KOLEKSİYON MERAKLILARINA TRİLOBİT FOSİL 250 GR
latince ismi trilobita’dır.vücudu baÅŸ,gövde ve kuyruk olmak üzere 3 ana lobdan oluÅŸtuÄŸu için bu ismi (tri-lobita) almıştır.
Kambriyen devrinde aniden ortaya çıkan farklı canlı gruplarının en ilginçlerinden biri, sonradan soyları tükenmiş olan trilobitlerdir.
Arthropodlar filumuna dahil olan trilobitler, sert kabukları, boÄŸumlu vücutları ve kompleks organları ile çok karmaşık canlılardır. Fosil kayıtları, trilobitlerin gözleri hakkında çok detaylı tespitler yapılmasını saÄŸlamıştır. Bir trilobit gözü yüzlerce küçük petekten oluÅŸur ve bu peteklerin her birinin içinde çift mercek yer almaktadır. Bu göz yapısı tam bir tasarım harikasıdır. Harvard, Rochester ve Chicago Üniversiteleri’nden jeoloji profesörü David Raup; “Trilobitlerin gözü, ancak günümüzün iyi eÄŸitim görmüş ve son derece yetenekli bir optik mühendisi tarafından geliÅŸtirilebilecek bir yapıya sahipti” demektedir. (David Raup, “Conflicts Between Darwin and Paleontology”, Bulletin, Field Museum of Natural History, vol. 50, January 1979, s. 24.)
Sadece trilobitlerin bu olaÄŸanüstü kompleks yapısı bile Darwinizm’i tek başına geçersiz kılmaktadır. Çünkü daha önceki jeolojik devirlerde bu canlılara benzer hiçbir kompleks canlı yaÅŸamamıştır ve bu da göstermektedir ki trilobitler arkalarında hiçbir evrim süreci olmadan ortaya çıkmışlardır.
Kambriyen devrindeki bu olaÄŸanüstü durum, Charles Darwin Türlerin Kökeni’ni kaleme alınırken de az çok biliniyordu. O devrin fosil kayıtlarında da, Kambriyen devrinde canlılığın birdenbire ortaya çıktığı gözlemlenmiÅŸ, trilobitlerin ve diÄŸer bazı omurgasızların aniden belirdikleri tespit edilmiÅŸti. Bu yüzden Darwin Türlerin Kökeni adlı kitabında bu konuya deÄŸinmek durumunda kaldı. O sıralarda Kambriyen devri, “Siluryen devri” olarak tanımlanıyordu. Darwin ise “Bilinen Eski Fosil Kayıtlarında Farklı Türlerin Aniden Ortaya Çıkışı Üzerine” baÅŸlığı altında bu konuya deÄŸinmiÅŸ ve Siluryen devri hakkında şöyle yazmıştı:
Siluryen devrine ait trilobitlerin, bu devirden çok daha önceleri yaÅŸamış olan ve bilinen hayvanların hiçbirine benzemeyen bir tür kabuklu hayvandan evrimleÅŸtiÄŸi konusunda hiç kuÅŸkum yok… Sonuçta, eÄŸer benim teorim doÄŸruysa, en eski Siluryen tabakasının oluÅŸumundan önce, çok uzun zaman dilimleri geçmiÅŸ olmalı, Siluryen devrinden bu güne kadar geçmiÅŸ olan zaman kadar uzun zaman dilimleri. Ve henüz bilinmeyen bu zaman dilimleri içinde dünya canlı yaratıklarla dolup taÅŸmış olmalı. Bu büyük zaman dilimlerine ait fosil kayıtlarını neden bulamadığımız sorusu karşısında ise verebilecek tatmin edici bir cevabım yok. (Stefan Bengston, Nature, vol. 345, 1990, s. 765.)
Kambriyen devrine ait kayıtlar, hem trilobitler gibi kompleks canlı vücutlarıyla, hem de çok farklı canlı vücutlarının aynı anda ortaya çıkmasıyla, Darwinizm’i yıkmaktadır. Darwin, kitabında “eÄŸer aynı sınıfa ait çok sayıdaki tür gerçekten yaÅŸama bir anda ve birlikte baÅŸlamışsa, bu doÄŸal seleksiyonla ortak atadan evrimleÅŸme teorisine öldürücü bir darbe olurdu” diye yazmıştır. (Charles Darwin, The Origin of Species: A Facsimile of the First Edition, Harvard University Press, 1964, s. 302. ) Kambriyen devrinde ise, 60’ı aÅŸkın farklı hayvan ÅŸubesi yaÅŸama bir anda ve birlikte baÅŸlamıştır. Bu, tam olarak Darwin’in “öldürücü darbe” olarak tarif ettiÄŸi tabloyu ispatlamaktadır. Bu yüzden İsveçli paleontolog Stefan Bengston, Kambriyen devrinden söz ederken “Darwin’i ÅŸaşırtan ve utandıran bu olay bizi de hala ÅŸaşırtmaktadır” der. (Stefan Bengston, Nature, vol. 345, 1990, s. 765)
Trilobitin keşfi ve bu canlı ile ilgili son derece özel yapıların ortaya çıkışı kuşkusuz evrimciler arasında büyük bir rahatsızlık meydana getirdi. Trilobit gözü mükemmel detaylar sergileyen, son derece kompleks bir yapıdır. Alt parçaları son derece hassas ayarlamalarla birbirine bağlanmıştır ve gözün fonksiyonel bütünlüğü bu sayede mümkün olmaktadır.
Gözdeki bu ayarlamalar adeta bir mucizeler zinciri ortaya koymaktadır. Lensler, özel olarak kalkit ve kitin malzemelerinden oluÅŸmaktadır. Bu iki malzemenin kırılma indisi arasında mükemmel bir uyum vardır. EÄŸer kitin deÄŸil de baÅŸka bir malzeme lensin altında bulunacak olsaydı trilobit gözündeki bu mükemmel odaklama mümkün olmayacaktı. Veya kalkitin de kristal formu deÄŸil de baÅŸka bir formu olsaydı, lensler ÅŸeffaflık özelliÄŸine sahip olmayacaktı. Mercek eÄŸer ikili yapıda olmasa, sadece kalkitten yapılma ön lens mevcut olsa, trilobit, yaÅŸam alanı olan su altında göremeyecek, gözleri iÅŸe yaramaz olacaktı. EÄŸer kalkit ve kitin arasındaki etkileÅŸim yüzeyinin ÅŸekli Huygens ve Descartes’ın matematiksel olarak hesapladıkları eÄŸriler deÄŸil de baÅŸka eÄŸriler olsaydı, ışığın mükemmel ÅŸekilde odaklanması yine mümkün olmayacaktı. Yine eÄŸer, bu eÄŸri boyunca dizilen magnezyum atomlarınının miktarı biraz az ya da fazla olsaydı, lensler ışığın sapmasını gideremeyecek, diÄŸer tüm koÅŸullar yerli yerinde olsa dahi, göz yine etkin bir ÅŸekilde iÅŸlevini yerine getiremeyecekti. Bu mucizeler zinciri kaçınılmaz olarak bazı çok önemli soruları beraberinde getirmektedir:
Acaba trilobit bu göz sistemine nasıl sahip olmuştur? Kalkitin kristal formları nasıl olup da canlının göz bölgesinde mükemmel bir şekilde dizilmiş yuvarlak lensler oluşturmuştur? Kitin malzemesiyle magnezyum atomları, bu lensin altında uygun miktar ve yüzeysel birleşimde nasıl yerleşmiştir? Dört denklemli matematiksel fonksiyonlar arasında oluşturulabilecek neredeyse sayısız ihtimal arasından nasıl olup da hassas görmeyi sağlayacak yegane eğriler olan Huygens ve Descartes eğrileri bu göze entegre edilmiştir? Acaba tüm bunlar tesadüfen gerçekleşmiş olabilir mi? Veya trilobit bu göze ihtiyaç duyup tüm bunları akıl ederek, matematiksel hesaplamalar yaparak kendisi geliştirmiş olabilir mi?
Elbette trilobit gözü, tesadüflerin de trilobitin kendisinin de bir ürünü değildir. Bir rasathaneye isabet eden şimşeklerin, oradaki teleskopları daha etkili bir şekilde gösteren cihazlara dönüştürmeyeceği, bunun yerine onları tahrip edeceği açıktır.
Trilobit, tüm bu kusursuz ayarlamaların ancak taşıyıcısı, sergileyicisi olabilir. KuÅŸkusuz tüm bu üstün yaratılış alemlerin Rabbi olan Allah’a aittir. Trilobitin gözü, Allah’ın üstün sanatının tüm çarpıcılığıyla sergilendiÄŸi bir eserdir. Allah kusursuz yaratandır, trilobit ve diÄŸer tüm canlıları da yoktan var etmiÅŸtir.
KOLEKSİYON MERAKLILARINA TRİLOBİT FOSİL 250 GR
latince ismi trilobita’dır.vücudu baÅŸ,gövde ve kuyruk olmak üzere 3 ana lobdan oluÅŸtuÄŸu için bu ismi (tri-lobita) almıştır.
Kambriyen devrinde aniden ortaya çıkan farklı canlı gruplarının en ilginçlerinden biri, sonradan soyları tükenmiş olan trilobitlerdir.
Arthropodlar filumuna dahil olan trilobitler, sert kabukları, boÄŸumlu vücutları ve kompleks organları ile çok karmaşık canlılardır. Fosil kayıtları, trilobitlerin gözleri hakkında çok detaylı tespitler yapılmasını saÄŸlamıştır. Bir trilobit gözü yüzlerce küçük petekten oluÅŸur ve bu peteklerin her birinin içinde çift mercek yer almaktadır. Bu göz yapısı tam bir tasarım harikasıdır. Harvard, Rochester ve Chicago Üniversiteleri’nden jeoloji profesörü David Raup; “Trilobitlerin gözü, ancak günümüzün iyi eÄŸitim görmüş ve son derece yetenekli bir optik mühendisi tarafından geliÅŸtirilebilecek bir yapıya sahipti” demektedir. (David Raup, “Conflicts Between Darwin and Paleontology”, Bulletin, Field Museum of Natural History, vol. 50, January 1979, s. 24.)
Sadece trilobitlerin bu olaÄŸanüstü kompleks yapısı bile Darwinizm’i tek başına geçersiz kılmaktadır. Çünkü daha önceki jeolojik devirlerde bu canlılara benzer hiçbir kompleks canlı yaÅŸamamıştır ve bu da göstermektedir ki trilobitler arkalarında hiçbir evrim süreci olmadan ortaya çıkmışlardır.
Kambriyen devrindeki bu olaÄŸanüstü durum, Charles Darwin Türlerin Kökeni’ni kaleme alınırken de az çok biliniyordu. O devrin fosil kayıtlarında da, Kambriyen devrinde canlılığın birdenbire ortaya çıktığı gözlemlenmiÅŸ, trilobitlerin ve diÄŸer bazı omurgasızların aniden belirdikleri tespit edilmiÅŸti. Bu yüzden Darwin Türlerin Kökeni adlı kitabında bu konuya deÄŸinmek durumunda kaldı. O sıralarda Kambriyen devri, “Siluryen devri” olarak tanımlanıyordu. Darwin ise “Bilinen Eski Fosil Kayıtlarında Farklı Türlerin Aniden Ortaya Çıkışı Üzerine” baÅŸlığı altında bu konuya deÄŸinmiÅŸ ve Siluryen devri hakkında şöyle yazmıştı:
Siluryen devrine ait trilobitlerin, bu devirden çok daha önceleri yaÅŸamış olan ve bilinen hayvanların hiçbirine benzemeyen bir tür kabuklu hayvandan evrimleÅŸtiÄŸi konusunda hiç kuÅŸkum yok… Sonuçta, eÄŸer benim teorim doÄŸruysa, en eski Siluryen tabakasının oluÅŸumundan önce, çok uzun zaman dilimleri geçmiÅŸ olmalı, Siluryen devrinden bu güne kadar geçmiÅŸ olan zaman kadar uzun zaman dilimleri. Ve henüz bilinmeyen bu zaman dilimleri içinde dünya canlı yaratıklarla dolup taÅŸmış olmalı. Bu büyük zaman dilimlerine ait fosil kayıtlarını neden bulamadığımız sorusu karşısında ise verebilecek tatmin edici bir cevabım yok. (Stefan Bengston, Nature, vol. 345, 1990, s. 765.)
Kambriyen devrine ait kayıtlar, hem trilobitler gibi kompleks canlı vücutlarıyla, hem de çok farklı canlı vücutlarının aynı anda ortaya çıkmasıyla, Darwinizm’i yıkmaktadır. Darwin, kitabında “eÄŸer aynı sınıfa ait çok sayıdaki tür gerçekten yaÅŸama bir anda ve birlikte baÅŸlamışsa, bu doÄŸal seleksiyonla ortak atadan evrimleÅŸme teorisine öldürücü bir darbe olurdu” diye yazmıştır. (Charles Darwin, The Origin of Species: A Facsimile of the First Edition, Harvard University Press, 1964, s. 302. ) Kambriyen devrinde ise, 60’ı aÅŸkın farklı hayvan ÅŸubesi yaÅŸama bir anda ve birlikte baÅŸlamıştır. Bu, tam olarak Darwin’in “öldürücü darbe” olarak tarif ettiÄŸi tabloyu ispatlamaktadır. Bu yüzden İsveçli paleontolog Stefan Bengston, Kambriyen devrinden söz ederken “Darwin’i ÅŸaşırtan ve utandıran bu olay bizi de hala ÅŸaşırtmaktadır” der. (Stefan Bengston, Nature, vol. 345, 1990, s. 765)
Trilobitin keşfi ve bu canlı ile ilgili son derece özel yapıların ortaya çıkışı kuşkusuz evrimciler arasında büyük bir rahatsızlık meydana getirdi. Trilobit gözü mükemmel detaylar sergileyen, son derece kompleks bir yapıdır. Alt parçaları son derece hassas ayarlamalarla birbirine bağlanmıştır ve gözün fonksiyonel bütünlüğü bu sayede mümkün olmaktadır.
Gözdeki bu ayarlamalar adeta bir mucizeler zinciri ortaya koymaktadır. Lensler, özel olarak kalkit ve kitin malzemelerinden oluÅŸmaktadır. Bu iki malzemenin kırılma indisi arasında mükemmel bir uyum vardır. EÄŸer kitin deÄŸil de baÅŸka bir malzeme lensin altında bulunacak olsaydı trilobit gözündeki bu mükemmel odaklama mümkün olmayacaktı. Veya kalkitin de kristal formu deÄŸil de baÅŸka bir formu olsaydı, lensler ÅŸeffaflık özelliÄŸine sahip olmayacaktı. Mercek eÄŸer ikili yapıda olmasa, sadece kalkitten yapılma ön lens mevcut olsa, trilobit, yaÅŸam alanı olan su altında göremeyecek, gözleri iÅŸe yaramaz olacaktı. EÄŸer kalkit ve kitin arasındaki etkileÅŸim yüzeyinin ÅŸekli Huygens ve Descartes’ın matematiksel olarak hesapladıkları eÄŸriler deÄŸil de baÅŸka eÄŸriler olsaydı, ışığın mükemmel ÅŸekilde odaklanması yine mümkün olmayacaktı. Yine eÄŸer, bu eÄŸri boyunca dizilen magnezyum atomlarınının miktarı biraz az ya da fazla olsaydı, lensler ışığın sapmasını gideremeyecek, diÄŸer tüm koÅŸullar yerli yerinde olsa dahi, göz yine etkin bir ÅŸekilde iÅŸlevini yerine getiremeyecekti. Bu mucizeler zinciri kaçınılmaz olarak bazı çok önemli soruları beraberinde getirmektedir:
Acaba trilobit bu göz sistemine nasıl sahip olmuştur? Kalkitin kristal formları nasıl olup da canlının göz bölgesinde mükemmel bir şekilde dizilmiş yuvarlak lensler oluşturmuştur? Kitin malzemesiyle magnezyum atomları, bu lensin altında uygun miktar ve yüzeysel birleşimde nasıl yerleşmiştir? Dört denklemli matematiksel fonksiyonlar arasında oluşturulabilecek neredeyse sayısız ihtimal arasından nasıl olup da hassas görmeyi sağlayacak yegane eğriler olan Huygens ve Descartes eğrileri bu göze entegre edilmiştir? Acaba tüm bunlar tesadüfen gerçekleşmiş olabilir mi? Veya trilobit bu göze ihtiyaç duyup tüm bunları akıl ederek, matematiksel hesaplamalar yaparak kendisi geliştirmiş olabilir mi?
Elbette trilobit gözü, tesadüflerin de trilobitin kendisinin de bir ürünü değildir. Bir rasathaneye isabet eden şimşeklerin, oradaki teleskopları daha etkili bir şekilde gösteren cihazlara dönüştürmeyeceği, bunun yerine onları tahrip edeceği açıktır.
Trilobit, tüm bu kusursuz ayarlamaların ancak taşıyıcısı, sergileyicisi olabilir. KuÅŸkusuz tüm bu üstün yaratılış alemlerin Rabbi olan Allah’a aittir. Trilobitin gözü, Allah’ın üstün sanatının tüm çarpıcılığıyla sergilendiÄŸi bir eserdir. Allah kusursuz yaratandır, trilobit ve diÄŸer tüm canlıları da yoktan var etmiÅŸtir.