Çamgiller (Pinaceae) kehribar familyasından, bir çam türü olan Pinus succinifera ağaçlarının fosilleşmiş reçinesi
olan amber, toplumlarda bazı süs eşya yapımında kullanılan açık sarıdan kızıla kadar çeşitli renklerde yarısaydam, kolay kırılabilen ve bir yere gömüldüğü zaman ufak cisimleri kendine çekme özelliği kazanan bir fosildir. Baltık Denizinden çıkarılan kehlibar, yüzyıllardan beri kadınların süs eşyalarından en gözde sayılan taşlardan biri olarak benimsenmiştir. Parlaklık ve renk açısından onu hiçbir saydam taş ile kıyaslamak mümkün değildir. Kehlibara yapışan fosilleşmiş böcekler, yabani bitkilerin fazla oluşu, diğer taşlarda görülmeyen önemli özelliklerdendir.1
Milyonlarca yıl önce, dünyamızın o zamanki doğal yaşam koşulları, tropik ve yarı tropik iklim ortamında, bol reçine salgılayabilen ağaç türlerinin çok gelişkin ve yaygın ormanlar oluşmasını sağladı. Bu ağaçlar birer anne gibi, salgıladıkları reçinelerden oluşan topakların yeterli büyüklüğe ulaşınca (olgunlaşınca) gövdelerinden ayrılıp, doğanın koynunda milyonlarca sene korunup, geçirdikleri değişikliklerden sonra ambere dönüşmesine yol açtılar. 2
ÜRÜNLERİMİZİN KALİTESİ RESİMLERDE DAHİ BELLİ OLMAKTADIR.KALİNİNGRAD KEHRİBARLARI DÜNYANIN EN İYİ AMBER TAŞI OLARAK BİLİNİR!!!
OTANTİK TAŞ FARKI İLE 925 AYAR GÜMÜŞ YÜKSEK KALİTE (VVS) %100 DOĞAL RUSYA KALİNGRAD KEHRİBAR TAŞI KOLYE.ÜRÜNÜMÜZ TEK PARÇA OLUP SATILDIĞINDA REYONUMUZDAN KALKAR….
İnsanların kehribarla tanışmaları, taş devrine (Stone Age) kadar uzanmaktadır. İngiltere deki arkeolojik kazılarda, antik yerleşimlerde M.Ö. (B.C) 11.000 yıllarına ait işlenmiş kehribar bulunmuştur. Almanya, Polonya, Litvanya, Letonya, ve Estonya da Neolitik (Yeni Taş Devri) döneme ait 100 ayrı yerleşimde kehribar ve kehribardan yapılı objelere rastlanmıştır. Kehribar antik çağların bilinen en eski dekoratif maddesidir.3
Çok beğenilen ve süs eşyası olarak kullanılan taşın içindeki böcek, yaprak ve çiçek kalıntıları hiçbir zaman bozulmayacak şekilde mumyalaşmıştır. Bunlar eski devirler hakkında aydınlatıcı bilgilerin edinilmesine yardımcı olmaktadır. Kehlibarda deterpenik reçine asidleri, rezenler ve biraz uçucu yağ bulunur. Kehlibardan çeşitli kadın süs eşyaları yanında, tesbih ve ağızlık da yapılmaktadır. Eskiden uyarıcı ve antispazmodik olarak da kullanılırdı. Bugün ilaç olarak kullanılmamaktadır.4
Avrupa’da kehribar yataklarının en çok görüldüğü ülkelerden bazıları, Ukrayna, Romanya, İsveç, İngiltere, Hollanda ve Sicilyadır. Bunlardan en deÄŸerli sayılan Prusya’nın doÄŸusundaki “Samland” olarak adlandırılan yarımadadır. Kehribarın öyküsü eski çaÄŸlarda da farklı deÄŸildi. O zamanlar kehribar yine çok sevilen bir takı ve ticari nitelik taşıyan bir taÅŸtı. Yüzyıllar boyunca kehribar Avrupa ülkelerinin kültürel yaÅŸamlarında önemli bir rol oynayarak kağıt inceliÄŸine getirilmesiyle oyma ve boya iÅŸi minyatürlerinde kullanılmıştı.
Kehribara genellikle deniz kıyılarında rastlanılmakta ve bu taÅŸ balık aÄŸlarına takılmaktadır. Aynı zamanda kehribar parçaları, Samland’ın yaklaşık 60 metre yükseklikteki sarp kayalıklarının tabakaları arasında da görülmketedir. Günümüzde ÅŸiddetli fırtınalardan hemen sonra dalgaların yosunlar arasında kıyıya fırlattıkları pırıl pırıl parıldayan altın sarısı kehribar parçacıklarına rastlamak da mümkündür.5
Ticari değerinin yüksek oluşu göz önünde bulundurularak, kehribar maden işletmeciliğinde kullanılmak üzere stok edilmektedir. Büyük ekskavatörler kehribar yataklarının bulunduğu yerlerdeki toprak ve taşları temizlemeye yaramaktadır. Bu birikintilerin altındaki mavi renkteki toprak kaldırılarak elekten geçirilir.
Aristo ve Plinius’nun yaÅŸadıkları devirlerden beri kehribar aÄŸaç sakızından baÅŸka bir ÅŸey olamayacağı bilinmekteydi. Baltık denizinde oldukça çok sayıda kehribarın var oluÅŸu, bu bölgede önceleri görkemli ormanların bulunduÄŸu kanısını uyandırmıştı. Bu kanı günümüzde tamamen yanıltıcı olmuÅŸtur. Çünkü bugün kehribarın bulunduÄŸu yerle, ilk oluÅŸtuÄŸu yerin aynı olmadığı saptamıştır.6
Taşın içerisinde yaşayan ufak böcekler, kehribar ormanındaki hayat koşulları ve daha birçok konularda ayrıntılı bilgi verebilmektedir. Ancak bu böceklerden bazılarına daha çok rastlanılması kehribar ormanının çevresiyle olan gerçek ilişkisini yansıtmayacağı göz önünde bulundurulmalıdır. Belirli böcek türlerinin yaşamlarını sürdürdükleri ortam ve davranımları kehribar içerisinde çok sık rastlanılmalarıyla yakından ilgilidir.7
Amber, aşırı saydam ve bünyesinde bulunan böcekler ve diğer kırıntılar nedeniyle oldukça hareketlidir, çılgın denilebilecek bir görünüme sahiptir. Oldukça yumuşak ve hafiftir. Bünyesinde böcekler ve böcek görünümlü ipliksi maddeler ve hava kabarcıkları bulunur. Sürtme sonucu elektriklenir ve hafif parçacıkları toplar. İkincisi ise donuk sarı renktedir. Eskitilmiş kehribar olarak da bilinir. Bedenle teması halinde vücuda sıcaklık yayar.8
Kendini çekici ve özel kılan nitelikleri nedeniyle binlerce yıldan bu yana insanlar, kehribarı mistik bir madde saymanın ötesinde çeşitli hastalıkları iyileştirici gücü olduğuna da inanmaktadırlar. Boğaz ağrılarına ve hastalıklarına karşı boyuna takılacak bir kehribar kolyenin iyi geldiğini, su veya şarapta 2 hafta kadar bekletilen kehribarın suyunu içmenin miğde ağrısına, astıma iyi geldiğini ve kanamayı durdurduğuna inanıyorlardı.
Koruyucu özelliği nedeniyle eski Mısır da mumyalama işlemlerinde kullanılmıştır. Ayrıca sihirli güçler taşıdığına inanılarak, şeytani güçlere ve büyülere karşı kalp şekilli kehribar kolyeler takarlardı. Prehistorik toplumlar yalnızca deniz kıyılarından toplanabilen kehribarın kaynağı için çeşitli yorumlarda bulunmuşlardır. Tanrıların gözyaşları, güneşin gözyaşları, ağaçların gözyaşları ve Tanrıların idrarının kehribara dönüştüğünü kabul ediyorlardı.
Günümüzde de, avuca alınarak ovuşturulan bir kehribar parçasının vücudun gerilimini azaltıp, elektriğ
Baltık amberi genel olarak sarı veya parlak sarımsı renktedir. Amberin renkleri beyaz, sarı, kahverengi ve kırmızı olabilir. Yeşilimsi, mavimsi, gri ve hatta siyah kehribarde vardır. Aralarında hafif gölgeler ve kombinasyonlar da vardır. kehribarsaydam da mat da olabilir. kehribarher zaman tek renkli değildir: iki ya da daha fazla rengin birleşimi, tonlar ve şekiller (ki bazen bunlar en mükemmel sanat eserlerini oluştururlar) bulunabilir. Bu nedenle kehribarilgi çekici, büyüleyici ve tektir.10
Dünyanın en büyük kehribarrezervleri Baltık denizi ve çevresindeki ülkelerdedir. Bu bölgede kehribar11.000 yıldır kullanımdadır. Günümüzden 40-50 milyon yıl önce, bugünkü iskandinavya, Baltık denizinin olduÄŸu çok geniÅŸ alanlar ve bu denizin bugünkü güneyinde bulunan ülkeler çok yoÄŸun ve geliÅŸkin çam ormanlarıyla kaplıydı. Yarı tropik iklimin hakim olduÄŸu bu ormanlarda yaygın olarak bulunan bir conifer (kozalaklı) cinsi olan ” Pinus Succinifera” Baltık Amberinin oluÅŸumunda baÅŸrolü oynamıştır. BaÅŸlangıçta yalnızca bu cins aÄŸaçların salgıladığı reçinenin, ambere dönüştüğü düşünülmekteydi, ancak sonraki araÅŸtırmalar bu ormanlarda bulunan diÄŸer çam (conifer) türlerininde, dünyanın diÄŸer bölgelerinde bulunan çiçekli aÄŸaç reçinelerininde kehribaroluÅŸumuna yol açtıkları anlaşılmıştır. 11
M.Ö. 3000 li yıllardan baÅŸlayarak, Avrupa nın Güney ülkelerinin kehribartalepleri Baltık denizi yöresinden karşılanmaktaydı. OrtaçaÄŸdan sonra ki dönemlerde Romalılar, Roma dan Kuzeye yolculuk yapıp kehribarsatın alıyorlardı. Öyle düzenli bir ticari baÄŸlantı kurulmuÅŸtu ki, Roma dan Kuzey Avrupa ya uzanan hat, kehribarYolu “kehribarRoutes” olarak anılıyordu. Bu antik yol güzergahı günümüzdeki ülke ve ÅŸehir isimlerini kullanırsak şöyleydi : Roma (İtalya), Slovenya, Almanya, Macaristan, Avusturya, Slovakya, Çek Cumhuriyeti, Polonya ve Kaliningrad (Rusya).12
kehribarçeÅŸitli ÅŸekillerde kullanılmıştır. Parfüm endüstrisinde kullanılan amber, tropikal adaların ve Çin, Japonya, Hindistan, Afrika, Kuzey ve Güney Amerika ile İrlanda’nın bazı sahillerinde veya çevre denizlerinin yüzünde görülür. En çok bulunduÄŸu yer Bahama adalarının sahil ve açıklarıdır. Genellikle gri siyah, kirli san yahut bunların karışımından oluÅŸan damarlı renklerde, bal mumu reçine kıvamında küçük topaklar veya nadiren birkaç yüz kilograma varan birikmiÅŸ kütleler halinde bulunur. Denizde durdukça sertleÅŸir, rengi açılır ve önceleri çok keskin oluÅŸundan dolayı insanlara fena gelen kokusu hafifleyerek güzelleÅŸir. Isıtıldığında ve alkole konulduÄŸunda kolaylıkla erir.
Ender maddelerden olduğu için ticarî değeri çok yüksek tutulan amber, eski devirlerden beri bazı önemli ihtiyarlık hastalıklarına iyi geldiği, kan yapıcı ve hararet verici olduğu, hafızayı ve sinirleri güçlendirdiği, özellikle felç rahatsızlıklarını iyileştirdiği görülerek ilâç yapımında kullanılmış ve afrodizyak özelliğinden dolayı da kuvvet macunlanyla aristokratların bazı yiyecek ve içeceklerine konulmuştur. En yaygın kullanım alanı kokuculuk olan amberden yine eski devirlerden beri daha çok parfüm, krem ve merhem yapımında faydalanılmıştır. 13
Amber, tesbihçilikte ve kuyumculukta da kullanılmıştır. Kıymetli tesbihlerden sayılan ve kehribar veya miskü kehribardenilen tesbihler, ambere laden adlı çalı cinsinin (cistus ladanum), bugün parfümeri sanayiinde kullanılan koyu renkli, güzel ve sabit kokulu reçinesinin (labdanum, laden zamkı) karıştırılıp yoğrulmasıyla elde edilen hamurdan, hamurun sertleşmesinden sonra tornalanmak veya henüz yaşken kalıpla preslenmek suretiyle imal edilmişlerdir. Aynı sertleşmiş hamurdan kahve fincanı, şerbet kâsesi ve çerez tabağı gibi içlerine konulan maddeyi kokulandıracak küçük eşya yapılmış, ayrıca kadınlar tarafından bu hamurun henüz yaşken koparılan küçük parçaları, yüzlerine yapıştırılmak suretiyle sunî ben yapımında da kullanılmıştır.
Amber, Baltık Denizi’nden toplanan, Litvanya’da iÅŸlenen ve Avrupa’nın yanı sıra
dünyanın pek çok ülkesine ihraç edilen yarı dağerli-organik taştır.16 Amber çoğunlukla
kozalaklı ağaçların reçinesinden oluşmasının yanısıra, tropik çiçekli ağaçların
reçinesinden de oluşabilir.
Reçine, ağaçların bir korunma mekanizmasıdır. Ağacın gövdesi veya dalı herhangi bir şekilde zarar görürse (atmosferik koşullar, yaşlılık veya iri hayvanlar nedeniyle v.b. dış etkenler), yani kırılıp, yarılırsa kabuksuz dokuların dış etkenlere dayanıksız olduğu bir bölge açığa çıkar. Bu durumda reçine salgılanarak, taze yüzeyin kapatılarak iyileştirilmesine çalışıldığı gibi, kendisine zarar verebilecek böcek ve mantar gibi canlılarında reçinenin kendisine has kokusu, tadı ve yapışkanlığı ile ağaçtan uzak tutulmasına çalışılır. Bazı hastalıklarını iyileştirmek için salgılama yapmasının yanında yüksek ağaçlarda hızlı büyümenin oluşturduğu tansiyon nedeniyle oluşan boyuna çatlaklardan da bolca reçine salgılanır. O dönemlerde tropik ve yarı tropik iklim koşullarında yaşayan yüksek ağaçların, iklimin gittikçe yüksek sıcaklıklara ulaşması nedeniyle de bol miktarda reçine ürettikleri düşünülmektedir.17
Günümüzde de ağaçlar reçine salgılamaya devam ediyorlar
1- Dahili çatlakta reçine
2- Kabuk altında reçine
3- Dahili reçine cebi
4- Kabuk içinde reçine
5- Harici yara dolgusu
6-7- Sarkıt şeklinde reçine akıntısı
8- Harici damla biçimli reçine
Bu reçine, onu salgılayan ağaçla birlikte veya tek başına genellikle sellenme ile lagün, delta, veya denizel ortama taşınır. Burada sediment (kırıntılı malzeme) lerle birlikte gömülür. Milyonlarca sene boyunca ortama taşınan, bazen yüzlerce metre kalınlık oluşturan çökel malzeme altında kalan reçine, basınç ve sıcaklık koşulları altında sertleşerek ambere dönüşür.1
Reçineden ambere dönüşümde, reçinenin içine gömüldüğü sedimentlerinde önemli bir rolü olduğu düşünülmektedir. Mesela, Borneo amberi Orta Miosen (5000 yıl-24 mil. yıl) yaşlıdır. Buradan gelen koyu renkli kumtaşı içinden çıkarılan örnek kesin olarak amber (alkolle reaksiyona girmiyor) olmasına rağmen, kiltaşı seviyelerinden elde edilen sarı renkli fosil reçine copal dir (alkolle reaksiyona girmiştir). Yani aynı süreci yeraltına gömülü olarak geçiren reçine muhtemelen içinde bulunduğu tortulların etkisiyle yeterli olgunluğa erişememiş ve copal aşamasında kalmıştır. 19
Amberleşmenin en önemli etkenleri kabul edilen basınç ve sıcaklık yanında reçinenin içine gömüldüğü sedimentlerin türünün de etkili olduğunun düşünülmesine rağmen bu dönüşümün tüm mekanizması henüz anlaşılabilmiş değildir. Altta reçineden, copal ve ambere geçiş süreci basitleştirilerek gösterilmiştir. Geçmişten günümüze doğru (soldan sağa) reçine orijinal plastisitesini ve suyunu kaybetmeye ve sertleşmeye başlar.20
Avrupa’da kehlibar yatakları en çok Ukrayna, Romanya, İsveç, İngiltere, Hollanda, Sicilya’da görülmektedir. Kehlibar ortalama 25 ila 40 m arasında deÄŸiÅŸen bir derinlikte ve eski devirlerde meydana gelen denizaltı çökeltilerinin iki tabakası arasında damarlar ÅŸeklinde bulunmaktadır. Buna mavi toprak denilmektedir. Bu, kehlibarın ikinci vatanıdır. Birinci vatanı ise bugünkü İskandinavya ve Baltık Denizinin büyük bir kısmını içine alan sahadır. Buralarda bir zamanlar büyük ormanların bulunduÄŸu tahmin edilmektedir. Kıtalar arasındaki büyük deÄŸiÅŸikliklerin sonunda bu bölgeler sular altında kalmış ve uzun seneler sonucu toplanan çam sakızı kütleleri deniz suyuyla sürüklenip gitmiÅŸti. Bunlar üzerine kum ve çakıl taÅŸlarının kaplanması ile mavi toprak olarak bilinen tabaka hasıl olmuÅŸtur. Bu bilgiler yapılan tetkikler sonucunda ilim adamlarının verdikleri kararlardır.21
Amber, soyu tükenmiş bir çam cinsinde bulunan ve süksinik asit içeren fosil haline gelmiş reçinedir; taşlaşmış organik bir maddedir. Genellikle küpe gibi ufacık parçalar halinde bulunur. Milyonlarca yıl önce oluşmuş tek parça halinde olanlar mücevherat yapımında kullanılmaktadır.22
Ufak parçalar halinde amber
Kehribar yaklaşık 25 ile 40 metre arasında deÄŸiÅŸen bir derinlikte ve üçüncü devir oluÅŸumu denizaltı çökeltilerinin iki tabakası arasında damarlar oluÅŸturarak, glokonit ile renklenip “mavi toprak” olarak anılmaktadır. Bu tabakalar arasında orta derinlikteki deniz hayvanlarının artıklarının fosilleri bulunduÄŸundan, yer çekirdeÄŸinin hareketleri sonucu deniz yatağında meydan gelen çökelti ve kabarmaların büyük rol oynadığı bilinen bir gerçektir. Bu hareketlerin uzun bir zaman süresinde çok defalar tekrarlanmış olması gerekmektedir. Mavi Toprak üzerinde saptana 19 deÄŸiÅŸik tabaka bu görüşü kanıtlamaktadır. Kehribarın bulunduÄŸu yer onun ikinci derecedeki vatanıdır.23
Bugünkü İskandinavya ve Baltık Denizinin büyük bir kısmını kapsayan alanda bir zamanlar kehribar böceklerinin yaşadığı görkemli ormanların varolduğu sanılmaktadır.
Bu ormanların 15 milyon yıldan fazla bir zaman süresince oluÅŸtukları kanıtlanmıştır. Üçüncü devirde kıtaların çöküşü ile bu bölgelerin sular altında kalışı, uzun yıllar boyunca bir araya toplanmış ve orman toprağı altında katılaÅŸmış halde bulunan büyük çam sakızı kütleleri deniz sularıyla sürüklenip gitmiÅŸti. Bu kütlelerin bir kısmı akıntıların etkisiyle DoÄŸu Prusya’nın sakin kıyılarına ulaÅŸmıştır. Burada üzeri kum ve çakıl taÅŸlarıyla kaplanmış ve mavi toprak olarak tanımlana tabakayı oluÅŸturmuÅŸtur. Buradaki kehribarların bir kısmı günümüze kadar ulaÅŸmıştır. Belki de nehirlerin taÅŸmasıyla deniz dalgalarıyla, deniz yatağının sürüklenmesiyle ve kıyılarda meydana gelen kopmalarla söz konusu yer deÄŸiÅŸtirmeler günümüze dek geliÅŸim göstermektedir.
Çamgiller (Pinaceae) kehribar familyasından, bir çam türü olan Pinus succinifera ağaçlarının fosilleşmiş reçinesi
olan amber, toplumlarda bazı süs eşya yapımında kullanılan açık sarıdan kızıla kadar çeşitli renklerde yarısaydam, kolay kırılabilen ve bir yere gömüldüğü zaman ufak cisimleri kendine çekme özelliği kazanan bir fosildir. Baltık Denizinden çıkarılan kehlibar, yüzyıllardan beri kadınların süs eşyalarından en gözde sayılan taşlardan biri olarak benimsenmiştir. Parlaklık ve renk açısından onu hiçbir saydam taş ile kıyaslamak mümkün değildir. Kehlibara yapışan fosilleşmiş böcekler, yabani bitkilerin fazla oluşu, diğer taşlarda görülmeyen önemli özelliklerdendir.1
Milyonlarca yıl önce, dünyamızın o zamanki doğal yaşam koşulları, tropik ve yarı tropik iklim ortamında, bol reçine salgılayabilen ağaç türlerinin çok gelişkin ve yaygın ormanlar oluşmasını sağladı. Bu ağaçlar birer anne gibi, salgıladıkları reçinelerden oluşan topakların yeterli büyüklüğe ulaşınca (olgunlaşınca) gövdelerinden ayrılıp, doğanın koynunda milyonlarca sene korunup, geçirdikleri değişikliklerden sonra ambere dönüşmesine yol açtılar. 2
ÜRÜNLERİMİZİN KALİTESİ RESİMLERDE DAHİ BELLİ OLMAKTADIR.KALİNİNGRAD KEHRİBARLARI DÜNYANIN EN İYİ AMBER TAŞI OLARAK BİLİNİR!!!
OTANTİK TAŞ FARKI İLE 925 AYAR GÜMÜŞ YÜKSEK KALİTE (VVS) %100 DOĞAL RUSYA KALİNGRAD KEHRİBAR TAŞI KOLYE.ÜRÜNÜMÜZ TEK PARÇA OLUP SATILDIĞINDA REYONUMUZDAN KALKAR….
İnsanların kehribarla tanışmaları, taş devrine (Stone Age) kadar uzanmaktadır. İngiltere deki arkeolojik kazılarda, antik yerleşimlerde M.Ö. (B.C) 11.000 yıllarına ait işlenmiş kehribar bulunmuştur. Almanya, Polonya, Litvanya, Letonya, ve Estonya da Neolitik (Yeni Taş Devri) döneme ait 100 ayrı yerleşimde kehribar ve kehribardan yapılı objelere rastlanmıştır. Kehribar antik çağların bilinen en eski dekoratif maddesidir.3
Çok beğenilen ve süs eşyası olarak kullanılan taşın içindeki böcek, yaprak ve çiçek kalıntıları hiçbir zaman bozulmayacak şekilde mumyalaşmıştır. Bunlar eski devirler hakkında aydınlatıcı bilgilerin edinilmesine yardımcı olmaktadır. Kehlibarda deterpenik reçine asidleri, rezenler ve biraz uçucu yağ bulunur. Kehlibardan çeşitli kadın süs eşyaları yanında, tesbih ve ağızlık da yapılmaktadır. Eskiden uyarıcı ve antispazmodik olarak da kullanılırdı. Bugün ilaç olarak kullanılmamaktadır.4
Avrupa’da kehribar yataklarının en çok görüldüğü ülkelerden bazıları, Ukrayna, Romanya, İsveç, İngiltere, Hollanda ve Sicilyadır. Bunlardan en deÄŸerli sayılan Prusya’nın doÄŸusundaki “Samland” olarak adlandırılan yarımadadır. Kehribarın öyküsü eski çaÄŸlarda da farklı deÄŸildi. O zamanlar kehribar yine çok sevilen bir takı ve ticari nitelik taşıyan bir taÅŸtı. Yüzyıllar boyunca kehribar Avrupa ülkelerinin kültürel yaÅŸamlarında önemli bir rol oynayarak kağıt inceliÄŸine getirilmesiyle oyma ve boya iÅŸi minyatürlerinde kullanılmıştı.
Kehribara genellikle deniz kıyılarında rastlanılmakta ve bu taÅŸ balık aÄŸlarına takılmaktadır. Aynı zamanda kehribar parçaları, Samland’ın yaklaşık 60 metre yükseklikteki sarp kayalıklarının tabakaları arasında da görülmketedir. Günümüzde ÅŸiddetli fırtınalardan hemen sonra dalgaların yosunlar arasında kıyıya fırlattıkları pırıl pırıl parıldayan altın sarısı kehribar parçacıklarına rastlamak da mümkündür.5
Ticari değerinin yüksek oluşu göz önünde bulundurularak, kehribar maden işletmeciliğinde kullanılmak üzere stok edilmektedir. Büyük ekskavatörler kehribar yataklarının bulunduğu yerlerdeki toprak ve taşları temizlemeye yaramaktadır. Bu birikintilerin altındaki mavi renkteki toprak kaldırılarak elekten geçirilir.
Aristo ve Plinius’nun yaÅŸadıkları devirlerden beri kehribar aÄŸaç sakızından baÅŸka bir ÅŸey olamayacağı bilinmekteydi. Baltık denizinde oldukça çok sayıda kehribarın var oluÅŸu, bu bölgede önceleri görkemli ormanların bulunduÄŸu kanısını uyandırmıştı. Bu kanı günümüzde tamamen yanıltıcı olmuÅŸtur. Çünkü bugün kehribarın bulunduÄŸu yerle, ilk oluÅŸtuÄŸu yerin aynı olmadığı saptamıştır.6
Taşın içerisinde yaşayan ufak böcekler, kehribar ormanındaki hayat koşulları ve daha birçok konularda ayrıntılı bilgi verebilmektedir. Ancak bu böceklerden bazılarına daha çok rastlanılması kehribar ormanının çevresiyle olan gerçek ilişkisini yansıtmayacağı göz önünde bulundurulmalıdır. Belirli böcek türlerinin yaşamlarını sürdürdükleri ortam ve davranımları kehribar içerisinde çok sık rastlanılmalarıyla yakından ilgilidir.7
Amber, aşırı saydam ve bünyesinde bulunan böcekler ve diğer kırıntılar nedeniyle oldukça hareketlidir, çılgın denilebilecek bir görünüme sahiptir. Oldukça yumuşak ve hafiftir. Bünyesinde böcekler ve böcek görünümlü ipliksi maddeler ve hava kabarcıkları bulunur. Sürtme sonucu elektriklenir ve hafif parçacıkları toplar. İkincisi ise donuk sarı renktedir. Eskitilmiş kehribar olarak da bilinir. Bedenle teması halinde vücuda sıcaklık yayar.8
Kendini çekici ve özel kılan nitelikleri nedeniyle binlerce yıldan bu yana insanlar, kehribarı mistik bir madde saymanın ötesinde çeşitli hastalıkları iyileştirici gücü olduğuna da inanmaktadırlar. Boğaz ağrılarına ve hastalıklarına karşı boyuna takılacak bir kehribar kolyenin iyi geldiğini, su veya şarapta 2 hafta kadar bekletilen kehribarın suyunu içmenin miğde ağrısına, astıma iyi geldiğini ve kanamayı durdurduğuna inanıyorlardı.
Koruyucu özelliği nedeniyle eski Mısır da mumyalama işlemlerinde kullanılmıştır. Ayrıca sihirli güçler taşıdığına inanılarak, şeytani güçlere ve büyülere karşı kalp şekilli kehribar kolyeler takarlardı. Prehistorik toplumlar yalnızca deniz kıyılarından toplanabilen kehribarın kaynağı için çeşitli yorumlarda bulunmuşlardır. Tanrıların gözyaşları, güneşin gözyaşları, ağaçların gözyaşları ve Tanrıların idrarının kehribara dönüştüğünü kabul ediyorlardı.
Günümüzde de, avuca alınarak ovuşturulan bir kehribar parçasının vücudun gerilimini azaltıp, elektriğ
Baltık amberi genel olarak sarı veya parlak sarımsı renktedir. Amberin renkleri beyaz, sarı, kahverengi ve kırmızı olabilir. Yeşilimsi, mavimsi, gri ve hatta siyah kehribarde vardır. Aralarında hafif gölgeler ve kombinasyonlar da vardır. kehribarsaydam da mat da olabilir. kehribarher zaman tek renkli değildir: iki ya da daha fazla rengin birleşimi, tonlar ve şekiller (ki bazen bunlar en mükemmel sanat eserlerini oluştururlar) bulunabilir. Bu nedenle kehribarilgi çekici, büyüleyici ve tektir.10
Dünyanın en büyük kehribarrezervleri Baltık denizi ve çevresindeki ülkelerdedir. Bu bölgede kehribar11.000 yıldır kullanımdadır. Günümüzden 40-50 milyon yıl önce, bugünkü iskandinavya, Baltık denizinin olduÄŸu çok geniÅŸ alanlar ve bu denizin bugünkü güneyinde bulunan ülkeler çok yoÄŸun ve geliÅŸkin çam ormanlarıyla kaplıydı. Yarı tropik iklimin hakim olduÄŸu bu ormanlarda yaygın olarak bulunan bir conifer (kozalaklı) cinsi olan ” Pinus Succinifera” Baltık Amberinin oluÅŸumunda baÅŸrolü oynamıştır. BaÅŸlangıçta yalnızca bu cins aÄŸaçların salgıladığı reçinenin, ambere dönüştüğü düşünülmekteydi, ancak sonraki araÅŸtırmalar bu ormanlarda bulunan diÄŸer çam (conifer) türlerininde, dünyanın diÄŸer bölgelerinde bulunan çiçekli aÄŸaç reçinelerininde kehribaroluÅŸumuna yol açtıkları anlaşılmıştır. 11
M.Ö. 3000 li yıllardan baÅŸlayarak, Avrupa nın Güney ülkelerinin kehribartalepleri Baltık denizi yöresinden karşılanmaktaydı. OrtaçaÄŸdan sonra ki dönemlerde Romalılar, Roma dan Kuzeye yolculuk yapıp kehribarsatın alıyorlardı. Öyle düzenli bir ticari baÄŸlantı kurulmuÅŸtu ki, Roma dan Kuzey Avrupa ya uzanan hat, kehribarYolu “kehribarRoutes” olarak anılıyordu. Bu antik yol güzergahı günümüzdeki ülke ve ÅŸehir isimlerini kullanırsak şöyleydi : Roma (İtalya), Slovenya, Almanya, Macaristan, Avusturya, Slovakya, Çek Cumhuriyeti, Polonya ve Kaliningrad (Rusya).12
kehribarçeÅŸitli ÅŸekillerde kullanılmıştır. Parfüm endüstrisinde kullanılan amber, tropikal adaların ve Çin, Japonya, Hindistan, Afrika, Kuzey ve Güney Amerika ile İrlanda’nın bazı sahillerinde veya çevre denizlerinin yüzünde görülür. En çok bulunduÄŸu yer Bahama adalarının sahil ve açıklarıdır. Genellikle gri siyah, kirli san yahut bunların karışımından oluÅŸan damarlı renklerde, bal mumu reçine kıvamında küçük topaklar veya nadiren birkaç yüz kilograma varan birikmiÅŸ kütleler halinde bulunur. Denizde durdukça sertleÅŸir, rengi açılır ve önceleri çok keskin oluÅŸundan dolayı insanlara fena gelen kokusu hafifleyerek güzelleÅŸir. Isıtıldığında ve alkole konulduÄŸunda kolaylıkla erir.
Ender maddelerden olduğu için ticarî değeri çok yüksek tutulan amber, eski devirlerden beri bazı önemli ihtiyarlık hastalıklarına iyi geldiği, kan yapıcı ve hararet verici olduğu, hafızayı ve sinirleri güçlendirdiği, özellikle felç rahatsızlıklarını iyileştirdiği görülerek ilâç yapımında kullanılmış ve afrodizyak özelliğinden dolayı da kuvvet macunlanyla aristokratların bazı yiyecek ve içeceklerine konulmuştur. En yaygın kullanım alanı kokuculuk olan amberden yine eski devirlerden beri daha çok parfüm, krem ve merhem yapımında faydalanılmıştır. 13
Amber, tesbihçilikte ve kuyumculukta da kullanılmıştır. Kıymetli tesbihlerden sayılan ve kehribar veya miskü kehribardenilen tesbihler, ambere laden adlı çalı cinsinin (cistus ladanum), bugün parfümeri sanayiinde kullanılan koyu renkli, güzel ve sabit kokulu reçinesinin (labdanum, laden zamkı) karıştırılıp yoğrulmasıyla elde edilen hamurdan, hamurun sertleşmesinden sonra tornalanmak veya henüz yaşken kalıpla preslenmek suretiyle imal edilmişlerdir. Aynı sertleşmiş hamurdan kahve fincanı, şerbet kâsesi ve çerez tabağı gibi içlerine konulan maddeyi kokulandıracak küçük eşya yapılmış, ayrıca kadınlar tarafından bu hamurun henüz yaşken koparılan küçük parçaları, yüzlerine yapıştırılmak suretiyle sunî ben yapımında da kullanılmıştır.
Amber, Baltık Denizi’nden toplanan, Litvanya’da iÅŸlenen ve Avrupa’nın yanı sıra
dünyanın pek çok ülkesine ihraç edilen yarı dağerli-organik taştır.16 Amber çoğunlukla
kozalaklı ağaçların reçinesinden oluşmasının yanısıra, tropik çiçekli ağaçların
reçinesinden de oluşabilir.
Reçine, ağaçların bir korunma mekanizmasıdır. Ağacın gövdesi veya dalı herhangi bir şekilde zarar görürse (atmosferik koşullar, yaşlılık veya iri hayvanlar nedeniyle v.b. dış etkenler), yani kırılıp, yarılırsa kabuksuz dokuların dış etkenlere dayanıksız olduğu bir bölge açığa çıkar. Bu durumda reçine salgılanarak, taze yüzeyin kapatılarak iyileştirilmesine çalışıldığı gibi, kendisine zarar verebilecek böcek ve mantar gibi canlılarında reçinenin kendisine has kokusu, tadı ve yapışkanlığı ile ağaçtan uzak tutulmasına çalışılır. Bazı hastalıklarını iyileştirmek için salgılama yapmasının yanında yüksek ağaçlarda hızlı büyümenin oluşturduğu tansiyon nedeniyle oluşan boyuna çatlaklardan da bolca reçine salgılanır. O dönemlerde tropik ve yarı tropik iklim koşullarında yaşayan yüksek ağaçların, iklimin gittikçe yüksek sıcaklıklara ulaşması nedeniyle de bol miktarda reçine ürettikleri düşünülmektedir.17
Günümüzde de ağaçlar reçine salgılamaya devam ediyorlar
1- Dahili çatlakta reçine
2- Kabuk altında reçine
3- Dahili reçine cebi
4- Kabuk içinde reçine
5- Harici yara dolgusu
6-7- Sarkıt şeklinde reçine akıntısı
8- Harici damla biçimli reçine
Bu reçine, onu salgılayan ağaçla birlikte veya tek başına genellikle sellenme ile lagün, delta, veya denizel ortama taşınır. Burada sediment (kırıntılı malzeme) lerle birlikte gömülür. Milyonlarca sene boyunca ortama taşınan, bazen yüzlerce metre kalınlık oluşturan çökel malzeme altında kalan reçine, basınç ve sıcaklık koşulları altında sertleşerek ambere dönüşür.1
Reçineden ambere dönüşümde, reçinenin içine gömüldüğü sedimentlerinde önemli bir rolü olduğu düşünülmektedir. Mesela, Borneo amberi Orta Miosen (5000 yıl-24 mil. yıl) yaşlıdır. Buradan gelen koyu renkli kumtaşı içinden çıkarılan örnek kesin olarak amber (alkolle reaksiyona girmiyor) olmasına rağmen, kiltaşı seviyelerinden elde edilen sarı renkli fosil reçine copal dir (alkolle reaksiyona girmiştir). Yani aynı süreci yeraltına gömülü olarak geçiren reçine muhtemelen içinde bulunduğu tortulların etkisiyle yeterli olgunluğa erişememiş ve copal aşamasında kalmıştır. 19
Amberleşmenin en önemli etkenleri kabul edilen basınç ve sıcaklık yanında reçinenin içine gömüldüğü sedimentlerin türünün de etkili olduğunun düşünülmesine rağmen bu dönüşümün tüm mekanizması henüz anlaşılabilmiş değildir. Altta reçineden, copal ve ambere geçiş süreci basitleştirilerek gösterilmiştir. Geçmişten günümüze doğru (soldan sağa) reçine orijinal plastisitesini ve suyunu kaybetmeye ve sertleşmeye başlar.20
Avrupa’da kehlibar yatakları en çok Ukrayna, Romanya, İsveç, İngiltere, Hollanda, Sicilya’da görülmektedir. Kehlibar ortalama 25 ila 40 m arasında deÄŸiÅŸen bir derinlikte ve eski devirlerde meydana gelen denizaltı çökeltilerinin iki tabakası arasında damarlar ÅŸeklinde bulunmaktadır. Buna mavi toprak denilmektedir. Bu, kehlibarın ikinci vatanıdır. Birinci vatanı ise bugünkü İskandinavya ve Baltık Denizinin büyük bir kısmını içine alan sahadır. Buralarda bir zamanlar büyük ormanların bulunduÄŸu tahmin edilmektedir. Kıtalar arasındaki büyük deÄŸiÅŸikliklerin sonunda bu bölgeler sular altında kalmış ve uzun seneler sonucu toplanan çam sakızı kütleleri deniz suyuyla sürüklenip gitmiÅŸti. Bunlar üzerine kum ve çakıl taÅŸlarının kaplanması ile mavi toprak olarak bilinen tabaka hasıl olmuÅŸtur. Bu bilgiler yapılan tetkikler sonucunda ilim adamlarının verdikleri kararlardır.21
Amber, soyu tükenmiş bir çam cinsinde bulunan ve süksinik asit içeren fosil haline gelmiş reçinedir; taşlaşmış organik bir maddedir. Genellikle küpe gibi ufacık parçalar halinde bulunur. Milyonlarca yıl önce oluşmuş tek parça halinde olanlar mücevherat yapımında kullanılmaktadır.22
Ufak parçalar halinde amber
Kehribar yaklaşık 25 ile 40 metre arasında deÄŸiÅŸen bir derinlikte ve üçüncü devir oluÅŸumu denizaltı çökeltilerinin iki tabakası arasında damarlar oluÅŸturarak, glokonit ile renklenip “mavi toprak” olarak anılmaktadır. Bu tabakalar arasında orta derinlikteki deniz hayvanlarının artıklarının fosilleri bulunduÄŸundan, yer çekirdeÄŸinin hareketleri sonucu deniz yatağında meydan gelen çökelti ve kabarmaların büyük rol oynadığı bilinen bir gerçektir. Bu hareketlerin uzun bir zaman süresinde çok defalar tekrarlanmış olması gerekmektedir. Mavi Toprak üzerinde saptana 19 deÄŸiÅŸik tabaka bu görüşü kanıtlamaktadır. Kehribarın bulunduÄŸu yer onun ikinci derecedeki vatanıdır.23
Bugünkü İskandinavya ve Baltık Denizinin büyük bir kısmını kapsayan alanda bir zamanlar kehribar böceklerinin yaşadığı görkemli ormanların varolduğu sanılmaktadır.
Bu ormanların 15 milyon yıldan fazla bir zaman süresince oluÅŸtukları kanıtlanmıştır. Üçüncü devirde kıtaların çöküşü ile bu bölgelerin sular altında kalışı, uzun yıllar boyunca bir araya toplanmış ve orman toprağı altında katılaÅŸmış halde bulunan büyük çam sakızı kütleleri deniz sularıyla sürüklenip gitmiÅŸti. Bu kütlelerin bir kısmı akıntıların etkisiyle DoÄŸu Prusya’nın sakin kıyılarına ulaÅŸmıştır. Burada üzeri kum ve çakıl taÅŸlarıyla kaplanmış ve mavi toprak olarak tanımlana tabakayı oluÅŸturmuÅŸtur. Buradaki kehribarların bir kısmı günümüze kadar ulaÅŸmıştır. Belki de nehirlerin taÅŸmasıyla deniz dalgalarıyla, deniz yatağının sürüklenmesiyle ve kıyılarda meydana gelen kopmalarla söz konusu yer deÄŸiÅŸtirmeler günümüze dek geliÅŸim göstermektedir.