Yüce Allah, kâinatın bütününde ve yeryüzünde yarattıklarıyla insana kudretini gösterirken, Kur’an’da da bu delillerini idrak etmeleri için insanlara sunmaktadır. Bu muhteÅŸem mucizelerden biri de hiç şüphesiz ki “su”dur.
Allah, bir ayetinde “Her canlı ÅŸeyi sudan yarattık” buyurarak, suyun hayat kaynağı olduÄŸuna dikkat çekmiÅŸtir.
İnsanın, elinde tüm hammadde olmasına raÄŸmen, yoktan var edemeyeceÄŸi en büyük nimetlerden biri de sudur. Üzerinde yaÅŸadığımız dünyanın 2/3’sinin sudan oluÅŸması gibi, insan bedeninin 2/3’si de sudan oluÅŸmaktadır. Bu benzerlik bile “küçük kainat” adı verilen insanın, Allah tarafından nasıl mucizevi bir ÅŸekilde yaratıldığının göstergesidir. Su olmadan dünyanın da, insanın da yaÅŸamının devam etmesi mümkün deÄŸildir. Çünkü su, yaÅŸamın devamı için gerekli olan tüm ihtiyaçları tek başına karşılama gücüne sahip bir nimettir.
Su, bütün hücrelerin yapım maddesidir. Sindirimde eritici rol oynarken, çiğneme ve yiyeceklerin yumuşatılmasına da yardım eder. Sindirim salgılarına sıvı oluşturur. Su, besin öğelerinin eriyik haline gelmesine yardımcı olarak, bu besin öğelerinin bağırsak duvarından geçmesini sağlar. Hücrelerden toplanan ve vücuttan atılacak olan artıklar, su vasıtasıyla böbreklere taşınır ve oradan su ile dışarı atılır.
Soğuk su harareti keser, vücudun asli rutubetini korur, dışarıya atılanın yerine başkasını getirir, gıdayı eritip damarlara ulaştırır. Bu bakımdan gıdalar arasında farklı bir özelliğe sahiptir. Su, soğuk olur ve bal, kuru üzüm, hurma ve şeker gibi tatlı bir şeyle karıştırılıp şerbet yapılırsa, vücûda giren en faydalı gıdalardan olur, onun sağlığını korur.
Kimyasal deneyler sonucunda, ağaçlardan aldığımız oksijen ile havada teneffüs ettiğimiz ve hayat kaynağımız olan oksijenin dahi aslının su olduğu tesbit edilmiştir.
Suyun beraberinde taşıdığı şifalar, çok farklı yöntemlerle insanlara sağlık sunmaktadır. Suyun tedavi amaçlı kullanımı yaygınlaşmaktadır. Stres karşıtı hormonların üretimini arttıran,bağışıklık sistemini uyaran, kan dolaşımı ve metabolizmayı canlandıran su, migren, hemoroid ve varise karşı ilaç olmaktadır. Osmanlı döneminde psikiyatrik bozuklukların tedavisinde su sesi kullanılırken, günümüzde suyun her türlü özelliği ayrı bir hastalık reçetesi olarak kabul edilir. Suyun tedavi amaçlı kullanılma yöntemleri arasında suyla yıkama, su akıtımı, basınçlı su fışkırtma masajları, suda yürüme, banyodan saunaya kadar varan hidro ve termoterapi yöntemleri gelir. Bilhassa suyun içinde bulunan kimyevi maddelere göre de ayrıca kudret hamamları, muhtelif hastalıkları yıkanmak suretiyle giderirler. Suyun terkibinde insan sağlığına faydalı maddeler olmasından dolayı içilmesi ve yıkanılması, tabiplerin övdükleri şeylerdir.
Kur’an-ı Kerim’de Hz. Eyyub (a.s.)’un, hastalığından su vasıtasıyla kurtulması ve ÅŸifaya kavuÅŸmasına iÅŸaret edilmesi, suyun ÅŸifa olabileceÄŸinin delilidir.
Hz. Eyyub, hayatının ilk dönemlerinde hanımıyla, çocuklarıyla beraber bolluk içinde yaÅŸayan mal mülk sahibi bir insandı. Allah O’nu, çocuklarını, mallarını geri almak ve uzun yıllar sürecek bir hastalık vermek suretiyle imtihan etti. Hatta bu sıkıntılı durumu hakkında karısı O’na: “Hastalığından kurtulmak için Allah’a niçin dua etmiyorsun?” diye serzeniÅŸte bulununca, böyle bir ÅŸey için saÄŸlıklı yaÅŸadığım süre kadar hasta yaÅŸamadıkça dua etmekten hayâ ederim, dedi . Nihayet Eyyub(a.s.) Allah’a(sıkıntım var diye) dua etti ve Allah da O’nun bu sıkıntısını kaldırdı. İmtihan olarak kaybettiklerine karşılık sabretmesi sebebiyle de Allah, kendisine, sahip olduÄŸu her ÅŸeyin iki katını verdi.
Kur’an-ı Kerim’de Hz. Eyyub bahsi Sad sûresinde de ÅŸu ifadelerle yer almaktadır. “Kulumuz Eyyub’u da hatırla. O: “DoÄŸrusu ÅŸeytan, bana yorgunluk ve azap dokundurdu” diye Rabbine seslenmiÅŸti. Ayağını yere vur. İşte yıkanacak ve içilecek soÄŸuk bir su, diye vahyetmiÅŸtik. Katımızdan bir rahmet ve akıl sahiplerine bir öğüt olmak üzere, O’na tekrar ailesini ve geçmiÅŸtekilerle beraber bir mislini vermiÅŸtik. Ey Eyyub! Eline bir demet sap alıp onunla vur, yeminini bozma dedik. DoÄŸrusu Biz O’nu sabırlı bulduk. Ne iyi bir kuldu, daima Allah’a yönelirdi.”
Hz. Eyyub’un su ile hastalığına ÅŸifa bulmasından önce, hastalığına sebep olan ÅŸeytanın, kendisine bitkinlik ve azab vermesi üzerinde durulacaktır. Ayette geçen “nusb” kelimesi,meÅŸakkat ve yorgunluk anlamına gelmektedir. Bu kelime Kur’an’da aynı anlamda, cennetteki müminlerin tasviri yapılırken “Onlar orada herhangi bir sıkıntı, meÅŸakkat ve yorgunluk hissetmezler” ÅŸeklinde iki yerde daha geçmektedir. Azab kelimesi ise, ÅŸiddetli acı çekme anlamında kullanılmıştır. Burada uzun süre uykusuzluÄŸun ve açlığın insan vücudunda meydana getireceÄŸi ruhi ve bedeni rahatsızlığın hastalık ve acı çekme sebebi olabileceÄŸi de göz önünde bulundurulmalıdır. Azab, ayrıca bedendeki zarar ve aile ile malın kaybedilmesi anlamına da gelmektedir.
Hz. Eyyub’e ÅŸeytanın sıkıntı vermesi konusuna gelince, O(Eyyüb), bana bunu ÅŸeytan verdi, demektedir. Oysa biliyoruz ki ÅŸeytanın bizim üzerimizde bizi zorlayacak tarzda hiçbir nüfuzu yoktur. Åžeytan sadece bizi davet eder. Dolayısıyla bu konuda ÅŸeytanı suçlamak yerine kiÅŸinin kendini suçlaması daha doÄŸru olur. Buna raÄŸmen Hz. Eyyub’un duasında, meseleyi ÅŸeytana nisbet etmesi, edebe riayetten kaynaklanmaktadır. DiÄŸer taraftan Allah’ın, ÅŸeytana, peygamberlerinin aleyhine böyle bir yetki vermesi düşünülemez. Çünkü böyle bir yetki söz konusu olsaydı, ÅŸeytan yeryüzünde salih bir mü’min bırakmazdı. Ve insanın hayatı, ölümü, hastalığı vs. onun elinde olurdu ki bu da muhaldir. Çünkü yaratan , ÅŸifa veren, öldüren, diril-
236 237
ten, Allah’tır. Åžeytanın insan üzerinde vesvesenin dışında baÅŸka bir nüfuzu yoktur.
Hz. Eyyub’un ÅŸifa bulması ise “ayağını yere vur” emrine uyup, Allah tarafından kendisi için çıkarılan ÅŸifalı sudan yıkanması ve içmesiyle gerçekleÅŸir.
Ebu’l-Ferec Cemaluddin el-Cevzi’nin tefsirinde yer aldığına göre, “Hz. Eyyub ayağını yere vurur ve ordan bir su çıkar, onunla yıkanır. Sonra yaklaşık kırk adım yürür, sonra ayağını bir daha yere vurur ve ordan çıkan suyu da içer.”
Åžuara, 26/80-81.
İbrahim, 14/22.
Kuşeyri, çıkan sulardan ilkinin sıcak, ikincisinin ise soğuk olduğunu, söyler.
Kurtubi, çıkan kaynak suların Åžam’ın Cabiye bölgesinde olduÄŸunu, Hz. Eyyub’un ilk çıkan su ile yıkandığını ve bedeninin dışındaki(cildindeki) hastalığın iyileÅŸtiÄŸini, ikinci kaynak sudan da içtiÄŸini ve onunla da içindeki hastalıkların gittiÄŸini, rivayet eder.
Ayette dikkat çekildiği üzere yıkanmanın, vücuttaki negatif elektriğin atılmasında en etkili yöntemlerden biri olduğu bilinmektedir. Yıkanmak, hem stres hem de ateşli hastalıklar başta olmak üzere, birçok fiziksel ve psikolojik rahatsızlık üzerinde iyileştirici etkiye sahiptir. Ayette, yıkanmaya ek olarak bir de su içilmesi tavsiye edilmiştir. Suyun, vücudun her organı üzerinde oluşturduğu faydalar göz ardı edilemeyecek kadar fazladır. Terbezleri, mide, bağırsaklar, böbrekler, cilt ve bunlar gibi daha pek çok organın sağlığı, suyun yeterli miktarda vücuda alınmasına bağlıdır.242
Hz. Eyyub’un çekmiÅŸ olduÄŸu sıkıntılar karşısında tahammül edemeyip bu sıkıntıların kaldırılması için Allah’a yalvarmasına raÄŸmen “Biz O’nu sabırlı bulduk” ifadesi çeliÅŸki gibi görülebilir ancak, bu yakarma Allah’tan ÅŸifa dilemekle alakalı bir konudur. Burada talep Allah’adır, Allah’a yapılan dua sabırsızlık olarak nitelendirilemez. Bir kimse belalara karşı insanların en sabırlısı dahi olsa, o kimsenin saÄŸlık ve afiyet temennisi içerisinde olması gayet doÄŸaldır.
Her türlü sıkıntılara göğüs gerip sabretmekle beraber dertlerin dermanı için derman sahibine yönelmek, sabır için bir noksanlık deÄŸildir. Hastalığı veren Allah olduÄŸu gibi ÅŸifayı veren de Allah’tır. Nimet, her türlü zorluk ve sıkıntılara sabır karşılığında gelmektedir.
Suyun, bedeni hastalıklara ÅŸifa olduÄŸuna dair hadisler de mevcuttur. Bu hadislerden biri şöyledir: “Hararet, cehennemden bir kabarmadır. Hararetinizi su ile soÄŸutunuz”
Hafız Ahmed b. Ali b. Hacer el-Askalani (v.h.852), hummanın yani yükselen hararetin cehenneme nisbeti hususunda âlimlerin ihtilaf ettiÄŸini, bazılarının bunu hakikat kabul edip şöyle dediÄŸini kaydeder: “AteÅŸlinin vücudundan hâsıl olan alev, cehennemden bir parçadır. Allah Teala onun zuhuruna bazı sebepler takdir etmiÅŸtir, ta ki kullar bununla cehennem ateÅŸini mukayese edip kavrasınlar.” Bazı âlimler de şöyle der: “Bu, bir benzetmedir. Manası ise,
242 Güzel-Özpınar, a.g.e., s. 137.
‘hummanın harareti, cehennem sıcaklığının bir benzeridir’, demektir. Böylece cehennem sıcaklığının ÅŸiddeti hususunda nefisler uyarılmak istenmiÅŸtir.”247
Hadise göre Resulullah(s.a.v.), hastanın harareti arttığı takdirde, hâdisenin kendi seyrine bırakılmayıp dışarıdan müdahale ile soÄŸutulmasını emretmektedir. SoÄŸutma vasıtası olarak tavsiye edilen ÅŸey, bu hadiste “su”dur. Bazı rivayetlerde “soÄŸuk su”, bazılarında da “zemzem suyu” zikredilmiÅŸtir.248
Bazı kimseler, Hz. Peygamber’in, “AteÅŸli hastayı soÄŸuk su ile soÄŸutun” emrine karşı çıkmışlardır. Bunlara cevaben İbrahim Canan, şöyle demektedir: “Hadis, hummayı su ile soÄŸutun, diyor. Ama hiçbir sahih rivayette bunun nasıl olacağı açıklanmamıştır. Bu mutlak emri kendisine hamledeceÄŸimiz en uygun hummayı soÄŸutma tarzı, Hz. Ebubekir’in kızı Hz. Es-ma’nın uyguladığı tarzdır. Zira o, hummalının bedenine, önü ile elbisesi arasına bir miktar su serperdi. İşte bu tarz, hummanın hafifletilmesinde izin verilmiÅŸ olan tedavi ÅŸeklini teÅŸkil edi
yordu.”249
Tıbbu’n-Nebevi’de çeÅŸitli hastalıkların hararetini düşürmek için vücuda soÄŸuk su tatbiki tavsiye edildiÄŸi gibi, bu günün tıbbının görüşü de ÅŸudur: AteÅŸin düşürülmesinde sıcak ve soÄŸuk banyolar ile damar geniÅŸletme saÄŸlanır, buz kâsesi kullanılabilir. GüneÅŸ çarpmasında da hasta, gölge ve serin bir yerde yatırılarak elbiseleri çıkarılır, üzerine biraz su serpildikten sonra yelpazelenerek serinletilmeye çalışılır. Hasta ilk fırsatta soÄŸuk su banyosuna sokulur veya buz kalıpları kullanılır.250
Yüce Allah, kâinatın bütününde ve yeryüzünde yarattıklarıyla insana kudretini gösterirken, Kur’an’da da bu delillerini idrak etmeleri için insanlara sunmaktadır. Bu muhteÅŸem mucizelerden biri de hiç şüphesiz ki “su”dur.
Allah, bir ayetinde “Her canlı ÅŸeyi sudan yarattık” buyurarak, suyun hayat kaynağı olduÄŸuna dikkat çekmiÅŸtir.
İnsanın, elinde tüm hammadde olmasına raÄŸmen, yoktan var edemeyeceÄŸi en büyük nimetlerden biri de sudur. Üzerinde yaÅŸadığımız dünyanın 2/3’sinin sudan oluÅŸması gibi, insan bedeninin 2/3’si de sudan oluÅŸmaktadır. Bu benzerlik bile “küçük kainat” adı verilen insanın, Allah tarafından nasıl mucizevi bir ÅŸekilde yaratıldığının göstergesidir. Su olmadan dünyanın da, insanın da yaÅŸamının devam etmesi mümkün deÄŸildir. Çünkü su, yaÅŸamın devamı için gerekli olan tüm ihtiyaçları tek başına karşılama gücüne sahip bir nimettir.
Su, bütün hücrelerin yapım maddesidir. Sindirimde eritici rol oynarken, çiğneme ve yiyeceklerin yumuşatılmasına da yardım eder. Sindirim salgılarına sıvı oluşturur. Su, besin öğelerinin eriyik haline gelmesine yardımcı olarak, bu besin öğelerinin bağırsak duvarından geçmesini sağlar. Hücrelerden toplanan ve vücuttan atılacak olan artıklar, su vasıtasıyla böbreklere taşınır ve oradan su ile dışarı atılır.
Soğuk su harareti keser, vücudun asli rutubetini korur, dışarıya atılanın yerine başkasını getirir, gıdayı eritip damarlara ulaştırır. Bu bakımdan gıdalar arasında farklı bir özelliğe sahiptir. Su, soğuk olur ve bal, kuru üzüm, hurma ve şeker gibi tatlı bir şeyle karıştırılıp şerbet yapılırsa, vücûda giren en faydalı gıdalardan olur, onun sağlığını korur.
Kimyasal deneyler sonucunda, ağaçlardan aldığımız oksijen ile havada teneffüs ettiğimiz ve hayat kaynağımız olan oksijenin dahi aslının su olduğu tesbit edilmiştir.
Suyun beraberinde taşıdığı şifalar, çok farklı yöntemlerle insanlara sağlık sunmaktadır. Suyun tedavi amaçlı kullanımı yaygınlaşmaktadır. Stres karşıtı hormonların üretimini arttıran,bağışıklık sistemini uyaran, kan dolaşımı ve metabolizmayı canlandıran su, migren, hemoroid ve varise karşı ilaç olmaktadır. Osmanlı döneminde psikiyatrik bozuklukların tedavisinde su sesi kullanılırken, günümüzde suyun her türlü özelliği ayrı bir hastalık reçetesi olarak kabul edilir. Suyun tedavi amaçlı kullanılma yöntemleri arasında suyla yıkama, su akıtımı, basınçlı su fışkırtma masajları, suda yürüme, banyodan saunaya kadar varan hidro ve termoterapi yöntemleri gelir. Bilhassa suyun içinde bulunan kimyevi maddelere göre de ayrıca kudret hamamları, muhtelif hastalıkları yıkanmak suretiyle giderirler. Suyun terkibinde insan sağlığına faydalı maddeler olmasından dolayı içilmesi ve yıkanılması, tabiplerin övdükleri şeylerdir.
Kur’an-ı Kerim’de Hz. Eyyub (a.s.)’un, hastalığından su vasıtasıyla kurtulması ve ÅŸifaya kavuÅŸmasına iÅŸaret edilmesi, suyun ÅŸifa olabileceÄŸinin delilidir.
Hz. Eyyub, hayatının ilk dönemlerinde hanımıyla, çocuklarıyla beraber bolluk içinde yaÅŸayan mal mülk sahibi bir insandı. Allah O’nu, çocuklarını, mallarını geri almak ve uzun yıllar sürecek bir hastalık vermek suretiyle imtihan etti. Hatta bu sıkıntılı durumu hakkında karısı O’na: “Hastalığından kurtulmak için Allah’a niçin dua etmiyorsun?” diye serzeniÅŸte bulununca, böyle bir ÅŸey için saÄŸlıklı yaÅŸadığım süre kadar hasta yaÅŸamadıkça dua etmekten hayâ ederim, dedi . Nihayet Eyyub(a.s.) Allah’a(sıkıntım var diye) dua etti ve Allah da O’nun bu sıkıntısını kaldırdı. İmtihan olarak kaybettiklerine karşılık sabretmesi sebebiyle de Allah, kendisine, sahip olduÄŸu her ÅŸeyin iki katını verdi.
Kur’an-ı Kerim’de Hz. Eyyub bahsi Sad sûresinde de ÅŸu ifadelerle yer almaktadır. “Kulumuz Eyyub’u da hatırla. O: “DoÄŸrusu ÅŸeytan, bana yorgunluk ve azap dokundurdu” diye Rabbine seslenmiÅŸti. Ayağını yere vur. İşte yıkanacak ve içilecek soÄŸuk bir su, diye vahyetmiÅŸtik. Katımızdan bir rahmet ve akıl sahiplerine bir öğüt olmak üzere, O’na tekrar ailesini ve geçmiÅŸtekilerle beraber bir mislini vermiÅŸtik. Ey Eyyub! Eline bir demet sap alıp onunla vur, yeminini bozma dedik. DoÄŸrusu Biz O’nu sabırlı bulduk. Ne iyi bir kuldu, daima Allah’a yönelirdi.”
Hz. Eyyub’un su ile hastalığına ÅŸifa bulmasından önce, hastalığına sebep olan ÅŸeytanın, kendisine bitkinlik ve azab vermesi üzerinde durulacaktır. Ayette geçen “nusb” kelimesi,meÅŸakkat ve yorgunluk anlamına gelmektedir. Bu kelime Kur’an’da aynı anlamda, cennetteki müminlerin tasviri yapılırken “Onlar orada herhangi bir sıkıntı, meÅŸakkat ve yorgunluk hissetmezler” ÅŸeklinde iki yerde daha geçmektedir. Azab kelimesi ise, ÅŸiddetli acı çekme anlamında kullanılmıştır. Burada uzun süre uykusuzluÄŸun ve açlığın insan vücudunda meydana getireceÄŸi ruhi ve bedeni rahatsızlığın hastalık ve acı çekme sebebi olabileceÄŸi de göz önünde bulundurulmalıdır. Azab, ayrıca bedendeki zarar ve aile ile malın kaybedilmesi anlamına da gelmektedir.
Hz. Eyyub’e ÅŸeytanın sıkıntı vermesi konusuna gelince, O(Eyyüb), bana bunu ÅŸeytan verdi, demektedir. Oysa biliyoruz ki ÅŸeytanın bizim üzerimizde bizi zorlayacak tarzda hiçbir nüfuzu yoktur. Åžeytan sadece bizi davet eder. Dolayısıyla bu konuda ÅŸeytanı suçlamak yerine kiÅŸinin kendini suçlaması daha doÄŸru olur. Buna raÄŸmen Hz. Eyyub’un duasında, meseleyi ÅŸeytana nisbet etmesi, edebe riayetten kaynaklanmaktadır. DiÄŸer taraftan Allah’ın, ÅŸeytana, peygamberlerinin aleyhine böyle bir yetki vermesi düşünülemez. Çünkü böyle bir yetki söz konusu olsaydı, ÅŸeytan yeryüzünde salih bir mü’min bırakmazdı. Ve insanın hayatı, ölümü, hastalığı vs. onun elinde olurdu ki bu da muhaldir. Çünkü yaratan , ÅŸifa veren, öldüren, diril-
236 237
ten, Allah’tır. Åžeytanın insan üzerinde vesvesenin dışında baÅŸka bir nüfuzu yoktur.
Hz. Eyyub’un ÅŸifa bulması ise “ayağını yere vur” emrine uyup, Allah tarafından kendisi için çıkarılan ÅŸifalı sudan yıkanması ve içmesiyle gerçekleÅŸir.
Ebu’l-Ferec Cemaluddin el-Cevzi’nin tefsirinde yer aldığına göre, “Hz. Eyyub ayağını yere vurur ve ordan bir su çıkar, onunla yıkanır. Sonra yaklaşık kırk adım yürür, sonra ayağını bir daha yere vurur ve ordan çıkan suyu da içer.”
Åžuara, 26/80-81.
İbrahim, 14/22.
Kuşeyri, çıkan sulardan ilkinin sıcak, ikincisinin ise soğuk olduğunu, söyler.
Kurtubi, çıkan kaynak suların Åžam’ın Cabiye bölgesinde olduÄŸunu, Hz. Eyyub’un ilk çıkan su ile yıkandığını ve bedeninin dışındaki(cildindeki) hastalığın iyileÅŸtiÄŸini, ikinci kaynak sudan da içtiÄŸini ve onunla da içindeki hastalıkların gittiÄŸini, rivayet eder.
Ayette dikkat çekildiği üzere yıkanmanın, vücuttaki negatif elektriğin atılmasında en etkili yöntemlerden biri olduğu bilinmektedir. Yıkanmak, hem stres hem de ateşli hastalıklar başta olmak üzere, birçok fiziksel ve psikolojik rahatsızlık üzerinde iyileştirici etkiye sahiptir. Ayette, yıkanmaya ek olarak bir de su içilmesi tavsiye edilmiştir. Suyun, vücudun her organı üzerinde oluşturduğu faydalar göz ardı edilemeyecek kadar fazladır. Terbezleri, mide, bağırsaklar, böbrekler, cilt ve bunlar gibi daha pek çok organın sağlığı, suyun yeterli miktarda vücuda alınmasına bağlıdır.242
Hz. Eyyub’un çekmiÅŸ olduÄŸu sıkıntılar karşısında tahammül edemeyip bu sıkıntıların kaldırılması için Allah’a yalvarmasına raÄŸmen “Biz O’nu sabırlı bulduk” ifadesi çeliÅŸki gibi görülebilir ancak, bu yakarma Allah’tan ÅŸifa dilemekle alakalı bir konudur. Burada talep Allah’adır, Allah’a yapılan dua sabırsızlık olarak nitelendirilemez. Bir kimse belalara karşı insanların en sabırlısı dahi olsa, o kimsenin saÄŸlık ve afiyet temennisi içerisinde olması gayet doÄŸaldır.
Her türlü sıkıntılara göğüs gerip sabretmekle beraber dertlerin dermanı için derman sahibine yönelmek, sabır için bir noksanlık deÄŸildir. Hastalığı veren Allah olduÄŸu gibi ÅŸifayı veren de Allah’tır. Nimet, her türlü zorluk ve sıkıntılara sabır karşılığında gelmektedir.
Suyun, bedeni hastalıklara ÅŸifa olduÄŸuna dair hadisler de mevcuttur. Bu hadislerden biri şöyledir: “Hararet, cehennemden bir kabarmadır. Hararetinizi su ile soÄŸutunuz”
Hafız Ahmed b. Ali b. Hacer el-Askalani (v.h.852), hummanın yani yükselen hararetin cehenneme nisbeti hususunda âlimlerin ihtilaf ettiÄŸini, bazılarının bunu hakikat kabul edip şöyle dediÄŸini kaydeder: “AteÅŸlinin vücudundan hâsıl olan alev, cehennemden bir parçadır. Allah Teala onun zuhuruna bazı sebepler takdir etmiÅŸtir, ta ki kullar bununla cehennem ateÅŸini mukayese edip kavrasınlar.” Bazı âlimler de şöyle der: “Bu, bir benzetmedir. Manası ise,
242 Güzel-Özpınar, a.g.e., s. 137.
‘hummanın harareti, cehennem sıcaklığının bir benzeridir’, demektir. Böylece cehennem sıcaklığının ÅŸiddeti hususunda nefisler uyarılmak istenmiÅŸtir.”247
Hadise göre Resulullah(s.a.v.), hastanın harareti arttığı takdirde, hâdisenin kendi seyrine bırakılmayıp dışarıdan müdahale ile soÄŸutulmasını emretmektedir. SoÄŸutma vasıtası olarak tavsiye edilen ÅŸey, bu hadiste “su”dur. Bazı rivayetlerde “soÄŸuk su”, bazılarında da “zemzem suyu” zikredilmiÅŸtir.248
Bazı kimseler, Hz. Peygamber’in, “AteÅŸli hastayı soÄŸuk su ile soÄŸutun” emrine karşı çıkmışlardır. Bunlara cevaben İbrahim Canan, şöyle demektedir: “Hadis, hummayı su ile soÄŸutun, diyor. Ama hiçbir sahih rivayette bunun nasıl olacağı açıklanmamıştır. Bu mutlak emri kendisine hamledeceÄŸimiz en uygun hummayı soÄŸutma tarzı, Hz. Ebubekir’in kızı Hz. Es-ma’nın uyguladığı tarzdır. Zira o, hummalının bedenine, önü ile elbisesi arasına bir miktar su serperdi. İşte bu tarz, hummanın hafifletilmesinde izin verilmiÅŸ olan tedavi ÅŸeklini teÅŸkil edi
yordu.”249
Tıbbu’n-Nebevi’de çeÅŸitli hastalıkların hararetini düşürmek için vücuda soÄŸuk su tatbiki tavsiye edildiÄŸi gibi, bu günün tıbbının görüşü de ÅŸudur: AteÅŸin düşürülmesinde sıcak ve soÄŸuk banyolar ile damar geniÅŸletme saÄŸlanır, buz kâsesi kullanılabilir. GüneÅŸ çarpmasında da hasta, gölge ve serin bir yerde yatırılarak elbiseleri çıkarılır, üzerine biraz su serpildikten sonra yelpazelenerek serinletilmeye çalışılır. Hasta ilk fırsatta soÄŸuk su banyosuna sokulur veya buz kalıpları kullanılır.250