸi için hazineden yiyecek masrafı vermiÅŸti.76
XVII. yüzyılda da durum deÄŸiÅŸmemiÅŸ; devletler arası siyaset gereÄŸi, Osmanlı Devleti ile iliÅŸkilerini kuvvetlendirmek, iyi iliÅŸkiler kurmak isteyen ülke hükümdarları, elçilerini deÄŸerli Hediyeliklerle İstanbul’a yollamaya özen göstermiÅŸlerdir.
Salomon SCHWEIGGER, Sultanlar Kentine Yolculuk, s. 95. Salomon SCHWEIGGER, Sultanlar Kentine Yolculuk, s. 96.
İsmail Hakkı UZUNÇARŞILI, Osmanlı Devletinin Merkez ve Bahriye Teşkilâtı, s. 272-277.
1670’te İngiltere Kralı II. Charles’ın sefaret papazı olarak İstanbul’a gelen ve Sadrazam Köprülü Fazıl Ahmet PaÅŸanın huzuruna çıkan John Covel, her görüşmede padiÅŸahtan İstanbul kaimmakamına kadar herkese ipekli altın ve gümüş dokunmuÅŸ kumaÅŸ, kadifeden yapılmış yelek, cübbe vs. Hediyelik verdiklerini; çoÄŸu yerlerde onların da kendi ülkelerindeki gibi devlet büyüklerinin saraydaki törenlerde giydikleri “deÄŸiÅŸik bir kıyafet’ olarak nitelendirdiÄŸi hil’atten kendilerine on altı tane Hediyelik edildiÄŸini, kendisininkini altı buçuk dolara sattığını77; ayrıca beraberindeki ÅŸirket müdürü ile bazı tüccarlara kıyafet verilmediÄŸinden onların gücendiÄŸini söylemektedir.78
1655-1656’da İstanbul’da bulunan Fransız Seyyah Jean Thevenot, Hint hükümdarının elçisinin hizmetkârlarıyla birlikte on yedi katır ve dört güzel at ile getirdiÄŸi Hediyelik leri anlatırken hiçbir elçinin saraya Hediyeliksiz gelmediÄŸini tekrarlamıştı.79
Elçiler padiÅŸah ve sadrazamdan baÅŸka diÄŸer görevlilerle görüşmek istediklerinde onlara da Hediyelikler verirlerdi. IV. Mehmet’in yanına gönderilen İsveç Kralı X. Karl Gustav’ın elçisi Cleas Ralamb, İstanbul’a geldiÄŸinde Åžeyhülislamı ziyaret etmek istemiÅŸ ve ondan kendisini kabulüyle ilgili herhangi bir haber gelmeyiÅŸini ise ÅŸeyhülislamın ileri sürdüğü birtakım mazeretlerden ziyade, kendisinin Hediyeliksiz geleceÄŸini ÅŸeyhülislamın bilmesine baÄŸlamıştı.80 Aynı yazar, Türklerin Hediyelikye olan düşkünlüklerinden bahisle, Sultan İbrahim’in Kandiye’den zaferle dönen Kaptan-ı Derya Yusuf PaÅŸayı, sırf kendisine Hediyelikler getirmediÄŸi için idam ettirdiÄŸini de sözlerine eklemiÅŸtir.81
“Onların ÅŸekli bizim sophisters cüppelerinin kapüşonsuz ÅŸekline benzer. Kumaşı beyaz ipek olup, çiçek desenleri veya hilal ÅŸekilleri (ve benzeri) ile süslenmiÅŸtir, rengi genellikle sarı, kahverengine bakan bir sarı olup üstünde kalın çizgiler vardır; Hediyelik edilecek insanın mevki’ine göre, kumaÅŸ, altın veya gümüş sim karıştırılarak dokunmuÅŸ olan ipek kumaÅŸtan yapılır… Efendiminki 25 veya 30 dolar ediyordu; veznedar, sekreter ve tercümanınki hariç diÄŸerleri de benimki gibi 8 dolar civarındaydı. Bunun çok eski bir adet olduÄŸuna ve rütbelere göre verilmesinin yazılı kayıtlara da geçtiÄŸine eminim.” John COVEL, Bir Papazın Osmanlı Günlüğü, s. 120.
78 John COVEL, Bir Papazın Osmanlı Günlüğü, s. 120.
79 Jean THEVENOT, 1655-1656’da Türkiye, s. 201.
80 “Arz törenin ertesinde, müftüye zatışahanelerinin bir mektubuyla ziyaretlerine gitmek istediÄŸimi
bildirdim ama o mazeret beyan ederek bu göreve yeni atandığını, -gerçekten de sadece sekiz günden
beri görevdeydi- görüşmemiz için bana haber gönderip gün vereceğini duyurdu. Aslında, söyledikleri
tümüyle temelsiz sayılmazdı. Ama işin aslına bakılırsa benim armağanlar yüklenerek gelmediğimi
biliyordu. Dolayısıyla zatışahanelerinin mektubu ile selamlarını alma onurunu pek umursamıyordu.
Daha sonraları ona dolaylı bir iki hatırlatmada bulunduysam da ondan kabul günüyle ilgili herhangi
bir haber gelmedi.” Claes RALAMB, İstanbul’a Yolculuk (1657-1658), (çev. Ayda EREL), İstanbul
2008, s. 45.
81 Claes RALAMB, İstanbul’a Yolculuk, s. 59.
82 Bu konuda Jorga, ÅŸunları söylemektedir: “DoÄŸulularda bir elçinin veya bir misafirin boÅŸ ellerle
gelmesi sadece bir kayıp değil, karşısındakine hakaret anlamına gelir, zira bu şekilde zarar verme veya
yararlı bir şey yapma gücü küçümsenirdi. Ama böylesine katı disiplinle düzenlenen bir toplulukta
Elçilerin padiÅŸahlara Hediyelik ler sunmasındaki zorunluluÄŸun, Osmanlı Devleti’ne karşı önyargı oluÅŸturması bir tarafa82, bu durum daha çok geleneksel ÅŸartlarla ilgili olup; yabancı ülke elçilerinin getirdikleri son derece kıymetli ve nadir Hediyeliklerle kendi ülkelerinin gücünü, üstünlüğünü ve ÅŸanını Osmanlı İmparatorluÄŸu’na göstermek istedikleri de bir gerçektir.
F. Askerî Seferlerde Hediyelikleşme
Osmanlılarda savaş ilanı, Türk devlet geleneği çerçevesinde bayrağa saçı veya kurban sunma gibi birtakım merasimlerle başlayıp sefer alayı ile devam eder, sefer dönüşünde de benzer merasimler uygulanırdı. Yapılan törenlerde ihtişamın ön plana çıkarılması esastı.83
devlet menfaatlerinin ÅŸahsi açgözlülük karşılığında satılık olabileceÄŸinin düşünülmesi bu topluluÄŸun ruhunun yanlış anlaşıldığının bir iÅŸaretidir.” Nicolae JORGA, Osmanlı İmparatorluÄŸu Tarihi, III, s. 81.
83 Dündar ALİKILIÇ, Osmanlı’da Devlet Protokolü ve Törenler, s. 82; Antoine GALLAND,
İstanbul’a Ait Günlük Hatiralar, I (1672), Ankara 1998, s. 113.
84 (Uyvar Seferi) “…ordu-yı hümayun alayı, esnaf, tüccar ve bazerganlar ve ehl-i hıref kethüdaları
cem’ olup habbazin ve kassab ve bakkal ve biT-cümle esnaf tezyîn saflar tertib ederler, ÅŸenlikler ile
Ordu-yı Hümayun kâidelerince Saray-ı Hümayun civarından teveccüh edüp ba’dehu At-meydanı,
Sadr-ı azam sarayı civarında dualar edüp, her esnaf pîşkeşlerin keşide ve kethüdâlarına riayetleri
olurdu.” Abdülkadir Efendi, Topçular Kâtibi Abdülkâdir (Kadrî) Efendi Tarihi (Metin ve Tahlil), I,
(hzl. Ziya Yılmazer), Ankara 2003, s. 245.
85 Abdülkadir Efendi, Topçular Kâtibi ‘Abdülkâdir Efendi Tarihi, I, s. 118.
86 “Edirne kapısında ehl-i esnaf ve bazerganlar meta’larından sa’adetli padiÅŸahımıza pîşkeÅŸ, atları
ayağına atlas u serâser ve akmişe toplar ile döşenip, kanunları üzere solaklara ve serraclara inâm der-
PadiÅŸahın ordusunun başında bizzat komutanlık ettiÄŸi seferlere “Sefer¬i Hümayun’ denirdi. Ordunun başında sultan olmadığı zamanlar sadrazam “serdar-ı ekrem” sıfatıyla bulunurdu. Tüm devlet erkânının uygun kıyafet ve teçhizâtla katıldığı Sefer-i Hümayun törenlerinde belli bir sıra izlenirdi. SavaÅŸ tuÄŸlarının ve Sancak-ı Åžerîf’in saray avlusuna dikilmesinden sonra Eyüb türbesini ziyaret, kılıç kuÅŸanma ve savaÅŸ otağının kurulmasına geçilir, son olarak da sefer alayı gerçekleÅŸtirilirdi. Bütün bunlar esnasında Fetih Sûresi okunur, hil’at giydireceklere hil’atler giydirilirdi. Esnaf, tüccar ve ehl-i hiref kethüdâları Sultan Ahmet Camisi avlusunda toplanarak padiÅŸaha Hediyeliklerini sunar84; esnaf alayla geçip, Hediyelikleri teslim edildiÄŸinde esnaf kethüdâlarına85, solaklara ve saraçlara hil’at inâmında bulunulur ve kurbanlar kesilirdi.86 Sefer safları düzenlenip hazırlandıktan sonra padiÅŸahın da dâhiliyle alay büyük bir ihtiÅŸamla ÅŸehirden çıkardı. PadiÅŸah, Edirne’ye geldiÄŸinde Hasbahçe’yi ziyaret eder ve bostancıbaşı tarafından padiÅŸaha meyve ve çiçeklerden Hediyelik ler takdim edilip, bostancılara ihsanlarda bulunulurdu.87
PadiÅŸah ordunun başında sefere çıkmadığı zamanlarda Sancak-ı Åžerîf’i, sefere çıkacak olan sadrazama bizzat eliyle teslim eder; dönüşte de yine aynı ÅŸekilde geri alırdı. Sancak-ı Åžerîf tesliminde sadrazama samur kürk, en iyisinden (hâsü’l-hâs) hil’at, mücevherlerle süslü iki sorguç88, ÅŸemÅŸir, tirkeÅŸ ve çeÅŸitli kumaÅŸlar verilirdi.89 Bunlar için hazinede mevcut olanlar hazineden verilir, eksikleri ise satın alınırdı. ÖrneÄŸin; 17 Temmuz 1688’de Sadrazam Mustafa PaÅŸanın padiÅŸaha bayram pîşkeÅŸi olarak takdîm ettiÄŸi süslü sorguç, 20 Aralık 1690’da Köprülüzâde Mustafa PaÅŸanın sefer dönüşü, Rikâb-ı Hümayûn’a yüz sürüp Sancak-ı Åžerîf’i teslim etmesi sırasında kendisine ihsan olunmuÅŸtu.90
bahÅŸ ettiler. Ve kurbanlar zebh ettiler.” Abdülkadir Efendi, Topçular Kâtibi ‘Abdülkâdir Efendi
Tarihi, I, s. 374-375.
87 Abdülkadir Efendi, Topçular Kâtibi ‘Abdülkâdir Efendi Tarihi, I, s. 249.
88 Abdurrahman Abdi PaÅŸa, Vekâyi’-nâme, s. 22; TSMA, D, nr. 1071, s. 5/a; TSMA, D, nr. 22, s. 6/a.
89 “Devletlü ve inayetlü sahib-i devlet efendimiz hazretlerine taraf-ı ÅŸehriyarîden Sancak-ı Åžerîf teslim
olundukda izâz u ikram içün verilen eşyadır. 13 Şaban sene 1102. Nîmtane-i hâsülhâs cedîd, post-ı
semmur, sevb, 1; Üstlük hil’at hâsü’l-hâs cedîd, sevb, 1; atlas top sorguç, 2; altun kabzalı elmaslı
şemşir, 1; inci ve lâl ve zümrüdlü tirkeş, 1; sürh frengî katife şalvar, 1; astar şalvar beyaz daraî, 16
zira; uçkurluk şalvar, atlas, 1 zira; ibrişim sırmalı uçkur, 1; kılabdan püsküllü fular; bera-yı boğça-i
kürk-i sadr-ı ali; sade Hıtayî, 8 zira; astar, 7 zira. Hazine-i Birun’dan masraf olmaÄŸla mahalline
kaydolunmak babında ferman sultanımındır.” (12 Mayıs 1691). BOA, D.TÅžF, 1/63.
90 TSMA, D, nr. 1071, s. 5/a; TSMA, D, nr. 22, s. 6/a.
91 İsmail Hakkı UZUNÇARŞILI, Osmanlı Tarihi, III/2, s. 30; Ahmet TABAKOĞLU, Gerileme
Dönemine Girerken Osmanlı Maliyesi, İstanbul 1985, s. 68; Hezarfen Hüseyin Efendi, Telhîsü’l-
SavaÅŸ zamanlarında orduya bir süvari birliÄŸi gönderen ve ayrıca düşman içlerine akınlar düzenleyen Kırım hanları sefere davet edilecekleri zaman kendilerine abadî kâğıt üzerine yazılması âdet olan Nâme-i Hümayûn’un yanısıra, padiÅŸahın kendisine mahsus hil’atlerden bir hil’at ile deÄŸerli taÅŸlarla süslü kılıç göndermesi kanundu. Ayrıca kendisine gönderilen kırk bin altının on beÅŸ bini’i “çizme baha’ veya “tirkeÅŸ baha’ adı altında hana, geri kalanı da kalgay sultana ve maiyetindeki askerlere harcırah olarak gönderilirdi.91 Kamaniçe Seferi’ne çağırılan Kırım Hanı Selim Giraya, padiÅŸah tarafından iltifat dolu bir mektup ve harp hazırlıkları masrafları için on beÅŸ bin altın, ayrıca bir kılıç, biri kürklü ve diÄŸeri kürksüz iki hil’at ve Sadrazam tarafındandan da bir mücevher hançer gönderilmiÅŸti. Kalgay ve Nureddin sultanlara ikiÅŸer, beyler ve mirzalara elli hil’at gönderilmiÅŸti (1672).92 Çehrin Kalesi’nde muhasara edilmiÅŸ olan Kazak hatmanına yardıma koÅŸması için emir verilen Kırım Hanı’na bu münasebetle samur kürk giydirilmiÅŸti.93
Kırım hanları, Tatar kuvvetleri ile Osmanlı ordusuna gelince bu askerlere âdet üzere hazırlanan pilav, kızartılmış et ikram edilir ve âdet üzere bunlar hemen tüketilirdi.94 Han sefer sırasında padiÅŸahın huzuruna çıktığında sorguç, tirkeÅŸ, at ve hil’atle taltif edilirdi. II. Osman’ın Hotin Seferi sırasında padiÅŸah otağının düşman otağı karşısına kurulmasından sonra Kırım Hanı askerleriyle padiÅŸahın huzuruna geldiÄŸinde hanın tacına mücevher bir sorguç ile beline süslü tirkeÅŸ konulmuÅŸ; ayrıca iki sırmalı kaftan, altın iÅŸlemeli takımı ile rahvan bir at verilmiÅŸti. Sonraları da her geliÅŸinde birer ikiÅŸer samur ve uÅŸak (vaÅŸak) kürk ve hil’at giydirilmiÅŸti.95
Beyân Fî Kavânîn-i Al-i Osmân, s. 172; “Kırım hanı Cengiz Han, han neslinden hutbe ve sikke sahibi mülûk-ı İslâmiyyeden olup, Âl-i Osman’a itaat edegelmiÅŸlerdir. Nasb u azilleri ve tebdil ü taÄŸyiri taraf-ı saltanatdan olagelmiÅŸlerdir. Lakin namelerde ve sair ahvalde padiÅŸahana ikrâm u iclâl ile sair mülûkden tekaddüm ederler. Cümle han-zâde vüzerya tasaddur eder. Ve bu hanların küçük karındaşı Kalgay olur, vezir-i kebîr makamındadır. Nureddin dahi vezir-i sagir makamındadır. Ve ÅŸirin beÄŸleri vardır, sancakbeÄŸidir. Tatar mirzalarından kaba’ili ki ana Mugay Tatarı derler, cümle zabitleri sancağı KerÅŸ boÄŸazından taÅŸra Dest-i Kıbçak’dan konar ve göçer olur. Tatar tasarrufudur, bir yere asker çıkarmak lazım gelse on oniki adem getürürler ve bir koÅŸun ta’bir ederler. Her karyede kaç koÅŸun çıkarabilürler defter ile ana çıkarlar. Kırım hanı sefere me’mur oldukda kırkbin altun ve murassa kılıç ve hartayla bir kapucı-başı gider.” Mehmet İPŞİRLİ, “Kavânin-i Osmâni ve Râbıta-i Âsitâne”, s. 22.
92 J. Von HAMMER, Osmanlı Devleti Tarihi, XI, s. 259; Halime DOÄžRU, Lehistan ‘da Bir Osmanlı
Sultanı – IV. Mehmed’in Kamaniçe-Hotin Seferi ve Bir Masraf Defteri, İstanbul 2006, s. 56; Mehmet
İNBAÅžI, Ukrayna ‘da Osmanlılar-Kamaniçe Seferi ve Organizasyonu (1672), İstanbul 2004, s. 46.
93 J. Von HAMMER, Osmanlı Devleti Tarihi, XI, 275.
94 İsmail Hakkı UZUNÇARŞILI, Osmanlı Tarihi, III/2, s. 30-31.
95 İbrahim Peçevî, Tarih-i Peçevî, II, s. 377.
96 J. Von HAMMER, Osmanlı Devleti Tarihi, XI, s. 268; Mehmed Râşid, Tairh-i Raşid, I, İstanbul
1865, s. 460.
Seferlerde yararlık gösteren Kırım hanına ve maiyetindekilere mutad üzere çeÅŸitli Hediyelikler gönderilirdi. Kamaniçe galibiyeti sonucunda hana, kadîm usûle uygun olarak kapaniçe denilen kürk, süslü kılıç ve süslü tirkeÅŸ verilmiÅŸti.96 Avusturya’ya ait Budin Kalesi’ni muhasara eden Veziriazam ve Serdar-ı Ekrem Süleyman PaÅŸanın emriyle Budin yakınlarındaki sahrada bulunan Han ile maiyetine ve zabitana inâmen Hediyelikler gönderilmiÅŸti. Bu Hediyelik ler Kırım Hanı’na nîmtane hil’ata kaplı samur postu, en iyisinden üstlük hil’at, mücevher kılıç, süslü top sorguç ve on bin altın; beraberindeki sultanlara dört elbiselik (sevb) sade hil’at-ı has; Tatar mirza ve askerlerine yirmi sade hil’at kuÅŸaklık ve otuz âlâ hil’at; Kalgay Sultana serâsere kaplı samur postu ve iki bin altın; Kalgay Sultanın beraberindekilere de beÅŸ elbiselik sade hil’at kuÅŸaklık ve beÅŸ elbiselik a’la hil’at verilmiÅŸti (1686).97