Opal Yunanca “renk deÄŸiÅŸimini görmek” (opali ious) anlamına gelir (Url 1). Opal, bir kristobalit silis kürecıklerınin düzenli ve düzensiz bir kafes yapısına sahip ve %3 ile %21 arasında su içeren bir sulu amorf silıkasıdır. Opal, amorf bir yapıya sahip olmasına raÄŸmen silisin kristal olmayan bir ÅŸeklidir. Opal 100°C altında oluÅŸmuÅŸ bir silika jelidir (çökelimıdir). Bu jel sedımanter tabaka çatlak ve yarıkları içine sızarak oluÅŸmuÅŸtur. Metorik sudaki silika, buharlaÅŸmayla konsantre haline gelir ve bunun sonucundan kolloidal silika jeli yani opal oluÅŸumu gerçekleÅŸir (Simandl, 1998). Opalin bilinen klasik jel dokusu yanında taneli agregalar gösterebileceÄŸi ve bu doku ile krıstobalite bir geçiÅŸ gösterdiÄŸi bilinmektedir (Andaç, 1976).Elektron mikroskobunda deÄŸerli opal, kapanım silika kürecikleri ve su yada CO2 gaz boÅŸlukları içerdiÄŸi gözlemlenmiÅŸtir. Opal konkoidal kırınımlı ve deÄŸiÅŸik renk oluÅŸumuyla karakterize edilmektedir (Simandl, 1998).
Opalin jeolojik ÅŸartlarda oluÅŸması için (H2SİO4) silisikasit konsantrasyonunun 100-200ppm olması gereklidir. Volkanik kayaçlarda silis silikatların hidrotermal aberasyonundan türeyebilır. Kırılma yüzeyi konkoidaldir. Sertlik 5-6, özgül ağırlık 2-2,25’dır. Camsı parlaklıkta fakat sık sık reçinemsidir. Renksiz, beyaz, sarı, kırmızı, kahverengi, yeÅŸil, gri ve mavinin açık tonlanndadır. Koyu renkler safsızlıklar nedeniyle oluÅŸur. Saydam, yarı saydamdır. Ultraviyole ışıkta bazı opal türleri yeÅŸilimsi flüoresans özellik gösterir. Yapısındaki su miktarı %3 – %21 arasındadır(Url 4).
Kıymetli opallerin, göze çarpan en belirgin özelliÄŸi ışığın spesifik dalga boyunu yansıtabilme ve kırabilme özelliÄŸine sahip olmasıdır. Aslında bu olayı açıklayabilmek için “opalescence” (opal ışıma) terimi ortaya atılmıştır. Kayalardaki amorflu silika küreciklerinin boÅŸluk ve boyutu ışığın spesifik dalga boyunu yansıtır; her bir küreden yansıyan ışınlar, küçük su damlacıklarındaki gökkuÅŸağı rengine benzer. Işığın dalga boylarının bu karşılıklı etkileÅŸimi opale sahip olduÄŸu eÅŸsiz bir görsel cazibe verir ve aynı zamanda opali dünyada en çok aranan süs taÅŸlarından birisi yapar (Url 2).
Opal de bulunan renk oyununun nedenini açıklamak için pek çok teori ileri sürülmüştür. 1960’larda Elektron mikroskobunun da yardımıyla bu renk oyununun sebebi keÅŸfedildi. Bunun kısaca açıklaması; Opaller düzgün bir ÅŸekilde dizili küçük silika küreciklerinden oluÅŸur ve bunlar kayaca giren ışığı spektral renklere ayırır. Ayrılan bu ışık dalgası kayaçta bir ışık parıltısına veya parıldamasına neden olur. Sıralanmış bu silika küreciklerinin yapı ve yoÄŸunluÄŸu opalde farklı renklerin kırılmasıyla iliÅŸkilidir.
Çatlama durumunda opaller olumsuz etkilenmektedir ve opalin biçiminde belirsizlikler oluşturmaktadır. Çatlama durumu genelde opalin çabuk kuruması yada nemli ortamdan alınıp ani ve yoğun ışığa maruz kaldığında oluşmaktadır. Opalin sertliğinin fazla olmasına rağmen, çatlamaya ve kırılmaya karşı oldukça eğilimlidirler. Opalin su içeriği kaybı yanardönerliğinin kaybına da sebep olmaktadır.
Jel bir bünyeye sahip olan opallerin uranyumlu eriyikleri adsorbe ettiği kanısının aksine M. Andaç ve ark. Afyon-Bayat ve Kütahya-Şaphane yöresinde ki opaller üzerinde yapmış oldukları elektron mikroskobu çalışmasıyla, opaller içerisindeki uranyum taşıyıcısının doğrudan doğruya opallerin öz bünyelerinin olmadığı, breşik yapıda olan parçalarının arasındaki manganezli ve demirli çimento maddesinin, kısmen opaller içerisinde, taneler arasına (intergranüler olarak) dağılmış demirli ve manganezli dandritlerın olduğu kanısına varmışlardır
Opal Yunanca “renk deÄŸiÅŸimini görmek” (opali ious) anlamına gelir (Url 1). Opal, bir kristobalit silis kürecıklerınin düzenli ve düzensiz bir kafes yapısına sahip ve %3 ile %21 arasında su içeren bir sulu amorf silıkasıdır. Opal, amorf bir yapıya sahip olmasına raÄŸmen silisin kristal olmayan bir ÅŸeklidir. Opal 100°C altında oluÅŸmuÅŸ bir silika jelidir (çökelimıdir). Bu jel sedımanter tabaka çatlak ve yarıkları içine sızarak oluÅŸmuÅŸtur. Metorik sudaki silika, buharlaÅŸmayla konsantre haline gelir ve bunun sonucundan kolloidal silika jeli yani opal oluÅŸumu gerçekleÅŸir (Simandl, 1998). Opalin bilinen klasik jel dokusu yanında taneli agregalar gösterebileceÄŸi ve bu doku ile krıstobalite bir geçiÅŸ gösterdiÄŸi bilinmektedir (Andaç, 1976).Elektron mikroskobunda deÄŸerli opal, kapanım silika kürecikleri ve su yada CO2 gaz boÅŸlukları içerdiÄŸi gözlemlenmiÅŸtir. Opal konkoidal kırınımlı ve deÄŸiÅŸik renk oluÅŸumuyla karakterize edilmektedir (Simandl, 1998).
Opalin jeolojik ÅŸartlarda oluÅŸması için (H2SİO4) silisikasit konsantrasyonunun 100-200ppm olması gereklidir. Volkanik kayaçlarda silis silikatların hidrotermal aberasyonundan türeyebilır. Kırılma yüzeyi konkoidaldir. Sertlik 5-6, özgül ağırlık 2-2,25’dır. Camsı parlaklıkta fakat sık sık reçinemsidir. Renksiz, beyaz, sarı, kırmızı, kahverengi, yeÅŸil, gri ve mavinin açık tonlanndadır. Koyu renkler safsızlıklar nedeniyle oluÅŸur. Saydam, yarı saydamdır. Ultraviyole ışıkta bazı opal türleri yeÅŸilimsi flüoresans özellik gösterir. Yapısındaki su miktarı %3 – %21 arasındadır(Url 4).
Kıymetli opallerin, göze çarpan en belirgin özelliÄŸi ışığın spesifik dalga boyunu yansıtabilme ve kırabilme özelliÄŸine sahip olmasıdır. Aslında bu olayı açıklayabilmek için “opalescence” (opal ışıma) terimi ortaya atılmıştır. Kayalardaki amorflu silika küreciklerinin boÅŸluk ve boyutu ışığın spesifik dalga boyunu yansıtır; her bir küreden yansıyan ışınlar, küçük su damlacıklarındaki gökkuÅŸağı rengine benzer. Işığın dalga boylarının bu karşılıklı etkileÅŸimi opale sahip olduÄŸu eÅŸsiz bir görsel cazibe verir ve aynı zamanda opali dünyada en çok aranan süs taÅŸlarından birisi yapar (Url 2).
Opal de bulunan renk oyununun nedenini açıklamak için pek çok teori ileri sürülmüştür. 1960’larda Elektron mikroskobunun da yardımıyla bu renk oyununun sebebi keÅŸfedildi. Bunun kısaca açıklaması; Opaller düzgün bir ÅŸekilde dizili küçük silika küreciklerinden oluÅŸur ve bunlar kayaca giren ışığı spektral renklere ayırır. Ayrılan bu ışık dalgası kayaçta bir ışık parıltısına veya parıldamasına neden olur. Sıralanmış bu silika küreciklerinin yapı ve yoÄŸunluÄŸu opalde farklı renklerin kırılmasıyla iliÅŸkilidir.
Çatlama durumunda opaller olumsuz etkilenmektedir ve opalin biçiminde belirsizlikler oluşturmaktadır. Çatlama durumu genelde opalin çabuk kuruması yada nemli ortamdan alınıp ani ve yoğun ışığa maruz kaldığında oluşmaktadır. Opalin sertliğinin fazla olmasına rağmen, çatlamaya ve kırılmaya karşı oldukça eğilimlidirler. Opalin su içeriği kaybı yanardönerliğinin kaybına da sebep olmaktadır.
Jel bir bünyeye sahip olan opallerin uranyumlu eriyikleri adsorbe ettiği kanısının aksine M. Andaç ve ark. Afyon-Bayat ve Kütahya-Şaphane yöresinde ki opaller üzerinde yapmış oldukları elektron mikroskobu çalışmasıyla, opaller içerisindeki uranyum taşıyıcısının doğrudan doğruya opallerin öz bünyelerinin olmadığı, breşik yapıda olan parçalarının arasındaki manganezli ve demirli çimento maddesinin, kısmen opaller içerisinde, taneler arasına (intergranüler olarak) dağılmış demirli ve manganezli dandritlerın olduğu kanısına varmışlardır