OTANT�K TA�

Yakut Taşı Elde Edildiği Yerler

V MAKALELER
YAKUT TAŞI
Fiyatı      :      TL
[dpsc_display_product]
Ürünün Özellikleri
  • MAKALE
  • Yakut Taşı Nereden Çıkar

Yakut Taşı Elde Edildiği Yerler

Yakut madeni, Bedahşân115, Seylân116, Serendîb’de Kademgâh-i Baba Âdem dağı, Nîkû (Bengâle’de Rîh altında, Biyder yakınlarında bir yer veya yapı), Bûknek adası, Burma, Afganistan, Hindistan, Kamboçya, Tayland ve Tanzanya’ da çıkarılır.
Şirvânî, age, s. 102-121. Şirvânî, age, s. 102-121.
Bugün bir kısmı Afganistan bir kısmı Rusya sınırında olan Sind ve Horasan bölgesinde, Kâbil ile Yarkent arasında dağlık bir yer (Pala, 2004: 61).
Seylân’ın diğer bir adı da Serendîb’dir. Eski yeri büyük bir ada imiş (Kutlar, 2005: 59). Kutlar, age, s. 63.
Rehber Ansiklopedisi, “Yakut”, C. 18, Türkiye Gazetesi Yay., İstanbul, s. 94-95. Ş irvânî, age, s. 102-121.
Tigâşî, Serendib adasının kırk fersah ötesinde bulunan büyük Bashiran adasında kimsenin çıkmadığı büyük bir dağda yakut, elmas ve benefşe olduğunu söyler. Bu dağın adı Râhûn’muş. Ne zaman ki dağa güneş vursa bu cevherlerin ışıkları etrafa yayılırmış. Bu ışığa berk-i Râhûn denirmiş119.
Yine rivayete göre Âdem aleyhi’s-selâm Cennet’ten çıktığında Râhûn dağına inmiş, orada çok gözyaşı dökmüş, Allah onun gözünün yaşından o dağda bu cevheri yaratmış. Kimilerine göre Âdem’in ayağının bereketinden, Allah o dağı bu cevherlere maden yapmış120 ve o dağa kimsenin çıkmasına izin vermemiş. Bu husus şu şekilde açıklanır:

“Bu dağ çok yücedir. Üzerine çıkmak için yol yoktur. O dağın eteklerinde
dereler, sular, ormanlar, büyük ağaçlar vardır. Bunların arasına büyük yılanlar
yerleşmiştir. Buldukları insanı ve hayvanı yutarlar. Ağaçlara kendilerini o derece
sıkı, sağlam sararlar ki yedikleri hayvanın kemikleri içlerinde kırılır ve parça parça
olup hazmederler. Bu sebeplerdendir ki hiç kimse varıp o dağa çıkmaz. Bize erişen
cevherleri yağmur yağdığında sel indirir, şanslı olanlar ararlar, bulurlar veya parça
parça taze etleri Râhûn dağının eteklerine bırakırlar ve Râhûn’da akbaba çok fazla
olur. O akbabalar inerler, o etleri alırlar, yemek için dağa çıkarlar ve dağdaki
akbabalar o eti görünce üzerine çökerler, birbirlerinden kaparlar, yere düşürürler,
geri alırlar. Kaptıklarında ve yere düşürdüklerinde o ete cevherlerden nesneler
yapışır ve sonra o akbabalardan birisi o eti kapar, aşağı iner, aşağıda yer. Talihliler
cevherleri o yerde ararlar. Nasiplerine göre o cevâhirlerden ne bulurlarsa alırlar.
Bazen bu adanın toprağında, balçığında ve göletlerinde yakut bulunur; fakat
Râhûn’daki yakut gibi renkli, sulu, nurlu, şeffaf ve temiz olmaz ve bu adadan çıkan
yakut, Râhûn yakutu gibi değildir. Bazısı yeterince kızıldır ve bazısı ondan kötüdür.
Bazısının kırmızılığı damar damardır, bazısı karamsıdır. Bazısında yel, yarık, buz,
balçık, kir ve pas bulunur. İçinde ağaç çürüğü gibi yerler bulunur. Cevherîler ona
rîm derler. Bunları matkap ile giderirler. Eğer gideremezlerse yakutu bozar, harap 121
eder” .

 

Şirvânî, “Tuhfe-i Murâdf’de Mısır’dan bir günlük uzaklıktaki Taran adlı bir yerde yakut madeni bulunduğunu, oradan hardal gibi, hardaldan büyük yakutlar çıktığını söyler. Yine bu kitapta Şirvânî farklı kaynaklardan alınmış bilgilerden yola çıkarak yakutun Hindistan’dan, Becâde’den, Selân’dan, Râhûn’dan, Ümendirî’den geldiği
Bu rivayete Za’îfî’nin “Cevâhir-nâme”sinde de yer verilmiştir. Yakut iki yerde meydana gelirmiş. Eski yeri Seylân’mış. Hz Adem, Adn ve huld-ı berîn cennetlerinden çıktığı zaman Serendîb adası dağının üzerine yerleşmiş. Ayağının bereketi hürmetine bu yerde yakut madeni ortaya çıkmış. Bu dağa şimdi ” Kademgâh-i
Baba Âdem ” denilirmiş (Kutlar, 2005: 59).
Ş irvânî, age, s. 102-121. Ş irvânî , age, s. 102-121.
açıklar122.
“Ümendirî, Hor vilayetinin ötesidir, Serendib limanıdır. Sarı yakut ve kuhlî
yakut Hadîd Gerân’dan gelir. Vereng sınırında bir dağ vardır. Ona Cebelü’l-Berk
,,123
derler. Güneş ona vurunca parıldar. Kızıl yakut o dağın altında durur .

Şemseddin-i Belhî, “Kenzü’z-Zevahir fi Ma’rifeti’l Cevahir” adlı cevher-nâmesinde yakutun madeni hakkında iki rivayet nakleder. Biri, yakutun madeni olmadığı ve bu kullanılmakta olan yakutları, İskender’in zulûmâttan124 çıkardığı; diğeri yakutun ve zümrütün madeninin Cezâyir-i Hâlidât’da ve Yunan denizinde, su altında kaldığıdır. Bu rivayetin öncekinden daha doğru olduğu da beyan edilir125.

Ş eyhülislâm Yahyâ, yakutun Aden incisinden üstte tutulduğuna işaret eder:

Yahyâ o şehün cevherî-i la’lini söylet
Yâkûtı neden kim tuta dürr-i ‘aden üzre (Yahyâ/Ertem, 1995: 178)

Yakut Taşı Elde Edildiği Yerler

V MAKALELER
YAKUT TAŞI
Fiyatı      :      TL
Ürünün Özellikleri
  • MAKALE
  • Yakut Taşı Nereden Çıkar
[dpsc_display_product]
Ürün Açıklaması Video Tanıtım Yorumlar

Yakut Taşı Elde Edildiği Yerler

Yakut madeni, Bedahşân115, Seylân116, Serendîb’de Kademgâh-i Baba Âdem dağı, Nîkû (Bengâle’de Rîh altında, Biyder yakınlarında bir yer veya yapı), Bûknek adası, Burma, Afganistan, Hindistan, Kamboçya, Tayland ve Tanzanya’ da çıkarılır.
Şirvânî, age, s. 102-121. Şirvânî, age, s. 102-121.
Bugün bir kısmı Afganistan bir kısmı Rusya sınırında olan Sind ve Horasan bölgesinde, Kâbil ile Yarkent arasında dağlık bir yer (Pala, 2004: 61).
Seylân’ın diğer bir adı da Serendîb’dir. Eski yeri büyük bir ada imiş (Kutlar, 2005: 59). Kutlar, age, s. 63.
Rehber Ansiklopedisi, “Yakut”, C. 18, Türkiye Gazetesi Yay., İstanbul, s. 94-95. Ş irvânî, age, s. 102-121.
Tigâşî, Serendib adasının kırk fersah ötesinde bulunan büyük Bashiran adasında kimsenin çıkmadığı büyük bir dağda yakut, elmas ve benefşe olduğunu söyler. Bu dağın adı Râhûn’muş. Ne zaman ki dağa güneş vursa bu cevherlerin ışıkları etrafa yayılırmış. Bu ışığa berk-i Râhûn denirmiş119.
Yine rivayete göre Âdem aleyhi’s-selâm Cennet’ten çıktığında Râhûn dağına inmiş, orada çok gözyaşı dökmüş, Allah onun gözünün yaşından o dağda bu cevheri yaratmış. Kimilerine göre Âdem’in ayağının bereketinden, Allah o dağı bu cevherlere maden yapmış120 ve o dağa kimsenin çıkmasına izin vermemiş. Bu husus şu şekilde açıklanır:

“Bu dağ çok yücedir. Üzerine çıkmak için yol yoktur. O dağın eteklerinde
dereler, sular, ormanlar, büyük ağaçlar vardır. Bunların arasına büyük yılanlar
yerleşmiştir. Buldukları insanı ve hayvanı yutarlar. Ağaçlara kendilerini o derece
sıkı, sağlam sararlar ki yedikleri hayvanın kemikleri içlerinde kırılır ve parça parça
olup hazmederler. Bu sebeplerdendir ki hiç kimse varıp o dağa çıkmaz. Bize erişen
cevherleri yağmur yağdığında sel indirir, şanslı olanlar ararlar, bulurlar veya parça
parça taze etleri Râhûn dağının eteklerine bırakırlar ve Râhûn’da akbaba çok fazla
olur. O akbabalar inerler, o etleri alırlar, yemek için dağa çıkarlar ve dağdaki
akbabalar o eti görünce üzerine çökerler, birbirlerinden kaparlar, yere düşürürler,
geri alırlar. Kaptıklarında ve yere düşürdüklerinde o ete cevherlerden nesneler
yapışır ve sonra o akbabalardan birisi o eti kapar, aşağı iner, aşağıda yer. Talihliler
cevherleri o yerde ararlar. Nasiplerine göre o cevâhirlerden ne bulurlarsa alırlar.
Bazen bu adanın toprağında, balçığında ve göletlerinde yakut bulunur; fakat
Râhûn’daki yakut gibi renkli, sulu, nurlu, şeffaf ve temiz olmaz ve bu adadan çıkan
yakut, Râhûn yakutu gibi değildir. Bazısı yeterince kızıldır ve bazısı ondan kötüdür.
Bazısının kırmızılığı damar damardır, bazısı karamsıdır. Bazısında yel, yarık, buz,
balçık, kir ve pas bulunur. İçinde ağaç çürüğü gibi yerler bulunur. Cevherîler ona
rîm derler. Bunları matkap ile giderirler. Eğer gideremezlerse yakutu bozar, harap 121
eder” .

 

Şirvânî, “Tuhfe-i Murâdf’de Mısır’dan bir günlük uzaklıktaki Taran adlı bir yerde yakut madeni bulunduğunu, oradan hardal gibi, hardaldan büyük yakutlar çıktığını söyler. Yine bu kitapta Şirvânî farklı kaynaklardan alınmış bilgilerden yola çıkarak yakutun Hindistan’dan, Becâde’den, Selân’dan, Râhûn’dan, Ümendirî’den geldiği
Bu rivayete Za’îfî’nin “Cevâhir-nâme”sinde de yer verilmiştir. Yakut iki yerde meydana gelirmiş. Eski yeri Seylân’mış. Hz Adem, Adn ve huld-ı berîn cennetlerinden çıktığı zaman Serendîb adası dağının üzerine yerleşmiş. Ayağının bereketi hürmetine bu yerde yakut madeni ortaya çıkmış. Bu dağa şimdi ” Kademgâh-i
Baba Âdem ” denilirmiş (Kutlar, 2005: 59).
Ş irvânî, age, s. 102-121. Ş irvânî , age, s. 102-121.
açıklar122.
“Ümendirî, Hor vilayetinin ötesidir, Serendib limanıdır. Sarı yakut ve kuhlî
yakut Hadîd Gerân’dan gelir. Vereng sınırında bir dağ vardır. Ona Cebelü’l-Berk
,,123
derler. Güneş ona vurunca parıldar. Kızıl yakut o dağın altında durur .

Şemseddin-i Belhî, “Kenzü’z-Zevahir fi Ma’rifeti’l Cevahir” adlı cevher-nâmesinde yakutun madeni hakkında iki rivayet nakleder. Biri, yakutun madeni olmadığı ve bu kullanılmakta olan yakutları, İskender’in zulûmâttan124 çıkardığı; diğeri yakutun ve zümrütün madeninin Cezâyir-i Hâlidât’da ve Yunan denizinde, su altında kaldığıdır. Bu rivayetin öncekinden daha doğru olduğu da beyan edilir125.

Ş eyhülislâm Yahyâ, yakutun Aden incisinden üstte tutulduğuna işaret eder:

Yahyâ o şehün cevherî-i la’lini söylet
Yâkûtı neden kim tuta dürr-i ‘aden üzre (Yahyâ/Ertem, 1995: 178)